Dilin milli kimlik ve yaşam meselesi olduğunu anladığımız zaman , irfan ve ihtişama kavuştuğumuz zaman olacaktır . İnternette gezinirken , Eczacıbaşı Topluluğu’nun ‘Uydurukça Konuşuyor Olmayalım!’ kampanyasını görene kadar, uydurukçanın yaşamımızı nasıl alt üst ettiğini anlamamıştım . Derslerdeki kısır kelime kullanımını her daim edebi metinlere bağlar , sokağı ve iş alemini bu konuda pek ciddiye almazdım . Ne zaman ki , Eczacıbaşının o naif çalışmasını gördüm , işin yönü değişti .Bu vesileyle Eczacıbaşı Topluluğu’nun kampanyası ne durumda diye twitter hesabına bakınca ilginçliklere tanık olduk . Piyasaya düşen Türkçe ‘ nin ne hale geldiğini çok çarpıcı bir şekilde kavradık . Uydurukçanın lisanımızı nasıl katlettiğini ve anlaşılamazlığın ne kötü bir şey olduğunu örneklerle müşahade ettim .
Öncelikle Twitter’da takipçilerin belirlediği , ‘en uydurukça’ ifadeyi belirtelim : ‘Çok must bir durum değil’ . Bu melez ifade , çok mecbur bir durum değil anlamına kullanılıyormuş ! Allah ‘ ını seven beri gelsin . Ne kadar zevksiz ve kırma bir dil kullanımı . Bu kullanımı dillendiren bir fertten , ne tür bir kültürel kimlik belirtisi ortaya çıkar ? Tamamen batı tasallutu altındaki piyasa Türkçesi , zevksiz ve mutsuz bir dil yapısı ortaya çıkarır . Nitekim , hali hazırda dilin kullanımı böyledir . Batı hormonlu kelimelerle kurulan bu yapı , nasıl bir Türk lisanı ve kimliği ortaya çıkarabilir ki ? Tam bir kafa karışıklığı ve cinnet hali . Türkçe konuştuğunu sanan beyaz önlüklü ve kariyer fetişi insan tipleri ve bunların sanal soslu batı Türkçeleri , olay budur . ‘Plaza İş Yeri Türkçesi’ diye adlandırılan İngilizce soslu konuşma üslubunun önüne geçmeye katkıda bulunabilecek bu kampanyanın son ‘ on beş’ şahane uydurukçası ! da şöyle : 1. Align etmek: (Aynı eksene getirmek), 2. Antant kalmak: (Hemfikir olmak), 3. Assist etmek: (Yardımcı olmak), 4. Board’a sunmak: (Yönetime sunmak), 5. Copy paste yapmak: (Kopyalamak), 6. Cross-check yapmak: (Karşılaştırmalı kontrol etmek.) 7. Down olmak: (Mutsuz / enerjik hissetmek), 8. Egzajere etmek: (Abartmak.), 9. Fifty fifty: (Yarı yarıya), 10. Full dolu: (Tamamen dolu.), 11. Improve etmek: (İyileştirmek/ geliştirmek), 12. Irite olmak: (Rahatsız olmak.) 13. Kommunike etmek: (İletişimini yapmak), 14. Kompanse etmek: (Telafi etmek), 15. Mailleşelim: (Haberleşelim / Yazışalım) .Vah vah … Ne günlere kaldık !
Muhafazakar politik ağızların da pek itibar ettiği ve iş hayatında Türkçe karşılığı bilinmeyen kelimeler dışında yabancı bir dilin ifadelerini özellikle tercih edenleri uyaralım. ‘Sonradan olma’ ifadesinde yerini bulan ‘olmamışlık’ algısında, uydurukça’nın insanın üzerinde oluşturduğu ‘eğretilik’ duygusunu hatırlayalım. Ben buna Karadeniz ağzıyla alabaşlık diyorum . ‘Uydurukça’ konuşmayı bir halt zannedip yabancıların yanında bile bu ucube lisanı kullanmaya yeltenenleri de uyarmayı kendimize görev bilelim. Mesajımızı alacak olan ‘hedef kitle’yi farkında olarak ya da olmayarak nasıl rahatsız ettiğimizi unutmayalım. Eğer biz bu milli refleksi göstermezsek ya da dilimizin günlük kullanımına titremezsek , kısa bir süre sonra , dilin arabesk ve tehlikeli bir yozlaşmış haliyle başbaşa kalabiliriz . Yazmayan ve üslup eksikliği çeken , okumuş ve yazmış (!) bir kitle psikolojisine doğru gidiyoruz. Üniversitelerimiz ve iş dünyamız , bu melez yapıya teslim olmamalıdır . Benim şahsi tepkilerimle dilini düzelten arkadaşlarıma tanık oluyorum . Ne olur dilimize ve izzetimize sahip çıkalım. Hataların neresinden dönersek kârdır, diyelim.
Dilin bir itibar ve kimlik vesilesi olduğunu bilen birisi olarak , dilimizin itibarsızlaştırılmasına ve melezleştirilmesine karşıyım . Gelişen ekonomiye paralel olarak , dilin de batıcıl bir saldırıya uğradığını görüyor ve üzülüyorum . Arapça-Farsçayı atalım diyen resmi ideoloji borazanları da , saldırı batıdan gelince , üç maymunu oynuyor ve kıvırıyorlar ! Hiç bir müstemleke aydını (!) anglo- sakson dil saldırısı var diye terane etmiyor ! Batıcı aydın kafası böyle olsa gerek . Kapitalist kültür saldırısı olunca evet , doğudan masum bir değer gelirse , vay irtica muhabbeti ! Uydurukçaya karşı bir dil geliştiren vicdanlı iş adamı ve aydınlarımızı destekliyor ve kutluyorum . Hele sermaye sahiplerinin dil hassasiyetlerini özenle destekliyorum . İşyeri adları konusunda da bir araştırma ve çalışma da yapılabilir . Böyle kültürel araştırma fonlarını destekleyen sermaye değerlerimizi hassaten tebrik ediyorum .
Her sene bir dil- kültür eserini öğrencilerine tavsiye eden ve okutan biri olarak , dilin araçlarını yerel ve milli kullananlara büyük sevgi duyuyorum . Her dil mecrasında akar . Katıksız dil yoktur ama , çok katkılı bir dil de insani sorunlara ve yabancılaşmaya yol açıyor . Bizim yaşadığımız bugün budur . Atalarının dilini anlayamayan ama , coninin dilini yutan bir medeniyet algısı ! Ne vahim bir hazım sorunu ! Ana sütümüz olan dilimizi işletelim ve onun yabancı saldırısıyla göçertilmesine de karşı çıkalım . Dil , bir fikrî namus meselesidir . Dilimize bu kadar saldırı olmasının küresel bir nedeni de , Türkçenin bir dünya dili olmasına doğru gidişimizdir . Büyüyen Türkiye , büyüyen Türkçeyle kaimdir. Onun için dil ; zihindir ,folklordür , gelenektir , inançtır . Kısaca varlık nedenimizdir .Türkçeniz hoş , gönlünüz şen olsun .
Günün kitabı : Kardeşimin Hikayesi , Zülfü Livaneli , Roman , Doğan Yay .
İsa Çolaker