Bir anka kuşu,
Yolunu kaybetmiş…
Rüzgârla karlı dağlara sürüklenmiş…
Bir kardeleni ilk kez görmüş…
Ama üşümüş.
Alışık olmadığı diyarlarda,
Bedenine yabancı iklimde
Yaşam savaşı vermeye başlamış…
Ne gözlerini alabiliyormuş;
Parlayan ıslak yapraklardan
Ne de gidebiliyormuş…
Kalırsa ölüm,
Giderse vazgeçiş…
Güzelliğin başucunda
Esir kalmış
Canıyla, âşık olduğu
Güzellik arasında…
Baktıkça hiç hissetmediği,
Duygulara dalarken
Öleceğini, yok olacağını
Bilerek uzanmış…
Ölümünü beklemeye başlamış.
Ya ölmeden solarsa,
Yok, olursa bu güzellik…
Alıp götürse…
Yaşar mı, yoksa solar mı?..
Kıyamamış.
Gözlerini kapattığının
Farkına varmadan
Derin uykuya dalmış…
Sonsuz uyku
Ankayı esir almış…
Daha önce hiç bu kadar
Sevilmeyen kardelen
Ankayı uyandırmaya çalışmış
Güneşle parıldayan yaprakları
Daha da ıslanmış…
Dağların yalnız çiçeği
Yeniden yalnızlığa
Mahkûm kalmış.
Bir anda kendini bırakmış…
Yapraklarını
Bembeyaz karın arasına gömüp
Bu büyülü hayranlığın yanına
O da uzanmış…
Sonra efsane olmuş;
Kardelen İle ankanın aşkı…
Ve o dağda
Bir daha hiç
Kardelen açmamış.
