Bülent pek gençti ve takatsiz bir hayat içinde yaşayan avuçlarında pek çoklarının mahrum olduğu servetin leziz ağırlığını hüsn eden gençler gibi , bu tehlikeli olmakla beraber sinirleri gaşy ederek muhakemeyi şaşırtan yollara düşeceği tabii idi.
Babası büyük ve nafiz bir zat olmakla beraber gördüğü nakıs terbiye yolunu iyi ve salim tarzda yaşatmak için kâfi değildi. Bu gece ilk defa beyaz ve güzel bir vücutla ile ettiği temaslar , şuh bir kadınla korkular içinde gizli geçirdiği saatler , nihayet bunların yanında daha fazla bir kuvvetle uyanan arkadaşlarının açık ve serbest hayatları , içkilerin verdiği hafif ve tatlı bir lezzetle kadın kucaklarında yaşanan dakikalar, bütün bunlar bilindik genç ve faal kanında tırmalayıcı birer maşuk gibiydi.
Kendi kendine :
_Hayat nedir? Diyor . Madem ki öleceğim, günlerimi endişeli ve tatsız şeyler içinde geçirmekten , fena geçmiş bir hayatın son nefesini azaplar içinde vermekten ziyade , kadınlar arasında ölmeli , hayattan beni alacakları zaman şuh bir kadının beyaz dizleri üzerinde bulunmalıyım.Güzel bir kadın , açık bir hayat , büyük bir servet… İşte bütün istediklerim, istediği servet daima vardı.Açık bir hayat da bununla mümkündü.Lakin güzel , yaşanabilecek derecede mutena bir kadını nerede bulmalı idi.Kendince faişeler koynunda yaşamak iğrençti. Bunun diyordu iyi saatleri olmakla beraber bir gece sizin koynunuzda yaşayan bir kadının yarın başka birisine koşmasını men edememek hüsranı melus Türkçelerine mülevves tahammül etmek azabı nihayet bir çok kıskançlıkları var.
Asıl bütün kuvveti ile istediği şeyin mahrum her zaman beraber bulunabilecek aile içinde yaşayan bir kadının düşünceler içinde fikri yorulduğu hâlde Sarıyer’de küçükten beri beraber yaşadıkları akrabasından Mükerrem’in evine gitmek için sokağa çıktılar.Esasen bu onların âdeti idi.Mükerrem haftanın o üç gününü geçirme mecburiyetinde olduğu için oraya gider.
Gezintiler yapar , Sacide’nin yalnız kalmasını tahmin eder idi.Vapurdan bir iki saatlik bir düşüncenin verdiği yorgunlukla çıktığı vakit akşamdı.Karşı sahilin esmer kulakları tezayidediyor , şurada burada kırmızı fenerler vahşi fakat sönük birer göz gibi parlıyordu.Feracelerinin yanık yaldırmalarının içinde yolcuları seyr iden kadınları uzun bir nazarla süzdü.İnce bir rüzgârın hafif temasları baş örtülerini kaldırarak başkalarına ait güzel vücüdların ay pak saçları yüzlerine serpmekte, yaldırmalarına göğsünden geçerek şişirmekte, bazedvücüdlarına yapıştırarak bütün aslîteşekkülerini meydana çıkarmakta idi.Bilindik aşk ve arzu ile göğsünde bir şeyi şişiriyor gibiydi.
Bunlar içinde bir tek aşina onu bütün hayatında mesut edebilecekti.Fakat böyle pembe feracesinin içinde sarı saçlarıyla mavi gözleriyle insan hayatın lezzetini tattırabilecek bir kızı nerede bulmalı idi ?Birden sendeleyerek ‘’ lâkin’’ dedi.Benden Sacide olmamalı bir hasmın zevcesi olmakla beraber benimle ne münasebeti olabilir . Bu münasebetle beni ona kardeş gibi bağlayacak bir kuvvet olduğunu anlamıyorum.Birden bunun münasebetsiz olduğunu düşünerek kızarken içinde bir ses ‘’o dün gece sıcak içinde ona hitap eden gizli ses ‘’ ihtiyatlı ol diyordu.Lâkin Bülent neden o olmamalı o kadar fevkalade güzellik o kadar ruh yakan bakışlar pek nadir kadınlarda bulunabilir.Hakikatten o olabilir miydi?Daha fazla düşünmek için şimdilik kuvvet bulamayarak eve yürüdü.Sacide İhtiyar hizmetçi ile yalnızdı. Ona aşıktı______ başında yalnız bırakarak yukarı çıktılar.Sacidenin koluna girmiş olduğu halde merdivenleri tırmanırken :
– ‘’Bu gece’’dedi. ‘’Eylenmek için geldim.Artık İstanbul’dan o kadar bıktım ki kanbur sokakların saçakları, dökülen evler , ihtiyar can sıkıcı çehreler.Artık bütün bunları bırakmak istiyorum.’’ Sacide gülüyor ve diyordu ki : ‘’ Öyle ya gençlik var neden boş yere onu öldürmeli?
Konuşurlarken bilendim haris ve cevval gözleri genç ve güzel kadının beyaz ve narin ellerinde, açık göğsünde, yüzüne dökülmüş saçlarında idi .
Birden eskiden bir arkadaşının söylediği sözleri tahtir etti. O demişti ki :
– …. Umumi kadınlar kadar ………… . Eskitilecek şeyler yoktu.Dul ve güzel bir kadın daima kaçırılmayacak bir servettir.Kadınlar öyle meyvelerdir ki genç ve taze iken koparmalı , eskidikleri zaman bırakılmalı , eskimiş bir elbise gibi atmalı , değiştirmelidir.
Acaba bu garib tarzı telakkiyi Sacide’ye kabul takbik mi idi? Yemek yemediler ; Mükerrem evlendiğinden beri hayatı asliyesinden silkinerek tamamen başka bir maişete düşmüştür.Akşamları karıyla yanyana biralar içinde birkaç saat geçirme adet idi.Sacide ve Bülent masaya kadehler ve şişeler koyarak açık ve serin gece içinde boğazın koyu ve hareketsiz sularına karşı yalnız kaldılar.Boğazların nefis ve müstesna bir gecesi idi.Karşı sahilin çamlarının ihata ederken denizin koyu sularına ebedi nağmeler ihda eden rüzgar , yüzlerini serin temaşalar ile okşuyor ve :
– ‘’ Sevişin.’’diyordu.
Böyle geceler ruha vadedilmiştir.
Kadınlar ve erkekler gençliklerinde birbirleri için yabancı kalamazlar.İlk biralar Sacide’nin yüzünü kızartmakta, Bülent’in damağını daha sıcak daha cesur düşünceler ile doldurmakta idi .
Sisli gözlerini Sacide’nin gittikçe güzelleşen tombul bileklerine atf ediyor ve onları şiddetle mütecaus bir temayilleseyr ediyordu.
Arkasında yalnız göğsünden yukarı kısmı açık bırakan gömleği tamamen hayalen sıyırıyor, onun beyaz ellerinden sarhoş ve o kadar sevimli başını kollarında tasvir ederek :
– ‘’ Ya rabbim.’’ Diyordu. ‘’ Ne yapmalıyım ? ‘’
Ve birden tehavvül ederek ilave ediyordu:
-Bu kadın bana ait , yalnız benim olmalıdır.
Bu azim etmiş bir düşüncenin verdiği karar idi.Şimdi onu daha ziyade mest etmişti ve böylece kollarına daha kolaylıkla düşürmenin çarelerini düşünmekte idi.
Sacide iri siyah gözlerini ,mütebessim dudaklarını öptürmek ister gibi Bülent’in yüzüne değiyordu.
Dışarda zulmetleri yırtarak inleyen bir beyan ve ses işittiler.
Bu sesi seven bir kalbin acı sayhasıdır.Yasta ve bitab bir hasta nefsi gibi kırılarak inleyişinde yaşandı:
Sevin.Sevmemek ezadır.Kadınlar ve erkekler birbirine vâdedilmiştir…Diyen bir şey vardı.
İkisi de bu ses önünde muhabbetinin ve facialara benzemekle beraber pek tatlı bir tehassüsle kalplerinin dolduğunu fark ettiler gözlerinin önünde sevilen ve seven mahlukların yanyana geçirdikleri mesud ve gizli dakikalardan , kilitlenmiş, birbiriyle birleşen dudaklar neden hafif tüller altında samimi kucaklaşan vücutlardan başka bir şey yoktu.
Birden bire Bülent dizlerinin Sacide’nin dizlerine temas ettiğini hissetti.Bu en ebedi ve unutulmaz bir ra’şe İle kalbleri çarptırdı.İkisi de cesaretsizdi.
Bülent kendi kendine :
– Böyle zamanlarda , diyordu. Sükuttan daha iyi bir şey yoktur.Bir kelime bütün bu hararete bir buz tesirini yapar.Halbuki bu dakika kaybedilecek bir zaman değildi. Dönmek pek tehlikeli idi.Ayağa kalktı ve Sacide’ye yaklaşarak ‘’ah’’dedi. ‘’Bilseniz sizi ne kadar seviyorum.’’
Ve birden başının müthiş bir sarsıntıyla döndüğünü hissederek Mecnun gibi Sacide’ye sarıldı.Ve pembe dudaklarından öpmek ruhunun bütün hararetini teskin ederek öpmek istedi.Sacide ilk defa karşısında bulunduYani böyle bir tecavüzden şiddetli bir hama duyarak geri çekilmek kurtulmak istiyor ve :
– Bırakınız, diyordu.Rica ederim bırakınız ,beni öldüreceksiniz rica ederim …
Bülent artık tamamen kucaklayarak:
– Kabil mi ? , diyordu .
Ve sarhoş bir kadını bütün aşk ve ihtirasla doldurarak bütün hareketlere tevessül ederek sıkıyor, öpüyordu.Birden ikisi de yorgun biraz mahcup lakin kalpleri müşaba hırsıyla dolu olarak ayrıldılar.
Bülent :
– Af edersiniz , dedi. Kaç aydır kalbimi yakan kemiren aşkımı zabt edemedim. Artık bu gün gözleriniz karşısında birdenbire bu daima hırsın uyumamak üzere uyandığını gördüm ve kendimi çekemedim.
Ah Sacide :Madem ki ikimizde genciz Mükerremin verdiği aşkı bende sana vaad ederim.Seninle onun haberi olmadan hayantısız samimi bir hayat.Bir hayat aşk ve karam yaşarız, onu şüphelendirmeyiz . Öteki bu mai gözler havalınazarlı , sarı bıyıkları henüz görülmeye başlamış.Tutulu kolları arasında sıkılmaktan ve sonra onun pek genç ve tecrübesiz kalple sevilmekten bir lezzet ânı duyarak mahcup cevap verdi:
– Nasıl kabul olacak, onu şüphelendirmemek mümkün müdür ?
– Bütün bunları bana bırak.
– Lâkin bu bir cinayet olacak , çocuklarım var.
– Dünyada irtikap olunan bütün cinayetler keşke böyle olsaydı.Onlara bu o kadar küçük ve ehemmiyetsiz ki…
Hem ne için rica ederim hem ne için cinayet olacak.Madem ki birbirimizi seviyoruz ve bundan da kimsenin haberi olmayacak
– Sacide yıldızlar , denizin bir dalgalarına karşı ruhunda sevmek , sevilmek için hiçbir şey hissetmedik mi? Eğer istersek burada sessiz , her türlü kayddan azade yaşardık
Çocuklarına yedirdiğimizi sevmemek için bir sebep ad olunamaz .
Hemde bu o kadar gizli ve samimi olacak ki hiç kimse şey sezemeyecek.Bülent tekrar yaklaştı.Bira kadehlerinde ki son damlaları içtiler. Şimdi içmek nihayetsiz içmek istiyor gibiydiler.Bütün bunlar içinde onlarda sarhoş olmayan daima uyanık kalan bir his , bir iki saati mütakip onlara leziz ve mesut saatler yaşatacak bir arzu var idi .
Bülent Sacide’nin bileklerini açarak dudaklarına götürdü.Şimdi Sacide memaniyetetmiyor , biranın verdiği sermesti ile kendini genç adama terk ediyordu .
Bülent:
– ‘’Seni seviyorum, prestij ediyorum.’’ Nakaratlarıyla bilekleri öpüyorlayengat öpüyordu.
Bu şuh , güzel kadın bileklerinde ne büyük cazibe vardı.Nihayet onu tamamen üryan görmek için çıldırdı ve hemen arkasındanbuluzunu ve eteklerini çıkardı.İnce ve zayıf gömleğin altında beyaz bir cilt vardı.Bu cilde bakarken vücüdu şedit arzularla doldu. Saçları, yanakları , ruhu müthiş bir hama le sarsan bütün bu en cazip uzuvları okşayarak diyordu ki:
– Benim artık benim tamamen benim olacaksın.
Öteki bundan memnun gibiydi.Evet onun , müebbeten onun olacaktı.Bülent üryan göğsüne başını dayayarak bu kadınlığın bütün ince nü nüfuz edilmez güzelliklerini içiyor gibiydi.
Sokaklar hala doluydu.Bazen bir erkek , kolunda gezmekten yorulmuş kadınla geçiyor , bazen bir sandaldan hafif bir kadın sesinin bir şeyleri terennüm ettiği duyuluyordu.
Son kadehleri içince Bülent ve Sacide yandaki odaya geçtiler.Burada cibinlikler içinde bir karyola , tavandan sarkan zengin bir lamba , bir iki kanepe vardı. Böyle yan yana artık telafi edilmez , kaçılmaz bir halde mahrum kalınca kalplerine hücum eden hırsî şiddetle üşüdüler titrediler.
Azlî bir hevesle titreyen ellerini Bülent Sacide’nin kovsajına götürerek çözdü ve yaşayan bir heykel gibi onu kollarının içinde iyi hareket hissederek yatağa sürükledi.
Fecr içinde kaldılar.Bütün gece bir dakika bile uyumuş değillerdi.Vücüdlarında , sinirlerindeşedid bir yorgunluk vardı.Her zaman herkeste olduğu gibi ruhlarında nefrete benzer bir şey duyuyorlardı.Bununla beraber bu şüphesiz geçici arzusunu , hırsını bir gece için tatmin eden her vücüdun duyduğu birer hevesti.İkinci posta ile gelen Mükerremin kapıyı vurduğunu duydular. Şüphesiz onun bir şeyden haberi olmamakla beraber ikisinde de garip bir korku uyanmıştı. Mükerrem Sacide’nin gözlerinden öperken Bülent kalbinde bir sızı duydu. Bu bir kıskançlıktı. Artık bu kadından çekilemeyeceğini , en büyük tehlike olarak bile kendini ona koşmaktan men edemeyeceğini anladı. Öğle yemeğine müteakip Mükerrem’i uyumak için bırakarak çıktılar. Yeşil kırlar ne güzeldi Beraberce baş başa suların üstündeki bayırları dolaşmaya başladılar.
Bülent yavaş yavaş gece ki ihtirasların avdedini duyuyor ve ilk önce o kadar neşeli iken susuyordu.
Hızlı ve hırçın nefisleri Sacide’nin yüzüne yakıcı bir tesir yapıyordu. Tenha bir yerde ağaçlar arasında oturdular.Boğaz , sakin bu ebedi zevk ve haz yeri , vapurlar yelkenleri ile örtülüydü.
Bülent elini Sacide’nin beline sararak sıktı.Pek gayrı kabile tahammül olmakla beraber burada saygısız hareket etmek mehilli olacaktı.
– Sacide , dedi. Beni bir parça seviyor musun?
– Şüphesiz… Lakin bunları bırakınız.
– Bilhassa bundan konuşalım.Ah sana ne kadar sık bir rabita ile bağlıyım.Kocan hakkında şimdiye kadar ne duydun?
– Alelade bir his,ihtirasla karışmış bir meil…
– Yalnız o kadar bu adamda üşüten o kadar__________rağmen beni istemeyen bir şeyi var.
– Pek yalnız kaldığınız geceler…
– Hep öyle…
– Lakin durgun ve soğuk kalmadınız ya.Bilhassa ilk düğün gecesinde nasıldınız?
– Erkekler ne kadar çirkin olsalar ilk gecelerinde doyulmaz bir zevk var…Bakınız şimdi daha ziyade has ediyorum.İlk defa erkeğin kolları içinde kendimi has itdiğim zaman pek çok kişi olmuşdu.Orada bize pek tatlı gelen öyle bir şey var ki…
– Ya sizde Sacide,kadınlarda…
– Ve o nihayetsiz buseler ile öpüşüyordu.Tombul bacaklarınınsıkı cildinin parmaklarının insafsız temaslarıyla sıkıyordu.
Rüzgarlar yayadır mehaseni vücuduna yapıştıracak on dokuz senedir kadın ve aşık için aç kalan ruhun da müthiş bir hırçınlık uyanmakta idi.Saçlarının arasına başını sokarak,onları koklayarak uzun nefesler alıyor,içinden :
‘’Hayata uyku diyorlar bu doğrudur,lakin o nüm içinde kadınlar yanan rüyadır.’’diyen bir arkadaşının hakkını teslim ediyordu.
Kadınlar. Hep onlar bizi bağlayanesir eden,bizi öldüren hep onlardır.Lakin bu kadında ne kadar mukavemetsiz bir cazibe vardı.Orada ağaçların mahrem yaprakları arasında düşüncelerle saklamalarla harap olarak saatlerce kaldılar.
Bende kendi kendime:
‘’bu gece ayrı kalacağız. Lakin ben bu evde bulundukça sabır etmeyeceğim.İstanbul’a inmeli.’’dedi.
——————bir buse ile oradan kalkarak eve avded edince Bülent bir işi bahane ederek İstanbul’a avded etmek üzere vapura geldi.Pencereden’’çok geç kalma biraz beni kimsesiz bırakmayınız’’der gibi bakarak secdenin latif simasını bir daha seyir etti.Evde ilk gece rüyalarına varıncaya kadar her dakika onunla meşgul oldu.Ben diyordu ne kadar budalayım…
Bütün gençliğimi boşuna geçirmek artık bundan böyle …
Ve cümleye başını eğerek ilave ediyordu ve . ‘’ Bundan böyle ‘’ diyordu ‘’ Artık ahmak olmayacağım.Yaşamak yalnız çarpışmak ölmek değildir.Biraz da zevke alut hicranlar geçirmektir.
İkinci gece Sarıyer’e avded için bir gece daha kaldığını düşünerek son derece muazzepken eve misafir geldiğini haber verdiler. Bunlar kendilerinin adada oturan hısımları idi .Aşağı inerek hep birlikte selamlaştılar. İçlerinde bir genç kız vardı. Bu Bülent’le küçüklükten beri beraber yaşayan Halet’ti birden aklına bununla bu gece mahrem olabilmek hissi geldi. Bir lahza içinde bu hissinden o kadar utandı ki vazgeçti. Gece yemeğine müteakip yazanesinde otururken Halet şuh genç sesi ile :
– ‘’ Müsadeleri var mıdır beyefendinin’’ diye dudaklarında bir kahkaha boğularak içeriye girdi.
Bülent yalnızlıktan esnediği için bundan mahzuz olarak alaycıı bir sesle :
– ‘’ Hanımefendi nasıl tenezzül ettiler?
Benimle bir oyun oynamak isterler mi ? ‘’Halet , genç kızlara mahsus bir şuhlukla istiğna gösteriyor ve
– Öyle diyordu? Boşuna yormakdan bir şeyi anlayamam. Nesine bakalım!
– Ne isterseniz. Mesela size lubundan bir şeyi vad ederim. Mukabilinde bana güzel şık bir mendil işler misiniz?
– Ooo… Buna çoktan razıyım, haydi bakalım.
Kanepeye oturarak kağıtlarla oynamaya başladılar, Bülent’in kalbinde Halet’i ilk gördüğünde duyduğu hüzün tekrar etti. Heyecanlı idi.Bunun münasebetsiz olup olmayacağını düşünürken birden eteğinin altından ince çoraplar ile o kadar saklanamayan bacaklarını gördü. Bu manzara ona bir gece evvelini hatırlattı ve sabırsız bir hareketle titredi. Şimdi kağıdı güya yanlışlıkla onun altına kaçırıyor ve acele ile alırken yanlışlıkla bacaklarına dokunmuş görünüyordu.Bu her dokunuş ondan fevkalade buhranlar yapıyordu. Birden kim bilir kaçıncı bir temasda fazla bir hareketle başından başa titrediğini duydu . Ve daha ısrar etti . Halet kızardı:
‘’ Rica ederim.’’ Dedi.
Bülent birden her şeye karar vermiş bir hakimiyetle genç kızın üstüne atladı. Tam bu esnada dışarıdan bir ayak sesi duydular.Kapının topuzuna bir el dokundu. Halet silkindi. Bülent ömrünün en büyük korkusunu duyarak düşmemek için duvara dayandı. Gelen hizmetçi kız bir şey alarak çıktı. Bülent Halet’e tekrar sarıldı. O :
– Rica ederim, rica ederim diyordu. Ve tahmin ederek : ‘’ Şimdi değil gece. Durunuz.’’
Ve bu kısa cümleler ile hırpalanarak sıcak bir mana içinde kütüphanesinin önünde kucak kucağa kaldılar.
Ertesi gün Bülent çoktan beri terk ettiği mektebe gitti.Darülfünunda çok şakirt yoktu. Sınıfta kalanlar içinde kalmış pis bir çocuk ki mütemadiyen düşen pantolonunu eliyle tutarak , burnunu çeken inşa dersinin muallimi vardı. Bu adam kadar nasipsiz bir muallime tesadüf etmemişti . Onunla daima aralarında bir uçurum vardı.
Evine bilmem hangi bir kadim şairin kasidesini yazdırarak parça parça takdi ettirirken esnememek için cebr-i nefs ediyordu. Muallimin son sözünü trampetin mesud sesi takdi edince gayr-i mevzum topal değilken sendeleyen hareketini takip ederek ve yalnız kaldı. Ve boğazın kabu ve semasına dalarak cesur bir teşebbüsün neler elde edebileceğini , bir haftanın ne büyük bir inklap yapabileceğini düşündü .
– Kadınlar , diyordu. Ne kadar mukavemetsiz şeyler. Eğer ehilleri , kaçışları hep birer davetten başka bir şey değil.
Yanına filozof dedikleri idadi arkadaşlarından biri geldi. Bununla beraber iyice kaldılar .
Filozof refiklerin kadınlar hakkında yegane felsefesi ‘’ Bazı kadınlar fahişedir.’’ Telakkisinden ibaretti. Yani bu hususta pek tecrübesizde. Kendisini güzel bir piyano çalar, iki lisan bilir , genç , güzel , cazibeli bir kız verilmeyince bir şey yapamayacağını temin ederdi.
Beraberce boğaz içinde bir arkadaşlarının evinde kalırlar, sarhoş kahkahalar ile konferanslar verirler , oyun oynarlardı . Hatta bir kere Bülent filozofi bir dussu ile yıktığı için bir fikir sabit olarak hep felaketti:
– Dussu kadar fena!
Cümlesini ilave ederdi. Bir gün yine pek sevimli bir arkadaşlarıyla , şerefle menhus evlerden birine gitmişlerdi. Bülent de yabancı olmakla beraber filozof kadar müşteribdeğildi . Orada bir kadın gelerek filozofun yüzünü okşarken , ateşe düşmüş gibi onun gözlerini kırpıştırarak öyle bir çekinişi vardı. Ötekilerini güldürmekle beraber kadını daha fazla latifeye mecbur etmişti. Kadın filozofun dizlerine oturarak ona nezaket mahsuslarıyla hitap ederken o sebepsiz gibi çehresine müthiş bir vaziyet vererek:
– Rica ederim, demişti . Nezaketi ihlal etmişiz.
Yine bir gün Pazar başında bir birahaneye oturdular.Daha filozof içki içmemişti.Bülent ona bir kadeh bira takdim etti.Bunun bir sudan farkı olmayacağını anlayan filozof bir nefeste hepsini içmişti.Üçüncü bardakta başı döndü.
Ve akşam büyük bir eğlence gecesi gibiydi.Filozof yürürken birden duruyor.Bir dakika tevekkuf ederek iki kolu hücum vaziyetinde o kadar ciddi iken bir kahkaha ile on adım koşuyor,tekrar hali tabiyyesini alıyordu.Bu böylemüdaheydi.
Bülent arkadaşıyla yalnız kalınca daima bunları tehzir ederek bir kahkahayı güçlükle zapt eder.
Bir gece bir odada beraberce yatarken hariçten bir kadın sesi duydular.O zaman filozof uyuyor zan ediyorken sersem başını yastıktan kaldırmış ve beyaz entarisiyle bir heyula gibi yükselerek :
– Bülent,demişti.Kadın sesi çok güzel.Bu konuda filozofla uzun uzadıya konuştular,eğlendiler.Bülent işsizliğin verdiği can sıkıntısını azaltmak istiyor ve filozofun mütemadiyen söylediklerini anlamak,gülmek istiyordu.Akşam üstü mektepten çıktılar.
Akşam evde yine kimsesiz kalınca Mecnun gibi uyuyamamıştı.Sacide’nin vücudunu sabit bir halde her adımda kendini takib ediyor buldu.
Artık ertesi gün ilk posta ile Sarıyer’e gideceğini ve orada şimdi hayali ile yaşadığı genç ve güzel kadınla yaşayamayacağı saatleri düşünüyor,ve kalbi kalbelvüku hatıra ile verdi.
Artık bu defa onu tamamen her defadan fazla temellük edecekti.Bunu düşünürken onu kollarında sıkıyor gibi aşık oluyordu.Sabaha kadar uykusuz kaldı.Birçok kitabeleri alarak bir okumakda bir satırdan başka bir sahifeye atlayarak hiçbir şey okuyamamakta idi;ve bu böyle çok uzun saatler yatağının içinde müthiş bir hâma ile çırpınarak Sacide’nin hayali ile yaşadı.
Sabahleyin pek erken olmakla beraber sokağa çıktı.Bu ev kendini sıkıyor gibiydi.Yolda,imtahanında muvaffak olarak evine koşar gibi giden mekteb çocuğu kadar neşeliydi.
Mahrum hayatının bir çöle benzeyen ıssızlığında bu maaşıka serin bir ağaçlıkdı.Bir kadının bu kadar sehar kuvvetle,bu kadar şedid bu cazibe ile bir erkek esir edeceğini bilemiyordu.
Aşkda temin muvaffakiyet eden ekseriya ne servet ne de güzellikdi.Biraz cazibe,pek çok cesaret,bilhassa iyi bir teşebbüs buna kâfiydi.
Vapurda boğazın güzel baharından istifade için kim bilir nerelere koşan birçok yolcu vardı.Kadınlara yakın bir noktada oturdu.Düşünüyordu ki,çarşaflarınınaltında pek çok latif azalar,vücudları gizleyen bu hayatlar ayrı birer erkeğe zevk için birer hedefti.Düşünüyordu ki , bütün bunlar tamamıyla kendinin olacak mesud olacaktı.
Bilhassa kadınların yanında bu his , bu his tamamen bu onların kavi teşebbüsle hücum ederek onlara ebediyen sahip olabilmek hırsı daha vazıftı.Çünkü onlar birer memnu idi.Çünkü onların yanında yaşamak mutlak mahrum olmakdı.
Fernin kadınlığıyla edebiyata, musikiye, fene dair mübaheseler yapılabilirdi. Baylardı bir fernin kadının yanında temalakdan başka bir şey düşünülebilirdi. Baylardı halbuki kadının yanında bulunabilmek mani değilmiş . Bir şey intizar etmek , onlarla daha mahrum olmağa mecbur olmak demekdi. Ve bunda ne kadar müstesna ne kadar mümtaz bir sehar vardı. Tenha bir odada … Hanımla kazaen yalnız kalıvermek ya, yakalanıvermekdenya , bir şeyi yapamamaktan tevellüd edecek her şeyin korkularıyla yaşamak , nihayet onun yanına sokularak bir şeyler söylemek isterken hiçbir şeyin söylememek , acul ve sıcak nefisle ile onun göğsünü çıplak omuzlarına hırpalamak ve birden ya kazaen ya tesadüfen bileklerini sıkarak dudaklara götürmek ve daha bir çok söylenemeyecek şeyler …Bütün bunlar hep birer nihayetsiz zevkdi ve bu mesti içinde böyle bir kadınla yalnız kalmış saatleri olacaktır. Onun imtinaları , inleyişleri , firarları, yalvarmaları nihayet mukavemet edemeyerek dizlerine yattı bütün bunların hayatı altunlayan , yaldızlayan bir ziya , bir güzellikdi. Şimdi içerde hayatımıza mahsus olarak …
Kadınların kahkahaları vardı. Bilhassa genç kız sesine benzeyen ince , titrek , acul bir ses Bülent’i yakıyordu.Gözlerini çevirdi. :Karşısında bu şekle henüz uyanmamışlardı. Hepsi hevap oldu bir huzur içinde , işlerinde gecen gizli sergüzeştleri ifşa etmemek için cebr-i nefs ediyor gibiydiler. Bir gün Bülent’e biri demişti ki:
– Ben boğaz içine yada adalara gidince muzdaripavdedederim . Bütün o güzelliklerini düşündükçe ruhumda ezilen bir şeyi duyarım , bilhassa içindekileri. Dökülmüş saçlarıyla kim bilir kimin zevki mahrumiyetini temin eden azviyatları tasvir edince büsbütün hastalanırım. Bu ne kadar doğru bir sözdü . Şimdi nasılsa açık bırakılıyormuş bir pencerenin aralığında bir karyolanın beyaz örtülerini görüyor , onlar içinde sabahlara kadar kucak kucağa yaşayan iniltiler, buseler içinde boğazın kamerli gecelerini tes’id edenleri düşünüyordu.
Hafif bir rüzgarın dağıttığı uzun , sarı saçlarını düzelterek etrafına bakıyor:
– Bunlar , bu adamların hepsi , diyordu. Onlardan mahrumdur. Zavallılar. Halbuki ben işte mesela bu gece bu yerlere kollarımda bir kadınla bakacağım . Şehirde kolda bir kadınla gezmek ve bizde bir kadınla oturmak , yanında bir kadınla yemek yemek , kendi için yaşamanın en büyük şartı idi. Kadınsız , aşksız ,busesiz ,kıskançlıksız , korkusuz gecen hayatları istihkâr edemiyordu. Ona göre bütün bu adamlar bir cehennemi hayat içinde idi. Halbuki kendi burada gözlerini kırpıyor ve :
– Halbuki ben , Diyordu. İşte bu kadar mesudum.
Bu sözleri söylerken göğsünde derin bir tefahür milyonlarını karşısında sefaletten uzak yaşayan bir zenginin gururu , bencilliği vardı.
Vapur iskeleye gelince bende ayaklarında garip bir zindegi duyarak dışarı çıktı ve doğru eve gitti. Mükerrem memuriyetine gitmek için hazırlanmıştı.
Bülent’ dedi ki :
– Gelmediğin için ne kadar mütessifdik. Sacide yalnız kalmaktan korkuyordu.
Ve vapura yetişmek için süratle çıktı. Bülent ve Sacide yalnız kalınca minnettar bir nazarla bakıştılar. Bülent eğilerek Sacide’nin saçlarından öpüyor diyordu ki :
– Beni unutmadığın için teşekkür ederim. Halbuki Mükerrem burada iken ne kadar münasebetsiz olacaktı. Öteki:
Müjdem var, dedi. Mükerrem bir iki ay için teftiş heyeti ile dışarı gidiyor . Yazı beraber yapacağız .
Bu sahih olabilir mi idi? Bu kadar mesut olmak mümkünmüydü? Halbuki Sacide’nin yalan söylemeye ne mecburiyeti vardı. Bu mesut haber özürüne galip bir müahede yapan iki imparatorun idareiikdahı gibi öpüştüler. Akşama kadar birçok zaman vardı. Bu günü geçirmek için çareler düşündüler. Sularda beraber bulunmak mümkün olmadığından bendleregidecekler , orada koşacaklar . Yorulacaklar , gece yorgunlukla yan yana iyi bir istirahat yapacaklardı.
Çıktılar. Sokaklar , gündüz herkes ya ağaçlar altında ya mesirelerde bulunduğundan tenhaydı. Beraberce bir arabaya binerek bendlere gittiler. Akşam avded ettikleri zaman pek geçti . Karanlık ağır vücüdu ile sularda yürüyor gibiydi.
Bendlerde karınlarını doyurmuş oldukları için doğru yuları çıkarak çocukları yatırldılar. Bülent:
– Yorgunsanız ,dedi.Yatalım mı ? Sacide cevap verdi:
– Hayır , bana bir kitap okuyunuz .
Kütüphaneden bir kitap aldılar .Bu açık ve hopya bir hikaye idi. Bülent okuyor , açık satılara gelince çapkın bir gözle Sacide’ye bakıyor , bacaklarının tombul şekillerine dalarak uzun müddet duruyordu.Bazen deli bir hırsla hemen kalkmak böyle geceler içinde bir şeyi çalan bir hırsız gibi sürükleye sürükleye onu taşımak , hırpalamak , kalbini müthiş ve asi teyhiçlerini tatmin etmek istiyordu.
Birden kitabı bırakarak:
– Sen ne kadar güzelsin , dedi. Öyle yakıcı gözlerin var ki Sacide , hindim idam mahkumlarını yakmak için hazırlanmış ateşlere benziyor. Ve sonra ruhunu tahmîk ederek bu gözlerin ruhunu derin noktalarında doğurduğu muammaları tahlile başladı.
– Bana bir şey terennüm edermisiniz ?
Öteki evvela müştehip davranırken birden ısrara tahammül edemeyerek dudaklarının arasında yavaş yavaş bir şarkı okumaya başladı.Bunu dinlerken Bülent, Koparılmış başlar önünde muzaffer ordular şerefine elinde ki harple elihler yollayan Mısır rakkaselerini düşünüyordu.
– Kadınkadın , diyordu. Musiki , şiir hep o. Musa Müebbed hıçkırıklarını yazarken vardı ebedi iniltilerini ma’denleri içinde tesbite çalışırken gözlerinin önünde acaba kadınlardan başka ne vardı? O söylerken, öperek kandırmaya çalışarak ağır ağır soydu.
Sacide tamamen çıplaktı. Modelini tadkik eden bir ressam gibi muayene etti. Evvela bu kadında kusursuz bir tenasüb vardı. Başı sevimli ve güzeldi.Omuzları , nefis bilekleri , iri ve sıkı bacakları, öpülmek için yaratılmış yanakları cazipti. Arkasına geçerek önünde durarak onun saklanmak için kaçışından istifade edip , muhtelif yerlerini sıkarak bazen bir perde aralığında bazen bir kanepe üzerinde sıkıştırarak çıldırıyordu.
Bazen Bülent’in kuvvetli hücumla sarılarak , onu nihayetsiz içinde ki mukavemet edilemez hırsı eriyinceye kadar sıkıyor ve sen , sen diyordu. Çıldırtan , öldüren güzellik sen… Ve birden tahammül edemeyerek , hatta karyolaya kadar gitmek için kuvvet bulamayarak orada diz dize düştüler .
Bir gün yine böyle nihayetsiz zevklerinin mahrem kucağında yaşarlarken gündü vakitsiz bir suretde kapının çalındığını ve bir ayak sesinin yukarı çıktığını duydular.Bu ancak Mükerrem olabilirdi.Böyle bu vakitte bu kadar lakait buralara çıkan ondan başka kim olabilecekti.
O zaman haşyetle titrediler.Evet bu ancak Mükerrem olabilecekti.Bülent çıldırmış gibi yere atıldı ve perişan bir halde Sacide tekrar uyuyormuş gibi yorganına bürünürken Bülent ciddi bir latife ile kapıyı açan Mükerrem’e :
– Sacide’yi, diyordu.Bir saattir uyandıramadım.Belki siz kaldırabilirsiniz.Zan olunuyor ki asırlık uykuyu uyuyor.
Mükerrem evvela düşündü ki bu böyle bir yerde bir arada bulunmuş herhalde Sacide’yi uyandırmaktan başka bir maksat içindi. Ve dudaklarını latife ile açmak isterken bir akşam evvelki şüphelerini hemen bir saniye içinde zihninden çıkardı ve elbiselerini değiştirmek bahanesiyle yukarı çıktı.Odaya girince zihninde zalim bir şüphenin yırtıcı tırnakları ince bir damarını deliyor gibiydi.Evet,şüphesiz Sacide’yi uyandırmaktan başka bir maksatla yatak odasına girmişti.Lakin bu maksat ne olabilirdi ?
Bülent’in Sacide’yi tarizi mümkün müydü? Ve ne kadar gayri mümkün şeylerin bir gün mümkün şeylerin arasında böyle bileceğinden korkuyordu.
Lakin Bülent kardeşi gibi beraber bir arzu ile bir oda bir terbiye ile büyüdükleri bu çocuk bunu kabul eder miydi? Hem nasıl cesaret edebilecekti ? Bir gün bunun nihayet böyle sıkıcı bir azap ile yorgun , pek çok şeyler yapabilmek hırsıyla başı yanıyor gibiydi.Bir dakika düşündü.Bütün bunlar belki yalanları, belki Bülent ve Sacide namuskâr idiler.Bu düşünce fikrine gelince omzundan müthiş bir yük atılmış gibi hafifledi.
Bütün gayri meşru hareketleri gibi meydana çıkmayacağından, mazinin bir paçavra gibi bir çamur gibi yüzüne vurulmayacağından nasıl emin olacaktır? Halbuki bunlar bütün bu hareketlere bir taraf bir surette düşünülünce nasıl kabul telifti?
Ayaklarının altında bir dünya parçalanıyor gibiydi.Ruhunun mazlum köşelerinde vaaz olunan ince ve eskimiş nakışları ziyalandıran bir lamba vardı.
Bütün etrafındakilerin müstezi gözlerinde kendini zalim kıskançlıklarla harap eden her şeyi ifşa eden bir felaket okuyordu. Şimdi böyle olunca ne yapacaktı? Ne mi yapacaktı?
Bunu düşünürken başını azimkâr bir turla sallıyor, vazifşinas bir zevkden, daha pek çok fazla şeyler yapabilecekken bu suretle anlatmak istiyordu.
Evet, o zaman Bülent’i Sacide’yi kolundan tutarak babalarının karşısına götürecek, görüyor musunuz diyecekti.İşte çocuklarınız işte yaptıkları şeyler.Ve Sacide çocuklar ile haykırırken ağlarken koruyor gibi oluyordu.O vakit onu bırakacak, müebbeden bu mülevves yerden çıkıp gidecekti.O vakit bu kadının yalvarışlarını, Bülent’in yalvarmak isterken hicap ve acizliği ile henceresindeboğulan hıçkırıklarında Mükerrem’i gayz ve nefretle beraber teselli edecek pek çok hatalar bulunacaktı.
Lakin bu şüphe lehte yapılabilen o kadar çok muhakemelerde silinmek istenir. Bu şüphe Mükerrem2in daima bir nakibinde, kalbinde bazen hüyeti bilinmez endişeler vardır ki biz onları tatkikden korkarız.Vadedilmiş bir telakkiyi adl etmekten korkarak uzaklaştırmak isteyenler ki,Mükerrem’in ruhunda bu şüphenin tahkikini, neticesinin hayatına vereceği müthiş cerhlerden çekinerek istemeyen bir kuvvet vardı.
Akşamları kendini bu yanında fazla bir yükle ezilmiş, saçları fazla beyaz bir saçlar eskimiş duyarak bir şeyleri parçalamak hırsıyla eve dönmüştü.Vardı ki Sacide’nin lakayıt vaziyette karşısında yırtıcı bir mahiyyetalırdı.Belki bütün bu korkular hiçti, daima bunu böyle görmek ister lakin saraya koşarak bir avuç gölgeden başka bir şey bulamayanlar gibi elinde hıyanet ve yalandan başka bir şey geçmeyeceği endişesi ile kalırdı.
Bir gün nasıl olduğunu bilmediği bir ceraatle Bülent’in bırakılmış paltosunun cebini karıştırdı.Burda bir not defterinden başka bir şey yoktu.Bu not defterinde küçük işaretler bulabilmek heyecanıyla onu bırakmak ihtiyaçları içinde açtı.Dördüncü sayfada şu parçalar vardı:
“Yine oradayım, kıra çıktık,ötekinin olmamasından bil’istifade geceyi bana hasır edeceği vaadini aldım.”
Başka bir sayfa:
“Şehre avdet icab ederek, bunu bilhassa bu kış o kadar arzu etmiyorum ki…Etrafa şüpheler vereceğimden korkuyorum.”
Son sahife :
“Bugün müthiş bir uçurum atlattım, bu tarihi bilhassa kayd etmeliyim.”
Bu son cümle ile buzdan bir pençe içinde birden sarılmış gibiydi.
Evet, bunlar ne olabilecekti? Kışın avdet etmek istemediği yer neresiydi? Son anlattığı ne idi? Bunlar daimağında meçhul bir perde altında her şeyi anlatıyor, o şimdi daha fazla bir buhranlarıyla bütün bunları anlamış görünüyordu. Ne yapmalıyım diyordu.
Evet ne yapacaktı ? Bütün bunları tahkik edince nasıl bir mevkide kalacaktı? Ve derin buhranlarla başının içinde şedîd bir kuvvetle bir şeylerin ayrıldığını, gözlerinden bir dumanın indiği duyarak aşağıya indi. Bir şey yapmak, haykırmak istiyordu.
Acele adımlarla kapıya kadar gelince düşündü ki bundan faile çıkmayacaktı.Ve on dakika içinde akşam Sacide’yi sarhoş ederek bir şeyler anlayabilmek ümidiyle sustu.
Bülent, o günü takilo eden üç günde Sacide’ye avdet kuvvetini bulamayarak kendini onlardan uzak bulunduruyordu.Muzaffer çıkmakla beraber şüphesiz Mükerrem’in kalbi değildi, onun nasıl düşündüğü bilemezdi.
Bu akşam başında küçük bir mufarekatın açtığı hafif rüyalarla salınarak Taksim bahçesine kadar çıktı. Yalnızlığıyla baş başa kalmak, boğazları Anadolu’da ki tepelerinde yürüyerek bütün manzarayı keşf bir nisyanla çekiniyor gibiydi.Bir kenara oturarak bu dumanlarla isteyen bir arzu ile garsona bir bira söyleyip bir kenara oturdu.İleride yalnız bir kadın vardı.Yanında küçük, sarışın çocuğuyla geliyor.İri şapka altında daha güzelleşen beyaz çehresini bu küçük mahlukun buselerine teslim ediyordu.Birden bu dudakları kendisinde bulabilmek ümidi ile titredi.Muhtelif telkinlerin hafızasında tekrar uyanan seslerine avdet ederek kendisinin sefil ihtiyaçlarına kadınları feda etmekle itham edileceğini düşünüyor.
Karşıda evlerde yanan lambalarıyla içinde nadir kıvılcımlar içinde parıldayan bir kül yığını gibiydi. Gözlerini kapatarak onların en zenginlerinden birinde bir yatak odasına giriyordu.Mesela şu defa bir sevgili vücudu kollarının içinde sıkarak şarkın ebedi yıldızındaki nuru kıskanç bir teftişle, kanla açtıran manzaralar bulunabilirdi. Bir ay evvel kendi de böyle değil miydi? Sabahlara kadar zevk ve tehyice bu vücut üzerinde dinlendiği geceler vardır ki unutamazdı.Esasen bu vücud bir göğüs aşkıydı.Ve aşkda bundan başka ne idi.Onun için üç arzu çok kıymetliydi:Kadını iğfale çabalarken mesela bir kadınla bir odada yanlışlıkla yalnız kalıyor.Bu yalnız kalmakla yüzü kızarıyor, ayakta gözlerini bir noktaya teşebbüs ederek düşünüyor, kadın elinde bir kitapla aynı hâlde bir şey söylemiyorlardı.Çarpan kalpleri ile her dakika yeni bir teşebbüsten korkarak titriyorlardı.
Bir dakika oluyordu ki erkeğin kalbinden geçen bir seyale çıkıyor; damarlarını,sinirlerini geçerken bütün azuvlarını ayrı ayrı gayşediyordu.O zaman bir cinnetle bir şeyler yapmak isterken intizardan başka bir şey yapamayarak duruyor,nihayet bir dakika içinde gerçek bir pusuda birleşiyorlar, sevmekten, ayrı ve sık çamlar altında gezinmekten, şık bir sandalla yelken açarak nihayetsiz denizlere açılmaktan bahsediyorlardı. Teklif ederken…Bu daha müthiş bir korkuyla başlar.Daha fazla bir mesudiyetlebitirirdi.Son saadet, gece onu kolları arasında sıkabilmek.
İşte bütün gaye de bu idi.Nihayetsiz denizlere açılmak, sıkçamlar altında gezmek, mümkün mertebe yalnız, rakipsiz kalmak hadbinliğinden başka bir şey değildi.
Bu rüya ağıyla bir tecar ile her tarafında halul ederek kalbini aşk ve ihtirasla dolduruyordu.Bu dakika kolları içinde Sacide’yi bulmak arzusuyla titreyerek bahçeden çıktı.
Bülent böyle kollarında Sacide’nin sıcak ve mahrem vücudunu hissetmek ihtiyacı içinde bilhassa tahminine göre orda bulunmaması icab eden Mükerrem’in yokluğundan istifade etmek hırsıyla adımlarında fazla bir kuvvet bularak ona geldi. Gece pek ilerlemiş değildi. Kalbinde keskin bir ihtiras vardı.Belki küçük yer ifşa ile her şeyin anlaşılması ihtimali onda bir fikir sabitti.Elinde bir geri dönmek hevesiyle kapıyı çaldı.İki evde de lamba yanmakla beraber içeride bu habere cevap verecek bir hareket yoktu.Şüphelerle ruhunda bir heyecan uyandığını duyarak bir daha vurdu. Karlar altında kimsesiz vahşi kuvvetlerle mukabil yalnız kalmış bir adam bedbahtlığıyla beklenen bu ccevapta hiçbir şey ifade etmez bir sükuttu.O vakit haşin bir kütleye çarpan lastik gibi müthiş kutuların başından indiğini duyarak acil hatvelerle oradan uzaklaştı. Kahvenin dumanlarla buğumlanmış camlarını geçerken onunla eğleniyor gibiydi.Sokaklar boştu.Bu hali (boş) yerlerde her tarafta bir başın uzanarak edilmiş itiraflarla gayzülved bir intikam besleyen dişlerini göstereceğini vehmediyor. Bazen menfezsiz bir mabed içinde dua etmeye kuvvet bulamayarak ölümünü bekleyen muasızdeler gibi koşmak isterken bacaklarının durduğunu duyuyordu.Ah onun kaçmak için en unutulmuş bir muhit, en tecrübe edilmiş bir süratle kaçmak için nasıl ihtiyacı vardı.Penceresi tıkalıydı.Bağırmak “yalan yalan, sizi aldattılar” demek için kavi bir ses yoktu. Bütün biganeliğine, her şeye ,boşuna muhitin kendine yabancı gözlerle tan eden her cüz’üne haykırmak için muhitin müthiş bir mübarezeye muhtaçtı.Geniş bir boşlukta soğuğa terk edilmiş gibi makes korku ve cür’etle titreyen vücudunu beli kırılmış bir hayvan gibi sürüyordu.İçindeki hasır ve gahveri kuru sayhalarla bağırmak için karşısında silahlar, yumruklar, simalar görmek istiyordu.Ve bütün görmek istedikleri vurmaktan ziyade korkutmak isteyen mehacimler gibi.Bu duvarların o karanlık kapılarının kuytularına gizlenmiş gibiydi. O böyle meçhul ve nafiz gözlerin altında pusulu bir muhitte tek kalmış bir nefere ne kadar müşabihti.Kendini köprünün ortasında bulunca Haliç’in bu ebedi ve güzel gecesi içinde kış nefeslerle göğsünü şişirdi.Şehir gümüş buğular altında badel kabir bir rüya yaşıyordu.Denize uzun avuçlarla mütemadi tuğlar gibi akan yıldızlar, ileride dönük hava içinde mütekasif kollarını kaldırmış sürüler, bütün bu meris hürriyetler bu derin teheyyüced rüya da yarı kaybolmuş mazinem çehrelere benziyordu.Gölgeler bazen sanki vaktiyle esmiş bir fırtına ile toplanarak acayip şekilde kitle vücuda getirmişlerdi.Bu mütekasıf gölgelerin yaptığını kimi iskeletlerinde yürümek isteyen bir tevakkuf vardı.Belinde kuvvetsiz ve çok bedihti.Bu gece ne yapacaktı.Artık evine gidemezdi.Belki bu mesut kapıda onun için müebbeden kapalıydı.Bin önüne çıkarak kendini kalabalık içinde görünce mülevves terini silen yığınlarca adam arasında bulunabilmekten bir teselli duydu.
Akşam Mükerrem avdet ederken kalbi bugün yapacağı tecrübenin korkusuyla doldu.Bu gece Sacide’yi söyletmek için artık kat’iyyen çalışacaktı.Asıl korktuğu bu değildi. Bunun vereceği neticeden titriyordu.O gelince soyununcaya kadar burnundaki teri göstermemek için mütemadiyen gülerek latifeler etmekteydi.Yemekten evvel beraberce masalarının bir tarafına çekilerek biraları içmeye başladılar. İlk içkinin bitene serptiği dağınık düşünceler mütemadi düşüncelerle meşbuğdu. Netice ne olacaktı.Bu kadını sevmeye sevmiyor değildi.
Hayır asıl şimdi daha ziyade seviyor gibiydi.Bu vücudu kamtidar muhafazaya elinden kaçırınca geceler birer matemden başka ne olacaktı.Bu saçlar kendi elinde beyazlayacak, bu eller kendi yanında titreyecek o zaman müşfik sonlarla ölümlerini bekleyeceklerdi. Ve bu saadet olacaktı.Lakin bu kadın mes’umihtimal hakikate galb edince o zaman ayrılacaklar ve bilinmiyor ne yapacaklardı. O vakit bu muhafazayı parçalamak, bu saçları çekmek, bu vücudu ölüme teslim etmek isteyecekti.bu tasavvur korkunçtu.
İçtikçe ruhları mestilerle harap düşüyorlardı.Mükerrem’in hissinde en kıymetli bir şeyden ayrılırken duyulan matem vardı. Hakikaten ayrılacak mıydı? Bu şimdi hal edilecekti.Halbuki işte beraberce sarhoşluktan saklandıkları hâlde Mükerrem bir şey söylemek için kuvvet bulamamıştı.Başı ağır ve isyan içinde idi. Birden onu ani bir cür’etle Sacide’ye dedi.Öteki, mütehayyer ve bulanmış gözleriyle bakarken ne söyleyeceğini ilave etti. “Ne kadar güzelsin.”
– Öyle mi zannediyorsun?
– Zan değil seni o kadar seviyorum ki!
– Büyük bir latufkâr olduğunuz için teşekkür ederim .
Öteki parmaklarıyla saçlarını karıştırarak tekrar etti.
– Sacide çok güzelsin.O kadar çok ki lakin hakikati söyle.Rica ederim itiraf etti.
– Neyi?
– Birini sevdiğini.
– Çıldırdık mı ?
– Sen varken kim söyler
Ben öyle bazen olur ki Sen sağ tarafımda iken sol tarafım başka birini düşünür.Ahh bu nasıl şey.
– Bırak darılma hep günahlarımızı söyleyelim.
– Ben söylüyorum. Birbirimizi nihayet hayali olurken rahibelerin gidenler gibi bu gece af edersiniz.Susunuz lakin başım dönüyor.Sacide kalbin en çok kimi ister ?
– Seni.
Yok ayıp değil başka bir mesele daha bilindi.Bu kelime ile sadece bunları buğulanmış gözleri içinde bir ro’şanın gezindiğini farketti.
– Olabilir ya kalbine Bülent’i sor beni feda edemez.Garip bir vaziyette kalır.
Kekeleyerek:
– Hayır, fakat suskun Mükerrem çıldırmış gibi haykırarak “yalan yalan söylüyorsun.Ah oh anladım anladım.Demek hep haindin.”
Sacide şaşkın:
– Değil,oturunuz.Yalvarırım size.Diyordu. Deyiverdi.
– Hep,hep yalandı demek.
Ve birden üzerine atlamak isterken Sacide odasına koştu.Yalnız kalınca kapı azim fırtınalarla boğuluyor gibiydi.Oradan suya baktı.
Burada havahin elveda mağnalarıyla geçen geceler.Nihayet bu zehir bu matem sinirlerinde garip bir şeyler döndürüyordu. Dışarıda Mükerrem’in odadan çıktığını duydu.Müteakip yatak odasının kilitlendiğini işitti.Şüphesiz artık ondan uzaktı.Lakin bir şey söylemişti. Hafifçe kapıyı açarak çıktı.
İçtikleri odada, dudaklarda, kadehlerde, lambada bütün odadakilere kendi ile müstehzi bir şey farketti.Bir aralık kapı çalındı.Bu Bülent olacaktı.Pencereden bunu görünce açmak için kendi ihtiyar kadını çevirerek:
– Açma,açma! İstemem.
Artık ondan ____ ruhunda acı bir hararet vardı.Şimdi bir af ile mülevves kalbini temizlemeye muhtaçtı. “Ne yapayım, ne yapayım! “ diyordu. Evet. Ne yapacaktı ve birden her şey yapmaya muhtaçken kuvvetsiz cesaretsiz odasına döndü.Gece yıldızlı ve münevverdi.Karyola, madeni donuk ziyalar serpildi. Bu karyola virgül Bu mahrem kucakta geçmiş dakikaları düşünürdü.Ruhunda bir kütle gibi yumrukları sıkıldı.Başta derin buhranlardan uyanarak düştü. Sabahleyin bir daha korkunç uykudan ihtiyar kadının sesiyle uyandı ve gözünü açınca başından hafif birini iterek ona münevver bir sahada akşam ki macerayı gösterdi. Malum bakışlar ihtiyar kadının sayesinde müşahede ederek mırıldandı:
– Ne var ?
– Bak çağırıyorlar.
SACİDE , TİYATRO , REŞAT NURİ GÜNTEKİN