‘Siyah perçemlerin hatem yüzlerin’ türküsünü dinlerken ismine tanık olduğum derviş , Merzifonlu Sıdkı Baba’dır . Sefil Sıdkı , Harızlı Sıdkı adlarıyla da bilinen şair , aslen Amasya-Merzifonludur. (1865-1928) . Sıdkî Baba’nın soyu Oğuz Türklerinin Bozok Koluna bağlı Dedekargın aşiretinden gelir. Dedekargın aşireti Anadolu’nun çeşitli yörelerine dağılırken, bir grup da Malatya’da Tohma çayı kenarında Çerme adında bir köye yerleşmişlerdir. Bunlar arasında Hacı Ahmetler diye tanınan bir aile vardır. Sıdkî Baba’nın dedesi bu Hacı Ahmetlerdendir. Tarsus’un Yenice köyünde doğdu. Asıl adı Zeynel Abidin’dir. İlk medrese eğitimini köyünde aldı. Ailesi 1800’lü yıllardaki iç karışıklıklar nedeniyle Malatya’dan Silifke’ye göçtü. Daha sonra geri dönmek istedilerse de vazgeçip Tarsus yakınlarındaki Yenice köyüne yerleştiler. Sıdkı Baba daha altı yaşındayken deyiş söylemeye, on iki yaşından itibaren ‘Pervane’ mahlasıyla şiir yazmaya başladı. Yine aynı yaşlarda evden kaçarak Hacı Bektaş Dergahını ziyarete gitti. Belirli aralıklarla on dört yıl kadar orada kalarak Hacı Bektaş Dergahındaki Cemalettin Efendi’ye hizmette bulundu. Bundan dolayı da Cemalettin Efendi, bir belge ile Sıdkı’yı kendisine vekil atayarak , kendi gidemediği yerlere yolladı.
Cemalettin Efendi, daha önce kullandığı Pervane mahlası yerine, Sıdki mahlasının daha uygun olacağını söylediğinden dolayı , on dört yıl sonra mahlası değişmiş oldu. Sonraki yıllarda tarikat adına hemen tüm Anadolu’yu dolaşan Sıdkı Baba, 1894’te Merzifon’un Harız (şimdiki adı Gümüştepe) köyüne yerleşti. İlk eşinin 1911 yılında ölmesi üzerine Harız’da yeniden evlendi.Bu konudaki en ayrıntılı araştırma Muhsin Gül tarafından ‘Halk Ozanı Sıdki Baba, Hayatı ve Şiirleri’ (1984) adıyla yayımlandı.Şiirlerinde dervişçe bir üslup , derin bir Müslümanlık tasavvuru olan ozan , okuduğum tüm şiirlerinde ehli beyte ve İslam yolcularına büyük bir değer atfeder . Aynı zamanda halka yakın bir duruşu olan usta , yaşadığı dönemde tam bir derviş yaşamı sürmüş bir kişiliktir .Amasya kültür havzasında adı fazla duyulmayan ozanımızı , metinleri vesilesiyle tanıtayım istedim .
Sıdkı Baba gibi bektaşi ozanların şiirinde genelde bir nefes tadı vardır . Yani ehli beytin ilahi havası . Fakat Sıdkı Baba şiirleri temelde , aşk ve terennüme dayanan metinlerdir . Öğretici olduğu kadar , lirik bir şiir anlayışı olan Sıdkı Baba her şiirinde bir şekilde aşka ve inanca kapı açar : “Dil vereli bir saçları Leyla’ya / Bülbül gibi giryan etti aşk beni / Akıbet düşürdü küh ü sahraya / Mecnun gibi hayran etti aşk beni / Kimi aşık kimi derviş dediler / Kimi doğru yola girmiş dediler / Kimi dünya huyu sevmiş dediler /Aşk içinde destan etti aşk beni” Bülbül gibi giryan etti aşk dizelerini başlığa çekmemin nedeni , yandaki dizlerdeki yaşamın duru anlatımıdır .Aşkla dervişlik bu kadar mı güzel yan yana konur!Seven aşık da olur , derviş de olur demeye getirmiş !
Gelelim beni Sıdkı Babayla tanıştıran türkü dizelerine . Hepinizin yakından tanıdığı bu türküyü bir çok usta okuyor . Ama bir çoğumuz , yazanın ya da şairin Amasya -Merzifonlu bir ozan olduğunu bilmez . İzzet Altınmeşe , Belkıs Akkale , Arif Sağ gibi türkücülerin okuduğu metin , tam bir insan güzelliği anlatımıdır : “Siyah perçemlerin hatem yüzlerin / Garip bülbül gibi zareler beni / Hilal ebrulerin ahu gözlerin / Tiğ-i sevda yaralar beni / Kaşların Bismillah, vechin Beytullah / Seni öz nurundan yaratmış Allah / Sevmişem ben seni terketmem Billah /Aşkın hançerile vuralar beni” Sevdaya dair sözler , bu kadar mı iyi söylenir . Sevdanın okunu yiyen , hilal kaşlı olan , kaşları besmele bir sevgili kim istemez ki ? İnsanın beytullaha yakışan güzel ahlakı değil midir ?
Amasya’nın edebi değerlerini değişik metinleri ve üslupları dikkate alarak değerlendirmemiz gerekir . Sıdkı Baba’yı tanıtmamın nedeni , onun aşka ve sevgiye dair güzel metinlere ve müslümanlığa dair söyledikleridir .Şiirlerindeki dini terennüm , aynı zamanda derviş yetiştirmeye dönüktür . Yani şiirlerinin bir kısmı didaktiktir .Ali Ekber Çiçek’i meşhur eden Haydar Haydar türküsü Sıtkı Baba’nındır :” “On dört bin yıl gezdim pervanelikte,/ Sıdkı ismin duydum divanelikte. İçtim şarabını mestanelikte, /Kırkların ceminde dara düş oldum./Kırkların ceminde/ Haydar, Haydar Haydar Haydar, / Haydar Haydar Haydar Haydar, /Haydar, dara düş oldum.” Sufiliği pervane metaforuyla güzel anlatan başka bir metin var mıdır ?Aşık Sıtkı Baba , burada Pervane mahlasıyla da oynamaktadır! Bu türkü tam dokuz kıtadır ve tümünde dervişliğin çilesi anlatılır .
Bütün aşıklarda olduğu gibi , Aşık Sıdkı Baba’da da dünya karşı bir duruş vardır . Mülkün Allah’a ait olduğunu bilen ozan , dünyaya fazla meyletmez . Ben de biraz mülkiyetsiz bir adamımdır . İşte , onun dünyayı hesaba çeken dizeleri :” Aşk atına süvar olan aşıklar / Ölünceye kadar yorulmaz imiş / Hakkı can gözüyle gören sadıklar /Bu fani dünyaya sarılmaz imiş” Dünyaya fazla sarılan modern insana ders gibi dizeler . Ne güzel söylemiş Sıdkı Baba , her müslümanın kulağına küpe dizeler . Diline, gönlüne sağlık Sıdkı Baba . Bu mısraların sahibi ne güzel bir imanın ve dinginliğin sahibidir .Dünya malına yenik düşen tamahkar insanımız nasıl iyi bir derviş olsun ?Hakkı candan sevenler , dünyaya aşık olamazlar diyen derviş gönlü .
Ustanın ‘severim sultan cemali’ adlı sevdiğim bir türküsüyle bitirelim :” Severim sultan cemali / Eller ne derse desinler /Gönlümden gitmez hayali /Eller ne derse desinler / Gönlüm bir sultana bağlı / Aşk elinden ciğer dağlı / Lale sümbül bahar çağı /Eller ne derse desinler / Sefil Sıdkı düştüm zara / Gönül arzu çeker yara / Vasıl oldum bir didara /Eller ne derse desinler”
isa çolaker