İstanbul bir medeniyet şehri olarak şiirimizde çok yer tutar.Eski ve yeni bir çok kalem erbabı şehr-i İstanbul üzerine edebi yüzlerce yazı kaleme almışlardır.Benim hayal dünyamda ve gönül alemimde de çok yer tutan bir kenttir. Aslında şehri çok da göremiyorum ama, kendi muhayyilemde yaşıyorum.Ne zaman bir İstanbul yazısı ya da İstanbul üzerine bir şeyler karıştırsam , içimden bir yazı yazmak ve kente manevi vefamı göstermek istiyordum. Osmanlının kadim başkenti ve genç Cumhuriyetin kültür ve ekonomi başkenti olan İstanbul , hala genç bir gelin gibi kültürünü ve ışığını gönüllerimize yansıtmaya devam ediyor.
Osmanlının kent metinleri olan şehrengizlerde çok yer tutan şehir, divan şairlerinin dünyasında bambaşka bir yere sahiptir. İstanbul şairi diyebileceğimiz Nedim , İstanbul’u metinlerinde uçurur.Burası kent değil de , sanki bir uygarlık giriş kapısıdır. Abartılı olduğunu düşündüğümüz bu şiirler şimdi bana hiç de yüksekten bakmıyor. Çünkü , İstanbul gerçekten rüyalarıma giriyor ve her yıl gidemesem de , içimde seyahat yapıyorum. Ne diyordu Nedim, İstanbul Kasidesinde : ”İnsaf değildir anı dünyaya değişmek / Gülzarların cennete teşbih hatadır.”İstanbul’un gül bahçelerini dünyada bulamazsınız. Gül bahçelerini cennete bile benzetmemek lazım. Mübalağa yoluyla İstanbul’un gül bahçelerinin benzerinin ancak cennette olduğunu anlatmaya çalışıyor. Acaba bu gül bahçelerini koruyabildik mi?
Cumhuriyet dönemi şairlerimiz içinde İstanbul aşığı bir şairimiz de Yahya Kemal’dir. Onun şiirlerinde de semt semt İstanbul gezisi vardır. Sizi İstanbul’ un tepelerinden alıp , Boğaza çıkaran bir Yahya Kemal muhayyilesi vardır. Sadettin Ökten , “Yahya Kemal’in İstanbul’u ve Devamı” adlı yeni eserinde bu yolculuğu anlatır.Yazar bizi Yahya Kemal şiirleri eşliğinde İstanbul gezisine çıkarır. Yahya Kemal ,” İstanbul’un Fethini Gören Üsküdar” şiirinde ; İstanbul’un fetih güzelliğiyle , Üsküdar semtinin ona tanıklık etmesini ne güzel birleştiriyor :”Üsküdar bir ulu rüyâyı görenler şehri / Seni gıptayla hatırlar vatanın her şehri.” Ulu rüyayı ya da İstanbul’un fethini gören Üsküdar.Üsküdar, İstanbul’un fethinin sanki canlı bir şahit gibi düşünülmüş ve vatanın diğer şehirleri de Üsküdar’ın bu tanıklığını bilmektedirler.
İstanbul’un şiirsel kullanımı , mecaz dünyamıza farklı şekillerde de yansır.Bunun güzel örneklerinden biri de , üstat Yavuz Bülent Bakiler’in “Gözlerin İstanbul Oluyor “şiirinin dizelerinde gizlidir. Oldukça da yeni ve derin bir mecaz kullanımıyla kurulan bağlam , farklı bir içeriğe sahiptir: ” Martılar konuyor omuzlarıma / Gözlerin İstanbul oluyor birden.” İstanbul’ un gümüş martılarının şairin omuzlarına konması ve bunun üzerinden , sevgilinin gözlerinin İstanbul güzelliğine eşitlenmesi vardır.Yani sevgilinin eşsiz güzelliği , İstanbul metaforuyla anlatılmıştır. İstanbul’un özne olduğu bir benzetme, ne kadar hoş. Yeni şiirin imkanları burada işletilmiş. Gözleri İstanbul olan bir sevgili olmak da ayrı bir düzelik olsa gerek.Şair duyarlılığı , farklı ve bir o kadar da özel.Ne diyelim.
İstanbul’un manevi ve İslamî havasını en iyi anlatan çağdaş ozanlardan biri de, diriliş şairi Sezai Karakoç’tur. Alınyazısı Saati şiirinde İstanbul’u , İslam’ın bekçisi bir mekan olarak gören şair, onunla konuşmaya , dik ve müslümanca bir söyleşi yapmaya çalışmaktadır.Bir çok sıradan İstanbul şiirlerinden faklı bir dizeler toplamıdır” Alınyazısı Saati” şiiri.Buraya alacağım dizeler, üstadın İstanbul’unun sesli anlatımıdır. Her şiirindeki devrimci duruş burada da var.İstanbul’u Şamla , Bağdatla , Kahireyle eşitleyen ozan , ona İslam’ın başkenti kadim şehir olarak bakmaktadır: “Savaşçıyım ben atalarım gibi / İstanbul için savaşırım / Bağdat’ın dervişlik ortağı / Şam’ın kılıç kardeşi / Olan İstanbul için.” İstanbul için savaşabileceğini söyleyen protest bir dil. Ne güzel ve anlamlı. İslam’ın beşiği İstanbul için ikinci bir fethi göze almak. İslam’ın topraklarında en son kale İstanbul , şair bunu da biliyor. Derviş şehri Bağdat, kılıçla alınan Şam ve son kale İstanbul.Bunu da savaşla koruyacağını düşünen ozan gönlü. İstanbul’a ontolojik bir anlam yükleyen İslami bir şiir dili.Şiirin İstanbul’una güzel ve kısa bir şiir alıntısı.
İstanbul’un üreten ve yeni yüzüne yakın manalar veren Orhan Veli dizelerine bakalım. Bu şiiri , yakında kaybettiğimiz Müşfik Kenter’den dinlemişliğimiz de vardır.Onun buğulu ve İstanbul efendisi sesinden dinleyebilsek ne iyi olurdu? İşte o dizeler:” İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı; / Serin serin Kapalıçarşı / Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa / Güvercin dolu avlular / Çekiç sesleri geliyor doklardan.” Gerçekten de artık sanayi kenti ve finans başkenti olan bir İstanbul’ la karşı karşı karşıyayız.Kentin yeni hali muhal! İmparatorluk avlularının , havuzlu towerlere yenik düştüğü kapitalistik bir yerleşme. Her şeye rağmen ayakta kalan Mahmutpaşa , Kapalıçarşı ; buna da şükür İstanbul. Fethin emaneti ve İslam’ın başkenti bu şehri yaşamaya ve keşfetmeye devam edelim. İslam’ın bol olduğu ( İslambol ) manaları da olan İstanbul’u sevelim ve yaşayalım.Gözlerim İstanbul olmadan bitirelim , ey okur.
Müzik Notu: Emel Taşcıoğlu , albüm , iz kalır, trt yay.
İsa Çolaker