Merhum Ahmet Kabaklı,Osmanlıcayı ‘eskimez yazı’ olarak telakki ederdi.Oldukça doğru ve medeni bir tespittir.Son Milli Eğitim Şurasında alınan tavsiye kararları içimi ısıttı.Bütün tavsiye kararları bir tarafa,Osmanlıca’nın seçmeli ya da zorunlu ders olması kararı, bir yana diyorum.Fesbuktaki tabiriyle,dedesinin mezar taşını okuyamayan nesiller,en azından mezar kitabelerini okurlar.Mezar taşlarının milli varlığımız ve vatanın işaret taşları olduğu şuuruna ermiş olurlar.Tıpkı Karacaahmet Mezarlığındaki zengin kitabe örneklerinde olduğu gibi.Osmanlıca,bugün latinize olan alfabemizin Arap harfleriyle yazılmasından başka bir şey değildir!Binlerce yıllık tarihi eserler Osmanlıca kaleme alındıysa,bizim onları anlamak ve kavramaktan başka gayemiz olamaz.Konuyu güncel değil,kültür meselesi olarak algılamak da yarar var.
Dilin,müziğin,dinin devrimi olamaz diyen Yavuz Bülent Bakiler ne kadar haklıdır?Prof. Erol Güngör bile;abartılan ya da ayarı kaçan harf devrimini, dilin tasfiyesi olarak tanımlıyor ve şöyle diyor; “Dili tasfiye edenler henüz rejimi de sımsıkı ellerinde tuttukları bir zamanda uydurmacılık yerine mesela mevcut Batı dillerinden birini resmi dil olarak kabul etseler, bütün yeni nesilleri o dille yetiştirmeye çalışsalardı,belki bu kadar vahim bir kültür buhranı içinde olmazdık.” diyor.(Dünden Bugüne, Tarih, Kültür,Milliyetçilik,s:63.)Bana sorarsanız,”Osmanlıca” uyduruk bir isimdir, bu isimde bir lisan yoktur. Doğrusu ‘Klasik Türkçe’ olmalıdır ve Türk Edebiyatı dersi kapsamında okutulmalıdır.İHL’ve Sosyal Bilimler Lisesinde zorunlu,diğer okullarda seçmeli olması,doğru ve sevgiye dayalı bir tespittir.Yine liselerimiz beş sene olmalıdır.Klasik ve modern olmak üzere iki dala ayrılmalıdır. Klasik bölümü seçen öğrenci Arapça-Farsça, Latince – Klasik Yunanca arasından bir Doğu ve bir Batı kültür dilini zorunlu seçmeli olarak okumalıdır.
Osmanlıca tartışması hiç de yeni bir mesele değil. Türkçe’nin yabancı kelimelerden ayıklanması adına medeniyetimizin kavram haritasını oluşturan, anlamlandıran sadece Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin ayıklanması meselesi de yeni bir mevzu değil. Öz Türkçe’yi savunmak adına; dilin hatırasız, hafızasız, kavramsız, şiiriyetten yoksun halde hiç yazılı eser bırakmamış kabile dili düzeyinde getirilmesinin proje olduğunu sonuçlarına bakarak görmeyen kalmadı.Attila İlhan,Hilmi Yavuz,Kemal Tahir,Cemil Meriç gibi vicdanlı ve irfanlı aydınlar,çok önceden bu öngörüyü görerek,Osmanlıca dersi önerisinde ısrar ettiler.Tarih onları haklı çıkardı.O vicdanlı aydınlara çok borcumuz var.
“Bernard Lewis Türkiye’deki Batılılaşma çabaları içinde en radikal devrimci hamlenin dil konusunda yapılan değişiklik olduğu tespitini yapar.Osmanlıcayı adeta uzaylıların kullandığı yabancı bir dil gibi göstererek bin yıllık birikimi okuyamayacak, anlayamayacak düzeyde cahil bırakılmamız; aslında bu memlekete çağdaş uygarlık adına deli gömleği biçilmesinden başka bir şey değildir. Bu milletin Osmanlı dönemi metinlerine yabancılaşması alfabe kolaylığı, zorluğu meselesinden öte çok daha ciddi bir sorun. Bir milletin hafızasız bırakılması ne anlama geliyorsa eski Türkçe ile irtibatımızın koparılması da aynı anlama gelir.Osmanlıca dediğimiz Eski Türkçe’nin zaman içinde dönemsel olarak geçirdiği değişim ve dönüşümler ayrı bir bahistir.Esas olan bu milletin varoluş şartını sağlayan değerleri ile bağının koparılmasıdır.Bu yönüyle Osmanlı medeniyeti ile bağların koparılması anlamındaki dil tartışmaları pratik gerekçelerden ziyade son derece ideolojiktir. Harf devrimini yapan Mustafa Kemal’in Nutuk’unu bile anlayamayacak düzeyde Türkçe’den mahrum bırakılmış bir millete hangi eser emanet edilebilir?”diyen Akif Emre,ne kadar da haklıdır,bugün?Her şey aslına rücu eder prensibi,tam da burada geçerlidir.Osmanlıca derste geç kalmıştık,yeniden kaldığımız yerden devam.
Bize emanet edilen,her zaman okumaktan keyif aldığım Osmanlıca metinlerin güzelliğini, bir metin üzerinden görelim.Niçin eskimez yazı ve metinleri çok paylaştığımı soran okurlarıma da cevap olsun:”Ey yüzi tâze bahârum nicesin hoşca mısın /Gül yanakluca nigârum nicesin hoşca mısın”Tâcîzâde Câfer Çelebi’nin eski Türkçe metnin aktardığım dizeler,ne kadar bizden,sıcak ve bir o kadar ölümsüz.Bu mısraların orijinalini okumayı insanlara çok görmek ya da ‘mezar taşı okuyacaklar’ diye küçümsemek,en azından milli duruş eksikliğidir.Bunu hiçbir insanımıza yakıştırmam.Kültürün bir de yer üstü işaretleri vardır!Bunu unutmamak lazım.En azından antropoloji bunu söylüyor.Goethe’nin sözünü hatırlatmanın yeridir: ”Sürekli değişikliğe uğrayan dillere ölümsüz eser emanet edilemez.” Ölümsüz eser ortaya koyması bir yana, emanet bile edilemez.Dilimizle fazla oynamadan,kültür taşlarımızı yerine koymakta fayda var.Gerisi laf-ı güzaf.Osmanlıca dersimiz vatana,millete,irfana hayırlı olsun.