Sanman taleb-i devlet ü câh etmeğe geldik
Biz âleme bir yâr için âh etmeğe geldik
Avnî
[Bizim bu âleme makam ve mevki ele geçirmek için geldiğimizi sanmayınız; bir Yâr için âh etmeğe geldik biz.
Yerin od etmedik kim vardır erbâb-ı mehabbette
Semenderler gibi uşşâk da sükkân-ı âteşdir
(Gönlünde sevgi bulunanlar ateşten uzak olmazlar; o kadar ki –efsâneye göre ateşte yaşayan semenderler gibi- ateş aşıkların mekânıdır.
Sunar bir câm-ı memlû, bin tehî peymâneden sonra
Döner vefk-i murâd üzre felek ammâ neden sonra –
Mezâkî
(Felek, bin boş kadehten sonra bir dolusunu sunar ve arzuya uygun da döner amma neden sonra; sabır gerek)
Rûzigârın böyle eyyâmından olma Örfî şâd
Keştî-yi mihnet-zeden bahr-i serâb üstündedir
Örfî
(Zamanın getirdiği böyle bahtiyar günlerde hemen sevinivermemeli; zira bindiğin tekne şöyle dursun, onun üstünde bulunduğu deniz dahî seraptan ibarettir; hayâldir hayâl!)
Câm-ı safâ gerekmez dünyâ-yı dûn elinden
Merdâneler şikârı almaz zebûn elinden –
Nev’î
(Alçak dünyanın elinden gelecek mutluluk eksik olsun, tenezzül etmemeli; zira mert avcıya yakışır mı zavallı birinin avını elinden alsın.)
Gam çekme câm-ı mergi yeksân sunar zamâne
Ol zehri Cem de çekmiş gerdûn-i dûn elinden –
Nev’î
(Hiç üzülme, ölüm kadehini herkese eşit sunarlar; o zehri İran’ ın meşhur ve mağrur hükümdarı Cem almaktan kurtulamadıktan sonra…)
Kef kef geçer denizler âvâre muzdarib hal
Dağlar şikâyet eyler sabr ü sükûn elinden –
Nev’î
(Şu garip hale bakınız ki; denizler sürekli hareketten yorgun düşmüş, dağlar hareketsizlikten şikâyet ediyor. Öyle mi olmalı halbuki; kadere rızâ lâzım.)
Âsûde olam dersen eğer gelme cihâne
Meydâne gelen kurtulamaz seng-i kazâdan –
Ziyâ Paşa
[Başının rahat olması ancak bu dünyaya gelmemekle mümkündür; o ise muhâldir. Dünya harp sahası gibidir; taş isabetinden kurtulmanın imkânı yoktur.
Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzâr-ı firâkız
Âteş kesilir geçse sebâ gülşenimizden
Sultan II Selim
Eslâf kapıldıkça güzelden güzele
Fer vermişler o neşveyle gazelden gazele
Sönmez seher-i haşre kadar şi’r-i kadîm
Bir meş’aledir devredilir elden ele
Yahya Kemal
(Eskiler güzele gönül verince gazellerle tesellî bulmuşlar; elden ele devredilerek kıyamete kadar sönmeyecek bir meşâledir eski şiirimiz.)
Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında
Yekpâre geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında
(A.Hamdi Tanpınar)
***
Kârbân-ı râh-ı tecrîdiz hatar havfın çekip
Gâh Mecnun gâh ben devr ile nevbet bekleriz.
(Fuzûlî)
(Mecnun ile ben, soyutlanmışlık yolunun kervanıyız. Yol kesiciler kervanımıza saldırıp da tekilliğimizi bozmasınlar diye bazen o, bazen de ben sıra ile şu dünyanın aşk nöbetini tutuyoruz.)
***
Ben de Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var
Âşık-ı sâdık benim Mecnûn’un ancak adı var.
(Fuzûlî)
(Bende Mecnûn’dan da öte aşıklık yeteneği var. Gerçek âşık benim ama Mecnun’un adı çıkmış bir kere…)
***
Kadem kadem gece teşrifi Nâilî o mehin
Cihan cihan elem-i intizara değmez mi?
(Nâilî)
(Ey Nâilî! Geceleyin o ay sevgilinin adım adım gelişi, cihan cihan bekleyiş acısına değmez mi?)
***
Bu şehr-i Sitanbul ki bî misl-ü behâdır
Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedâdır
(Nedim)
(Bu paha biçilmez İstanbul şehri ki,dünyada bir benzeri daha yoktur. Oranın bir tek taşına, İran diyarı ( veya bütün ecnebî ülkeler) baştan başa feda olsunlar.)
***
Kâlâ-yı maarif satılır sûklarında,
Bâzâr-ı hüner ma’den-i ilm ü ulemâdır.
(Nedim)
(Bilgelik kumaşı satılır bu kentin çarşılarında,hünerin pazarı kurulur. Baştanbaşa bir ilim ve bilginler ocağıdır vesselam…)
***
Öyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir
Ben kimim, sâki olan kimdir, mey ü sahbâ nedir?
(Fuzûlî)
(Aşk ile öyle sarhoş olmuşum ki artık bilmiyorum dünya nedir? Ve bilmiyorum, ben kimim; bana içkiyi sunan da kim; içki ve kadeh nedir?)
***
Gehî vuslatta âşık, gâh mehcûr
Bu dünyadır gehî matem gahî sûr.
(Bakî)
(Aşık bazen vuslattadır, bazen ayrılıkta… Dünya derler buna; bazen ölüm, bazen düğün (vuslat olunca düğün, ayrılık olunca ölüm)…
***
Cihanın nimetinden kendi âb u dânemiz yeğdir
Elin kâşânesinden kûşe-i viranemiz yeğdir.
(Bakî)
(Dünya dolusu maldan, kendimize ait bir tas su ile bir lokma ekmeğimiz yeğdir. Başkasına ait saraylardansa, köşesinde oturduğumuz viranemiz hoştur bize.)
***
Bâğteten olmuş iken tûtî gurâba hem-nişîn
Yine şekvâyı gurâb eyler garâbet bundandır.
(Nev’î)
(Kader savurup da, ansızın bir papağan bir karga ile kafese girince, bundan ilk şikâyet edenin karga olması garip değil midir?)
***
Hikmet taleb-i mâlda Kârun gibi şimdi
Hâhişgeri –i lokmada Lokman unutulmuş
(Nabî)
(Mal mülk peşinde koşarak Kârun gibi yaşamanın adına hikmet diyorlar şimdi. O kadar ki, lokma peşinde koşarken Lokman Hekim’in öğütleri unutulmuş.)
***
Takrîr edemem çektiğim âlâmı felekten
Zira ki onun zikri de bir gûne elemdir.
(Tarihçi Raşid)
(Felekten çektiğim elemleri anlatamıyorum. Çünkü onu anmak da yine bir tür elemdir.)
***
Ayıttı ol peri bir gün düşüne giruren bir şeb
Sevincimden nice yıllar geçiptir görmedim uyku
(Zâtî)
(O periler güzeli, “Günün birinde, bir gece rüyana gireceğim!” diye söz verdiBu sözün sevinciyle nice yıllar geçiyor ki gözüme uyku girmedi! )
***
Dost bî-pervâ, felek bî-rahm, devran bî-sükûn
Derd çok,hem derd yok, düşman kavî, tâli’ zebun
(Fuzûlî)
(Dost pervasız, felek acımasız, zamanın da dur durağı yok… Dert çok, det ortağı yok, düşman kuvvetli, talih düşkün…)
***
Kimsesiz hiç kimse yok her kimsenin var kimsesi
Kimsesiz kaldım yetiş ey Kimsesizler Kimsesi
(Rûşenî)
(Dünyada kimsesiz hiç kimse yok herkesin bir kimsesi var. Bir tek ben kimsesizim kaldım, yetiş ey Kimsesizler Kimsesi!)
***
Tûti-i mucize-gûyem ne desem laf değil
Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil
Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil
(Nef’î)
Ben mucizeler söyleyen bir papağanım, söylediklerim alalâde laflar değildir.Bu yüzden felek ile söyleşemem çünkü gönül aynası temiz değil onun. Bağrında saf düşünceler bulunmayanlara, “bu, gönül ehlidir” diyemem; çünkü gönül ehli olanların birbirini bilmemeleri insaf değildir.
***
Yıkanlar hatır-ı nâşadımı ya Rab şâd olsun
Benimçin nâmurâd olsun diyenler bermurâd olsun
(Nâilî)
Tanrım! Şâd olmayan gönlümü yıkanlar varsın şâd olsunlar. Benim için “Muradına ermesin” diyenler de muradlarına ersinler.
***