Nekroloji yazıları yürek acıtıyor. Ölen bir dostun ardından yazmak gerçekten çok zor. Neden daha çok muhabbet edemedik, neden daha çok birlikte olamadık, neden daha çok kadir kıymet bilmedik diye hayıflanıyor insan. İçimizi büyük bir pişmanlık kaplıyor. Her şeyin tadı kaçıyor böyle böyle. Ne söylesek boş, pencereden baktı geçti Mehmet Hopal. Ölüm üzerine yazmak kolay değil ama, bir cesaret yazıyorum. Arkadaşım, dostum, kardeşim Mehmet Hopal amansız hastalığa yenik düştü.
Oyunları, şiirleri, senaryoları, heyecanıyla yaşayacak arkadaşımıza rahmet olsun. Yazdıklarıyla kalıcı olan arkadaşlarımızdan birisiydi. Edebiyat sohbetlerimizin müdavimiydi.Sultan Bayezid Camii Külliyesindeki gecelerimizde heyecanla şiir okurdu. Erkenden gelir ve bir köşeyi tutardı. Sağlık sorunlarıyla uğraşmasına rağmen, bir kerecik yakınmamıştır.Israrla sanat ve kültür arayışı olan bir arkadaşımızdı. Tek gözünü kaybetmesine rağmen, kalp gözü açıktı. Gönül gözü iyiydi. Dost bir arkadaşımızdı. Siz aramasanız da, o sizi arardı. Salgının evde kal döneminde telefonda görüşmüştük. Demek ki son görüşmemizdi. Ne var ne yok diyordu, nasılsın diyordu!Sanki vedalaşırmış, ne bilek gardaşım?
Eser çıkarmak için nasıl çabaladığını bilenlerdenim.Serüven Kitabevi’ne gelip gidişlerini, Gece Kitaplığı telefonlaşmalarına şahidim.Eserini de çıkardı. Şairdi, senaristti, oyuncuydu ama iyi bir dosttu. Şiirlerinde ölüm terennümü de çoktur.Mütevekkil bir adamdı.Hastalıklarını usule ve şahsına uygun karşıladı: “Ey kabir aç koynunu emri hak vaki oldu/Aslım olan toprağa karışmak üzere geldim/Konu, komşu, akraba, devlet hakkı, kul hakkı/Ne varsa hakkımızda görüşmek üzere geldim.” diyecek kadar da ölüme yakındı. Maliye memuru olan dostumuzdan bir kere para konuşması duymadım! Her daim sanat ve yaşam konuştuğumuz bir arkadaşımızdı.
“Adım gibi hem de,/Üç vaktin birinde,yarım bırakıp bu öyküyü,/Dertlerimi azdırıp,/Şiirleri küstürüp,/Şarkıları susturup gideceksin./Çakallar’a bahar gelmeyecek belki bir daha,/Yeşilırmak yeşil akmayacak belki,/Halkalı Sokakta, Torumtay’da.” diyen arkadaşımız, Gideceksin Biliyorum adlı şiirinde böyle söyleyerek Hakka yürüdü. Bitirdiği ve bitiremediği oyun senaryoları mevcuttu.Yayınla dedim, baktı geçti! İlmek adlı şiir kitabın takdim ettiği zaman, peşi gelecek mi dedim, ya nasip demişti. Öyle de oldu. Başkaca bir yayın yapamadı.Gazetelerde yazdığı yazılar ve oyunları toparlanabilirse iyi olur.
Sevgili, merhum Mehmet Hopal halkbilimci de bir adamdı.Kaynak kişi bulur ve halk edebiyatı ürünleri toplardı.Sanırım ailesi bu notları kaybetmez.Amasya folkloru, gelenekleri, değerleri üzerine çalışma yapardı.”her ayrılık bir kavuşmadır” diyen arkadaşımız Rabbine kavuştu. Bize onu anmak düşer. Dilerim bir anma toplantısı hasıl olur. Kendisi bunu hakeden bir arkadaşımızdı. Şiilerini okur, oyunlarını konuşur, hatırasın yadederiz diye düşünüyorum. Yaşamı seven bir adamdı. Şiileri de iyiydi.Esprili konuşur, dost canlısı bir yapısı vardı. Maliyeye gittiğim zaman, önüme düşer, çaysız bıramazdı.
Kızına ad günü şiiri yazacak kadar da naif bir adamdı Mehmet Hopal. Nurefşan adlı şiirinde kızını anlatır güzel insan:”Dilek tuttuk, sabır, şükür bekledik/Kalkıp yücelerden kondu Nurefşan/En ulu gün nedir diye sorsalar/Bize katıldığın gündür Nurefşan.” diyen merhum arkadaşım, kızlarına da çok düşkündü. Evlatlarına uzun ömürler dilerken, dostlarına da bir göz atalım. Mehmet Hopal, çevresinde bir insan halesi de oluşturmuştu.İş arkadaşları tarafından da çok sevilen dostum, edebiyat ve sanatçı dostları tarafından da unutulmaz bir kişilik olarak görülürdü.Başta iş arkadaşı-şair Bilen Alpat, oyuncu-şair Orhan Bol, kent tarihçisi Hüseyin Menç, oyuncu Semih Aslan, aktör Yavuz Çetin gibi sıkı sanatçılarla hemhal olmuştu. Kişilikli ve üretken bir sanatçı olarak anımsayacağımız merhum Mehmet Hopal, arkasında kalıcı eserler bırakarak Hakka yürüdü. Her fani gibi, ölümü yorumlayan iyi metinler de kaleme almıştı.
Yayımlanmış kitabına da adını veren güçlü bir şiirle devam edelim:”Ey aşk!/Sen, sevgi ve nefret arasındaki/O incecik çizgiye, ümit, inat/Ve kağıttan çattığım darağacına inat/Hükümsüz tutukluluğum için/Yaftasız boynuma geçirilmiş/İLMEK gibisin” diyerek hayata bir ilmek atan arkadaşımız, peşinde toparlanacak ürünlerle sonsuzluğa yürüdü. İlmek kitabı elimizde imzalı ve anılarla bir yığın hüzünle kaldı. Aynı günlerde kaybettiğimiz Taşovalı dostumuz Asım Gültekin’e de rahmet olsun. O da velut bir yazar olarak hayata veda etti.Sıkı bir dergici olan arkadaşımız Taşova’ya defnedildi.Onu da anmadan yapamam. Asım Gültekin kardeşimizi de Birden Bine adlı etimoloji kitabıyla hatırlayacağız.Her iki arkadaşıma da rahmet dilerken, gelimli gidimli dünyada iyi eserler bırakmak dileğiyle selam olsun derim.Hüvel Baki.
isa çolaker