Son Haberler
Anasayfa / yazılarım / SUYU GÖREN HİKAYELER

SUYU GÖREN HİKAYELER

Pocket
Bookmark this on Google Bookmarks

 

Ömer Vural arkadaşım, Suyun Gördüğü adlı hikâye kitabını imzalı göndermiş. Var olsun. İmzalı kitapları ayrı bir yere koyarım. İmzalı kitapları satanları da anlamam. Mutat bir sınavdayım, Suyun Gördüğü hikayeleri okuyorum. Gerçekten başarılı ve akıcı metinler. Peş peşe seçilmiş hikayeler. Kitap bir solukta okunuyor. Su gibi akıp giden bir hikayeler örgüsü var. Ömer arkadaşımın sürükleyici bir anlatı dili var. Kuyumcu işçiliğiyle işlenmiş bir hikâye diliyle karşı karşıyayız. Okurlarıma süratle tavsiye ederim. Loras kitaptan çıktı.

Sevgili Ömer Vural’ı eski tanırım. Kalemi de sıkıdır. Yazdıklarının küçürek öyküyü aştığını da düşünüyorum. Oldukça okunur ve sahih bir Türkçesi var. Durum hikayesinin bütün imkanları kullanılmış bir hikayeler toplamıyla karşılaşıyoruz. Deneme tadında öykücükler de mevcut. Süveyda, Pusu, Üç Açılı Pencere, Yol Nağmeleri, Susuz Bekir ilk anda hatırladığım güzel hikâye metinleridir. Yazarın, hikayelerin arasına serptiği şiirler de güzel olmuş. Okumayı da kolaylaştırıyor. Halk hikayesi mesabesinde, sağlam kurmacayla karşı karşıyayız. Bazen bir İsmet Özel şiiri, bazen de kendi şiirleri: “Cinnetimizden mesul değilsek eğer/ Bu dünyanın hükmü nedir acaba?” Sağlam bir Sufi sorusu, hikayearası metin olmuş. Tıpkı halk hikayelerimizdeki kalıp şiirler gibi. Hikayelerdeki soruları ve açık sıfatlı konuşmaları severim.

Ömer Vural hocayla dostluğumuz kitaplardan mülakiydi. Samsun Çarşamba’da öğretmendi. Aynı ilçede çalışmışlığımız ve kitaplardan oluşan bir ittifakımız vardı. Hikayeci ve hikayeler ovadan çok etkilenirler. Hikayelerin arasına serpiştirilmiş metinler, hikayelere ayrı bir okuma kolaylığı sağlamış. Yani Ömer Vural eski gelenekli okuma anlayışına da yaslanmış. Nesirle, şiirle kaynaştırılmış bir hikâye ortamı tesis etmiş. Tüm bunları yaparken de okura sonlanmayan bir hikâye geleneği bırakıyor. Siz hikâyede kendiniz buluyor ve tahkiyenin peşinden gidiyorsunuz. Metin sizi içine çekiyor. İmgesi bol şiir gibi, anlamaya ve özümsemeye çalıştığınız akan bir hikâye okuyorsunuz. Talebelere de tavsiye ettim. Gençler kısa ve anlaşılır hikayeleri çok seviyorlar.

Ömer Vural hikayesinde sağlam bir öykü dili var. Dil sıkı ve okumayı da kolaylaştırıyor. Çuval Dolusu hikayesinde:” Sevgi beyaza, neşe sarıya, hüzün kahverengiye, acıysa kırmızıya çalıyordu.” Diyen Ömer Vural, sanki bir çiçek cümbüşünden bahseder. Hikâyede bitki, çiçek teşbihi beni ayrı bir cezbeder. Ömer Vural hikayesinin şiire yaklaştığı yerler buralardır. Mustafa Kutlu usta da bitki ve çiçek dolu metinler kaleme almıştır. Hikâyenin şiire, şiirin de öykücüklere yaklaştığı aralık tam da burasıdır. Sıfatları bol, isimleri çok zengin bir okuma metinleri husule gelmiştir. Renkleri, rayihaları, nebatı, tabiatı hikâyeye böyle soktuğunuz da ortaya başka bir alem çıkar. Hikayelerde gördüğüm budur. Beyaz olan sevgidir, temizdir, aktır. Hüzün zaten sarıya çalan bir tondadır, sizi silkeler. Hüzünlü adamları da severim İyi sorun çözerler. Kırmızı da acı biber gibi kızıldır. Kışkırtıcıdır. Ömer Vural hikayelerinin şiire bakan tarafları da burasıdır. Yani biraz da şiirsel bir metin okumuş olduk. Var olasın Ömer Kardeşim.

Ömer Vural hikayelerinin satır aralarında filozofi de mevcuttur. Kelimeleri raks ettiren bir kalemle karşı karşıyayız. Hareketli bir dil yapısı var. Onun kelimeleri derin, nezih, biraz da soyuta bakar. Aralık hikayesi, tam bir felsefe arenası gibidir: ” Hakikatte kal, yalana süngü çek” diyen Vural, modern insanın yalana boğulmuş günlük yaşamına diremeye çağırır, bizi. Yalan dünyada yalan söylemek gibi bir rutinle karşı karşıyaysak, yazarımız da yalanın örgütlü hale gelmesinden sakınmaya çalışıyor. Bu bir duruştur. Vural hikayesinin hakikat tarafı da buradadır. Metinden mesaja giden bir yoldayız. “Zerre gibi iradesiz, küre gibi devingen” olmak nasıl bir duygudur? Bunun gibi cümle duruşları hikayeler boyunca mevcuttur. Kitap boyutunda süren iradi bir durum vardır. Hikayelere sinmiş bir inanma hali vardır. Ömer Vural hikayesi hakikati kelimelerle kovalayan bir anlatının adıdır. Ben böyle gördüm, keyif de aldım. Akışı böyle olan hikayeleri de seviyorum.

Ömer Vural hikayelerinde tabiatı kovalayan, kendine saydıran bir anlayış da var. Ben, bu anlayışa tövbe yaklaşımı diyorum. Tövbe insana yakışır. Sizi geliştirir. Tövbe, yazara da iyi gelir. “Merhaba” seslenmesiyle başlayan öykü ne güzeldir! Dünyaya teşekkür eden bir Vural var, burada. Ömer Vural bir dünyevilik eleştirisi de yapar. “Az hastalık, kolay ölüm diyen annesinin tanıklığına sığınan yazar, günümüz meselelerine de bakış atar. Ben de iletiyi aldım. Bekleyiş adlı hikayesinde bu fikri yürüyüşü yapar. İnsanın okuduğu her hikâye de bir ders olur mu, Ömer Vural hikayesinde mevcut. Göze sokan bir mesaj değil ama metne sinmiş bir kararlılık mevcuttur. Bitmeyen Uçurum adlı hikâyeyi, annemi kaybettiğim bir aralıkta okudum. Masal tadındaki anneyi, merhum annemin yerine ikame ettim. Metin gerçekliği budur. Bunu birebir yaşadım. Tam bir tevafuk. Hikâye bu ya, sanki annemin titizliğini anlatıyor! Olsun, her anne bir bekçi değil midir? Sizi kovalar gibi severler, bir süre sonra da terk ederler. Bu da ölümdür. Benim annem de uçmağa gitti. Hikâye sizi başka aleme götürendir. Sevgili Ömer Vural da beni öteki aleme götürdü. Okudukça sizi de götürecektir.

Ömer Vural hikayelerinde gördüğüm tanıklıklar bunlar. Üstün Görü, Acıya Övgü, Gecenin Karnında Körpecik Sesler, Yol Nağmeleri vb. hikayelerini de ayrı bir okumaya tabi tuttum. İyi de yaptım. Küçürek öykü ya da mensur şiir diyeceğim bu hikayeler ayrı bir okuma kolaylığı sağlıyor. Editör Abdullah Harmancı Bey’i de tebrik ederim. İyi bir iş çıkarmış. Bizi bu güzel hikayelerle buluşturan tüm paydaşlara teşekkür ederim. Benden bu kadar. Yaşasın küçük hikâye derken, yeni Ömer Vural öyküleri bekliyoruz.

 

isa çolaker

Hakkında admin

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*