Şiir kelimeler istifi değildir .Her ne kadar ilham , şiirin kaynağı olsa da , şiirin arka planında bir öykü vardır .Tüm şiir okumalarımda , şiirin hikayesi nasıldır , sorusunu sormuşumdur .Şiir okurları da bu sorunun cevabını merak ederler . Kestirmeden söylersek , Mona Rosa’nın ünü de hikayesinin naifliğinden gelir !Bazen şiirin öyküsü , metnin ve bağlamın önüne geçer .Mona Rosa’da olduğu gibi . Şairin hakkını yemeden , şiirlerimizin hikayelerine bakmakta fayda var. Şiir olduğu sürece , kelimelerin ittifakının öyküsü de olacaktır.Tıpkı türkü hikayeleri gibi, şiir hikayelerimiz de ünlüdür .Onların hikayelerini okuduğunuz da , şiirin de çok tatlı bir yazma serüveni olduğunu anlayacaksınız .
Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘abbas’ adlı meşhur şiirinin hikayesi ilginçtir .Hani şu :” Haydi Abbas, vakit tamam; / Akşam diyordun işte oldu akşam.” diye başlayan şiirimiz .Bu güzel şiirin bilinen kısa öyküsü şudur : Cahit Sıtkı ,Beşiktaş’ta lisede yatılı okurken ,hafta sonları dışarı çıkardı . Akşam dışarı çıkanlar,ne yaptıklarını anlatırlardı.Sevgili Cahit Sıtkı’nın anlatacağı kız arkadaşı veya sevgilisi yoktu. Bir gün akşam vakti okula dönerken(Kabataş Lisesi), ünlü şair yolda düşmüş güzel bir bayanın fotoğrafını bulur.Alır ve doğru Beyoğlu’na gider. Kendi kendine bu güzel bayanın dilinden mektup yazar.Fotoğrafı da mektubun içine koyarak, kendi kendine okula postalar!Bir iki gün sonra postacı geldiğinde,mektupları bırakırken, arkadaşları bağırırlar:Cahit mektubun var!Cahit Sıtkı alır mektubu.Yatakhanede açar ,vakit akşamdır.Herkese yüksek sesle okur.Fotoğrafı da arkadaşlarına göstererek mağrur bir şekilde hava atar. Her hafta bu mektup yazma işini devam ettirir!Cahit Sıtkı da, boş durmaz . Kızı bulur .Kız ,bir albayın kızı ve evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştır.Gün gelir ,büyük şair başka bir kızla evlenir .Ama, kendi kendine yarattığı bu büyük aşkı hiç unutmaz.Bir pazar günü evinde isyan edip ,bu şiiri yazar.Şairlerin yüreklerinde bazen böyle büyük aşklar saklanır.Hikayesi de böyle olur .
Bir başka ünlü şair ve şiirinin öyküsüne bakalım .Orhan Veli Kanık’ın “sere serpe” adlı şiirinin hikayesi de oldukça egzotiktir .Şiir, Orhan Veli’nin platonik aşkı Bella’ya yazdığı metindir.Bella , Hasanoğlan Köy Enstitüsünde İngilizce dersi öğretmenidir .Bir anlamda Orhan Veli’nin Duchesse’sidir , Bella ! Hikaye şöyle başlar: Ankara’da Sebahattin Eyüboğlu’nun evinde uzanmış İngilizce çalışan Orhan Veli, diğer odada Bella’yı görür.”Sere Serpe” şiirini yazan şair:”Uzanıp yatıvermiş, sere serpe; / Entarisi sıyrılmış, hafiften; / Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor; / Bir eliyle de göğsünü tutmuş. / İçinde kötülüğü yok, biliyorum; / Yok, benim de yok ama…/ Olmaz ki! / Böyle de yatılmaz ki!” mısralarını bir şekilde Bella’ya ulaştırır . Aşkına karşılık bulamayan Veli, şiirinin egzotik bir arka planı olacağını nerden bilebilirdi. Orhan Veli’nin aşkına karşılık vermeyen Bella, şairlerin karşılıksız aşkla da beslendiğini ortaya koymuştur .Yıllar sonra Bella, Veli’nin cenazesinde gizli gizli ağlayacaktır !Belki de aşk böyle bir şey , şiir de böyle bir kaynaktan gelirdir , ne bilelim ?Şiirin esin kaynağını en iyi şairi bilir , ne diyelim!Hikaye bizden , okuması sizden .
‘Şiir Hikayeleri’ adlı çalışmasıyla , adeta şiir kuyumculuğu ya da arkeolojisi yapan Haluk Oral Hoca ; bir çok şiir ve hikayesine de kaynaklık yapar .Akademisyen Oral, kitabında; değişik şiir öykülerini anlatırken , tam bir antikacı gibi hareket etmiştir .Ahmet Haşim ,Attila İlhan, Yahya Kemal vs. şairlerin şiir öykülerini anlatırken , sözü Necip Fazıl Kısakürek’in “kaldırımlar” şiirine getirir :” Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;/Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum./Yolumun karanlığa saplanan noktasında,/Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum” şeklinde devam eden uzun şiirin yazılma sebebini açıklar.Necip Fazıl, şiirin halk tarafından yanlış anlaşıldığını düşünür .Ben,20.yy. insanının yalnızlığını ,amacını yitirmiş yığınların meselelerini yazdım diyen şair ;okurun ,kaldırımlarda geceleyen ve yaşayan yersiz-yurtsuz birini anladığını düşünerek yanıldığını belirtir .
Hikayesini okuyucuya bırakarak , Necip Fazıl ustanın başka bir hikayeli şiiriyle devam edelim.Hikayesi uzun olan şiirin , serencamını siz tespit ediniz . Bu şiirin hikayesini de siz araştırın , ey okur . Biz kısaca şöyle açıklayalım , gerisini siz fikri takip yapınız .Beklenen şiiri, rahmetli üstadın hikayesi en çok bilinen şiiridir .Üniversiteli şairin-voleybolcu kıza yazdığı şiir , tam bir hikayeli şiir kültüdür:” Ne hasta bekler sabahı, /Ne taze ölüyü mezar. /Ne de şeytan, bir günahı, /Seni beklediğim kadar. /Geçti istemem gelmeni, /Yokluğunda buldum seni; /Bırak vehmimde gölgeni / Gelme, artık neye yarar?” Bu şiirin hikayesini anlatan iyi bir yazı için bkz.:Hıncal Uluç’un “Bir Şiir ve Aşk Hikayesi, sabah gzt. 25.kasım.1995″adlı yazısı.Epey ipucu verdim ! Haydi okumaya .Sizin de bir şiiriniz ve hikayesi olması dileğiyle .