Son Haberler
Anasayfa / yazılarım / HÜVE’L BÂKÎ

HÜVE’L BÂKÎ

Pocket
Bookmark this on Google Bookmarks

 

                Denemelerle Amasya’ yı anlatma çabalarımı sürdürürken , -epey zorlanmama rağmen- en badireli bölümün mezarlık bahsi olacağını biliyordum . Antik dönem ve Selçuklu-Osmanlı çizgisinden bir mezarlık kültürü olan şehir , maalesef mezarlıklarına fazla özen gösterememiş . Antik dönem kaya mezarlarının da kaya oyma olması , belki onların korunaklı kalmasına yol açmış olabilir . Meselemiz onlar  değil . Amasya ‘da büyük ve tarihi mezarlıkların kalmamış olması talihsiz bir durumdur . Müslüman Türk  kültüründe mezarlığın ne kadar güncel ve yaşamın içine olduğunu artık sağır sultan bile biliyor .

Eskiler mezar taşlarına hüve’l baki (baki kalan Allah’tır , gerisi masivadır anlamına bir kullanım) kelimesiyle başlarmış . Gezdiğim tüm mezarlarda buna şahidim . Yahya Kemal : “Biz ölülerimizle yaşarız “derken , mezarlıklarımızın çok göz önünde ve hemen görülecek yerlerde olduğunu anlatmak isterdi . Amasya ‘ da da tüm ecdat mezarları ; cami , tekke , medrese  gibi yerlerin hazerelerindedir . Sultan  Bayezit , Mehmet Paşa , Saraçhane , Şirvanlı camii hazereleri bunlara iyi örnektir . Buralardaki mezarlıkların bir kısmı da metruk ve isimsiz bir haldedir ! Bizim mezarlıklarımız frenklerin ki gibi şehir dışında da değildir . Amasya ‘ da medfun evliya mezarlarının da hemen avlularında olması da bundandır . Bazı evliya mezarları da caminin içindedir . Kurtboğan , Pirler vb.

Şehri şöyle bir gezerseniz , iki bakımdan eksik görürsünüz . Birincisi olması gereken çeşme ya da sebillerin yok olması ; ikincisi , büyük mezarlıkların kaybolmuş olması . Amasya ‘ nın bir Karacaahmet’i olmalıydı ! Tarihte mutlaka büyük mezarlıklar vardı ama , şehir planlanırken , ya yol oldu ya da kayboldu gitti . Tıpkı dersi tamam hazretlerinin ortaya çıkarılan mezarı gibi . Şimdi yol üstünde bulunan talihsiz bir yalnız evliya mezarı ! Ölülerin bu kadar özen gösteren milletimize ne oldu? Bizim mezarlarımız yüksek duvarlarla örülmez , peki bu kadar açık olan mezarlara ne oldu ? Hece taşlarımız diyebileceğimiz Amasya mezarlarıyla ilgili gezilerimizi şöyle sürdürebiliriz .

Eski Samsun yolundan şehre girdiğiniz zaman , yol üstündeki Şamlar , Mehmetpaşa , Beyazıtpaşa camilerinde çocuk ya da büyük mezar taşları ve metruk mezar parçaları görebilirsiniz . Bu camilerin arkasındaki Selamet Hatun Türbesi , içinde medfun bir bayan veli barındırması açısıdan özeldir . Mehmetpaşa Camiinde hazere vardır . Beyazıtpaşa Camiindeyse , bir kaç parça mezar taşından başka bir şey kalmamıştır . İki camide de  normalde elli mezardan fazla olması gerekir diye düşünüyorum . Sultan Bayezit ‘ in bahçesindeki çelebi mezarları korunmuş vaziyette ve ziyarete açık değildir! Gök Medrese ve müştemilatı en fazla mezar barındıran camimiz durumundadır. Müslüman Türk’ün mezarları yürüme mesafesinde ve görülecek yerde olmak zorundadır. Çünkü ölüm , her daim hatırlanmalı ve yaşamımıza etki etmelidir gibi bir felsefemiz vardı .

Camilerin , medreselerin , tekkelerin , evliyaların avlularına hazereleri konduran ecdat , acaba büyük mezarlarını nerelere yerleştirdi ? Değişik eski büyük mezarlıklardan bahsedilmekteyse de , ortada mezarlık yoktur ! Mezarlıkların kitabelerinin yürüyen bir işaret olduğunu düşünseydik , acaba nereye giderlerdi ? Bin bir çeşit mezar taşı ; lüle lüle , kitabe kitabe , tuğra tuğra ya da aynalarıyla nerdedir ? Biz , sadece Sultan Bayezit ‘ teki kitabe ya da taşları mı okuyacağız? Çilehanelerin bulunduğu , Pirlerdeki bir kaç evliya mezarının dışında mezar ya da kitabe okuyamayacak mıyız ? Şehri ne zaman turlasam bu zor sorulara cevap arıyorum? Ecdat yapmış , biz kenti müze yapmayacağız diye yok etmiş  miyiz acaba ?

Neyse sizi sorularla yormayalım ! Geçmişini ve geleceğini arayan nesiller yetiştirmek için bu sorulara sağlıklı ve kalıcı cevaplar vermek zorundayız . Artık mezarlıklarımızı da batılılaştırarak şehir dışına ve korunaklı duvarlarla çevirdik ya sorun yok ! Öyle mi acaba ? Biz ecdadı bıraksak da , onların ruhu bizi bırakmayacak . Ölüsüne sahip çıkmayan dirisine sahip çıkamaz der atalarımız , doğru da söylerler . Kitabelerimizi , aynalarımızı , lahitlerimizi evlerimizin duvarlarında saklamak ve örselemek zorunda değiliz . Mezar taşlarımızın ya da kitabelerinin tematik ve renkli bir yapısı olduğunu bilen birisi olarak , onları özenle koruyalım derim . Evlerimizin taş duvarlarından ziyade , bir gelin gibi müzede dursalar daha iyi olur diye düşünüyorum .  Amasya kalesinden şehre baktığınız zaman , içiniz burkularak bir mezar ya da mezarlık  görmemeniz ne zor bir şey ! Şehir genelinde en az binlik bir mezarlık  olmalıydı ? Mezarlıkta bu vatanın bir işaretidir . Mezar taşı köşe taşı gibidir . Kitabeleriyle yürüyen bir şehir olmalıydı Amasya !

Kırk bir kere Amasya diyebilmek için , önce , şehri bize yaşatacak ölülerimize sahip  çıkmalıyız . Mezarlıklardaki kitabelerimizin ayaklanmış bir ruh şeklinde aramızda dolaştığını ve yine bizi arasına alacağını düşünerek , ölümü anlatan dizelerle bitirelim . Necip Fazıl ‘ ın ‘mezar’ adlı şiirinden bir dörtlük :” …Bir musiki orda zaman ve mekân / Yıldız dolu feza küçük camekân / İmkân atomunu çatlatan imkân /  Bir hiç ki, içinde heplerin hepsi.” Evet , şehrin imarında ve inşasında önemli yer tutan mezarlarımızın Amasya ‘ daki hikayesi budur .

Günün kitabı : Çağımızın Tanıkları ,Cihan Aktaş , Deneme , Timaş Yay .

Hakkında admin

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*