Ettik o kadar ref’-i taayün ki Neşâtî
Âyîne-i pürtâb-ı mücellâda nihanız
(Neşâtî)
Ey Neşâtî! Kendimizi ruh iklimlerinde öylesine yitirdik ki, artık gönlün parlak aynalarında bile görünmez olduk.
***
Olmuş o kadar halk-ı cihan mekirde üstad
Kim sâbıka-i şöhret-i şeytan unutulmuş
(Nâbi)
(İnsanlar hile ve üçkağıtçılıkta o kadar ustalaşmışlar ki, şeytanın bu konudaki şöhreti unutulup gitmiş.)
***
Kimdir bizi men eyleyecek bağ-ı cinandan
Mevrûs-i pederdir gireriz hâne bizim.
(Nâbi)
(Cennet bahçelerinden bizi men edebilecek olan da kimmiş? O ev bize Âdem atamızdan mirastır, elbette gireriz.)
***
Bir şu’lesi var ki şem’-i cânın
Fânusuna sığmaz âsumanın
(Şeyh Galib)
(Can mumunun öyle bir alevi var ki; gökkubbe denen fanusa sığmaz!..
Acep hayretteyim şol sedd-i İskender hususunda
Eğer maksud eserse, mısra-ı berceste kafidir !
(Koca Ragıp Paşa)
Mutriba ! Sen ışka dair bir hava bilmez misin ?
(Tokadi Kâni Ebubekir Efendi)
Her Ali Haydar değildir, denilmez her seyfe Zülfikâr !
(Keçecizade İzzet Molla)
Ehl-i dil söyleyemez derdini Allah’a bile !
( Hızır Ağazade Said Bey)
Erişir menzil-i maksuduna aheste giden :
Tiz-reftar olanın payına damen dolaşır !
(Hatemi İbrahim Bey)
Bunun keyfiyyeti tarif olunmaz zevke dairdir…
Su uyur, düşman uyur, haste-i hicran uyumaz.
(Şeyh Galip)
Değil bülbül gibi fasl-ı bahara giryemiz mahsus :
Senin âşıkların ey bi-vefa gül her zaman ağlar !
(Keçecizade izzet Molla)
Ayağı yere mi basar zülfüne berdar olanın ?
( Edirneli Necati Bey)
Bela dildendir ol dildar elinden dâdımız yoktur !
Gönüldendir şikayet kimseden feryadımız yoktur !
(Nev’i)
Geldimse n’ola ben şuara bezmine ahir ?
Adet budur ahirde gelir bezme ekabir.
( Nev‘i)
Fark eylemeyen cevheri sarraf değildir.
( Nev‘i)
Kimi ar‘ar dedi kadd-i dildara kimi elif :
Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif.
( “Muhibbi” Kanuni Sultan Süleyman)
Kafi bana bilmek beni, hi¸c bilmesin alem :
Zira büyük afettir o şöhret, neme lazım !
(Giridi Sırrı Paşa)
Gören sanır sefâdan sema‘-ı rah ederim:
Döner döner bakarım kûy-ı yâre, ah ederim !
(Esrar Dede)
Sükut etmek gibi âlemde nâdana cevab olmaz !
( Kefevi Şefii Dede)
Ey gam yine meydan-ı muhabbet sana kaldı.
Anlasam bari bidayet mi, nihayet mi nedir ?
(Şeyh Galib)
Garibindir anı hoş tut, efendim işte biz gittik,
Gönül derler ser-i kûyunda bir divanemiz kaldı !
(Hayali)
Dar-ı dünya deli gönlüm gibi viran olsa !
Ne cihan olsa, ne can olsa, ne hicran olsa !
(Taşlıcalı Yahya Bey)
Bin safsata bir mısra-ı bercesteye değmez !
İndimde esatir-i Felatun hezeyandır.
(Yenişehirli Avni Bey)
Gerdun sitem-i baht-ı siyah etmeye demez !
Vallahi bu gamhane bir ah etmeye değmez !
(Laedri)
Sühan-ı bihudeden hoş gelir avaz-ı horoz :
Bari manasını bilmezse de hengamı bilir !
(Nabi)
Cami‘-i köhne-i bi-vakfa cemaat gelmez !
(Nabi)
Erzan meta‘-ı fazl ü hüner ta o denli kim,
Bin marifet zemanede bir aferinedir.
Ebna-yı dehr her hünere bir aferin verir :
Ya Rab bu aferin ne tükenmez bir hazinedir !
(Nabi)
Halkın emvalin alıp sonra teselli vermek,
Füls-i mahiyi soyup yağda pişirmek gibidir…
Gusfendanın edip ka‘t tarik-ı nefesin,
Bacağından üfürüp sonra, şişirmek gibidir !
(Nabi)
Hırka vü tac ile zahit, kerem et sıkleti ko!
Ademe cübbe vü destar keramet mi verir ?
(Şeyhülislam Yahya Efendi)
Bir gün gelecek sen de perişan olacaksın :
Ey gonca bu cem‘iyyeti her dem mi sanırsın ?
(Ziya Paşa)
Ne güzel vak‘adır kim bu açıp can gözümü,
Hab-ı gaflette geçen ömrümü rüya gördüm !
(Zati)
Mihneti kendine zevk etmedir alemde h¨uner…
Gam ü şadi-i felek böyle gelir, böyle gider !
(Enderunlu Vasıf)
Düşmek üzre yıldırım ekser muallâ tâk arar.
Herkese gitmez belâ, erbab-ı istihkak arar !
(Namık Kemal)
Tamire yeltenip kalemi bi-midat ile
Kıldın harap bir nice mamur beytimiz .
(Laedri)
Gelin ey ehl-i hakikat çıkalım dünyadan.
Gayr yerler gezelim, özge safalar görelim .
(Fuzuli)
Nusha-i aşufte-i divan-ı ömrüm sorma hiç !
Hat galat, mana galat, imla galat, inşa galat .
(Laedri)