Rüstem BUDAK
Öğreticilerin önde gelenleri öğretmenlerin öğrenmesi gerekenler:
1- Bildikleri şeylerin çoğunun eksik veya yanlış olduğudur. Öğretmenlerin bilgilerini 2 kısma ayırabiliriz: 1- insan bilgisi –ki bunu 2. maddede ele alacağız. 2- Mesleki alan bilgisi. Öğrenciye neyi, ne zaman, nasıl, nerede öğreteceğine dair öğretmenin eline bir çalışma planı konulur. Bilgi aktarımında her şey hazırdır. Bu hazır bulma- hazır olma süreci kişiyi kolaycılığa ve da tembelliğe götürmektedir. Bilginin zenginliğine karşı öğretmen bunu en daraltıcı haliyle öğrenciye sunar. Öğrettiği birçok bilginin yanlış, eksik olduğunu kabul etmez.
2- İnsanı tanımadan “insan” inşa edilemez. Öğretmen bir insan sarrafıdır. İnsana öğretmeye çalıştığı şeylerin alanı âlem kadar geniş ve zengindir. Bunları muhatap olan insanı tanımadan, ihtiyaçlarını gözetmeden ve hedeflerini anlamadan veremezsiniz. Anlamak öğretmen için anlatmaktan- öğretmekten daha zor bir iştir. İnsan ile ilgili bilgisini derin bir perspektiften değil ezberlenmiş kalıp cümlelere mahkûm edilmiş halde devam etmektedir. İnsana yabancılaşmış öğretmen, eksikleri tamamlayan, takviye eden, genişleten bir fonksiyonda devam etmemektedir.
3- Başarının önündeki en büyük engel yine kendisidir. Özel veya kamusal alandaki çalışmalar kendine özel farklılıklar içerir. Bir iş söz konusu ve doğal olarak ta hedeflerin gerçekleştirilmesi bağlamında başarı söz konusudur. Başarı adı verilen kişinin, kurumun, ailenin ve çevrenin mutabık olduğu ölçüler vardır. Ancak bu ölçüler Türkiye gerçekliğinde insan aleyhine bir durum arz etmektedir. Bu ölçülerin gerçekleşmesinin önünde ekonomik, psikolojik, sosyolojik, kültürel ve siyasal engeller bulunur. Ancak gözden kaçmayacak en büyük engel yine öğretmenin ta kendisidir. Öğretmen bu süreçlere ilişkin bahaneleri dışarıda aramaya başladığı anda kendini mahkûm etmekte, sürekli gerileyecek bir yolu açmış olmaktadır. Aile, çevre, teknoloji, sistem, müfredat… Bunlar öğretmen nazarıyla birer etken olmalı ancak temel etki gücü olarak kendini konumlandırmalıdır.
4- Müfredat neler yapmaması gerektiğini öğretir. Her derse ilişkin en ince ayrıntısına kadar yazılmış kitapçıklar vardır. Öğretmen bunlara bakarak ders işleyecek ve kendini geliştirecektir. Müfredat adına yapılan ruh cinayetleri sayısızdır. Tapınmaya dönüşen itaat ile kendi aklını bir yana bırakarak ödünç fikirlerin muhafızlığına soyunulur. Okul ve sınıfta kendi zihninde bir müfredat oluşturamayanlar bir yere varamamaktadır. Her noktada biraz daha kendisi olmaya çalışılarak ancak insan ortaya çıkarılabilir.
5- Göreve başlarken aklını durduranlar zaman içinde çabuk yaşlanırlar. İdeallerden soyutlanmış, geleceğini garanti altına alma gibi absürd düşüncelerle öğretmenliğe başlayanlar fetih düşünü gerçekleştirmiş kişi olarak durağanlığa, statükoya teslim olurlar. Her gün yeniden öğrenen öğretmen değilde, öğrendiğini harcamaktan başka bir şey yapmayan mirasyedi olarak ya önceden kazandıklarını harcamakta ya da hazırda olan kazanımları kullanmaktadır.
6- Her an bir mucizeye tanıklık edebileceğini bilmelidir. Öğretmen insan mucizesinin her an yeniden dirilişine şahit olur. Öğretmenlerin çoğunluğu insan hakkındaki tasavvurunu “her insan ayrı bir mucizedir” anlayışı yerine “hepsi aynıdır” diyerek bakış açısını tek noktaya düşürür. İnsanın her yeniden doğuşuna tanıklığı görmek istemez. Gözlerini kapatır, kulaklarını sağırlaştırır, zihnini köreltir. Zamandan ve mekândan kopmuş halde geçmek bilmeyen günlerin hesapları yapılır.
7- Suçlanacak en son kişi öğrencidir. Çocuklar, gençler… Öğrenciler… Masumiyet halesinin son halkaları… Ve bütün sorunların sebebi… Ders, kişilik, ahlak, davranış noktasında oluşan her sorunun temeli çocuktur- öğrencidir. Sözler ona yönelir, eleştiriler hakeza… Hâlbuki o kendisine öğretileni söylemekte, gördüğünü yapmaktadır. En son konuşulan ve eleştirilen odur. Öğretmen ve aile işbirliği ile bu sürecin yegâne sorumlusu ilan edilir.
8- İlham kanallarını açık tutmalıdır. Bilgi âleminde zerreleriz… Ayet olduk yeryüzüne indik… Gördüklerimiz, duyduklarımız, işittiklerimiz, hissettiklerimiz, okuduklarımız… Anlamak için çabalar, savaşlar… Öğretmen bazen önünde, bazen yanında, bazen de arkasında durduğu- yürüdüğü öğrencilere akıllarını- kalplerini evreniz sonsuzluğunda çıldırtacak- teslim ettirecek- arayışa sevk edecek işaretleri göstermelidir. İlhamını metafizik gerçeklikten alacağı gibi şahit olduğu her an içinde saklı olan hakikatten kendine düşen payı alabilir.
9- Aklı devre dışı bırakanı hayat bir kenara iter. Okullar itaat merkezli kurumlardır. Öğretmene, güce, kurallara… İtaat istenilen unsurları sorgulaması, tartışması, eleştirmesi istenmez. Okula başlayan öğrenciler öğretmeni nerdeyse yarı- tanrısal bir güç olarak zihinlerine yerleştirirler. Bu bilgiye- öğretmene sevgi değil öğretmenin temsil ettiği devlet gücüne doğrudan- dolaylı itaatin getirdiği teslimiyetten ileri gelir. Bütün bu süreçlerden geçilirken en az ihtiyaç duyulan şey akıl olmaya başlamıştır.
10- Öğretmen kelimeleri öldürmez, diriltir. Kelimeler… Tanrıların oyuncakları… İnsanların emanetleri… Kelimeleri diriltmek için vardır insan… Her an yeniden dirilmededir âlem… Öğrenci kelimelere ruh, biçim, renk, anlam katmaya çalışır. Kelimeler en büyük gücü öğrencinin. Kelimelerle var olmayı öğrenmeye başlar. Öğretmen var olan kelimeleri öğretmeye çalışırken diğer yandan öğrencilere yeni kelimelerin peşinde bir serüvene hazırlar. Onlar artık kendi kelimelerini konuşacak, yazacak çağdadırlar. Kelimeleri diriltecek anlamdır. Anlam kelimelerin ruhudur. Anlamdan yoksun dilin geleceği olamaz.