Son Haberler
Anasayfa / yazılarım / DİN Mİ, KÜLTÜR MÜ?

DİN Mİ, KÜLTÜR MÜ?

Pocket
Bookmark this on Google Bookmarks

 

                Türk modernleşmesinde bu soruyu soran birçok insan var. Dini kültürden uzaklaştırmak ya da kültürü dinin içine hapsetmek mümkün değildir. Din kültürün ana unsurlarındandır. Bazıları dini kültürün yerine ikame etmeye çalışıyor. Bu da mümkün değildir. Çünkü din ontolojik ve inanca dayalı bir alandır. Kültürse oldukça seküler ve dünyevî bir anlayış toplamıdır. Peki ne yapacağız? Özellikle kültürün vasati çerçevesini belirleyeceğiz. Dinin kendisi de başlı başına iman, amel ve değerler toplamıdır. Yani ikisi de farklı çevreye dayanıyorlar. Oysa kültür, insanın yeraltı ve yerüstünde yapıp ettiklerinin toplamıdır.

Din bir nizamdır. Başı boş bir alan değildir. Dini boşlamak ya da işlevsizleştirmek isteyen kültüre sarılamaz. Çünkü kültürü taşıyan da dindir. Eliot, dini kültürün ana taşıyıcısı olarak görür. Hatta dini kültür olarak anlatır. İslam gibi kapsayıcı ve kuşatıcı bir dini dışlamak, kültürümüze bir şey kazandırmaz. Bilakis insanımıza kültür noksanlığı olarak döner. Ürettiğimiz hiçbir sanat, İslam’dan ve coğrafyanın havasından ayrı değildir. Olmamalıdır da. Dinin değerleri aynı zaman da, kültürün de taşıyıcısıdır. Ebru, hat, seramik vb. Dinin kuralları bu kültürel kotları taşımaya engel değildir. Tekbir, teşrik, selâ bunlara misaldir. Bunları duyup da İslamı hatırlamamak mümkün müdür? Sünnet merasimi yapıp da, onun kültürümüze katkısını anlamak olanaklı mı? Hayır. Ne kadar inanç, o kadar kutsalı anlama diyorum. İmanın yolu da kültürlü ve irfanlı adam olmaktan geçiyor.

Kültür beşeri bir oluşumdur. İçinde dini motiflerde barındırabilir. Dinin kendisi kültürdür diyemeyiz. Din görmediğimiz bir Allaha imanı gerektirir. Kültürse, oldukça somut verilere dayanır. Mekan, sandalye, kapı, lamba vb. Dinse namaz, oruç, besmele gibi soyut ve bir tarafı ahireti ilgilendiren öteki değerleri de kapsar . Dine iman etmeseniz de, dini kültürden arındıramazsınız. Bunu yapmaya kalkanlar da beceremedi. Sovyet tecrübesi vs. Kültür, dünyevi bir alanın kapsaması içindedir. Dolayısıyla hercailiğe ve tekamüle çok açıktır. Bugün inandığınız kültürel kabuller, yarın eskimiş ve örselenmiş olabilir. Kızların sünneti, başlık parası gibi. Artık bunları konuşmak bile kabustur. Oysa dinin ritüelleri kolay değişen değerler değildir.

Dinin değerleri iman etmeyi ve yaşamayı gerektirir. Allaha ve Resulune iman etmek esastır. Farzlar, sünnetler, vacipler vb. Oysa kültür çok esnek ve bir o kadar da özeldir. Belki de kültüre alan açan bu pragmatik yapısıdır! Çünkü sekülerin işine gelen bu esnek yaşama kolaylığı da olabilir? Din de bir o kadar fazla inançlar toplamıdır. Değişmez  nasları, içtihatları olan din, insanı yeniden inşa eder. Dini kültüre yaklaştıran güncel fetva ve yorumlardır. Kültürü dine yakınlaştıran da, içine aldığı dini ilkelerdir. Çocuğa ezan okumak, sünnet, nikah vb. Kandil, mevlit vb. tutumlarda kültürün dine taşınması meselesidir. Bunları bidat demekle işin içinden çıkamazsınız. Kültürü dinden uzaklaştırmak ve ya dini sadece kuralları çevresinde algılamak insana zenginlik katmaz. Kültürü ve dini irfanla taçlandırmalıyız.

Kültürü dinle eşitlemeden, uzlaşıyla birlikte buluşturursak meseleyi daha iyi anlarız. Ecdat bunu iyi başarmıştır. Caminin kubbesi bizden, cami Araplardan emanettir. Mesele budur. Din de kültürle buluşunca ortaya medeniyet çıkar. Kervansaray, cami, köprü, çeşme kültürün ana taşıyıcılarıdır. Aynı zaman da dinin kültüre yansımalarıdır. Çeşmeden su içen, camide namaz kılan, minarede ezan okuyan Müslüman aynı zaman da kültürüne ve dinine katkı koyar. Onun için din kültürü ilerleten bir yapıdır. Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Fetih Marşı gibi kültürel metinler de aynı işleve kültürel açıdan katkı yaparlar.

Kültürün homojen yapısı dinde yoktur. Din kurallar manzumesidir. Din mi, kültür mü sorusu yukarıdaki örneklerde görüleceği gibi abestir. İkisi birbirinin alternatifi de olamaz. Türk gazete aydını bunu anlamalıdır. Onun için acil bir şekilde, kendini ve toplumunu kavramış bir kitap aydınına ihtiyacımız var. İslamî retorikleri bilen, yerli bir Türk aydını bu topluma da hizmet edecektir. Yoksa kültür sadece Nişantaşı muhitinde kurulmuyor. Sadece kültürel görsellikle ya da sinema diliyle bu toplumu ve onun kültürünü dinini anlamak mümkün değildir. Din mi  kültür mü sorusundan ziyade, Müslüman-Türk yaşamı peşinde olmak daha anlamlıdır.

Önceliğimiz kimliğimizdir. Sorunun anlamlı olması için, değerlerimizi yeniden inşa etmeliyiz. Soruma iyi bir cevap olacak, Nurettin Topçu fikriyle bitirelim: “Gördük ki, cemiyet şahsiyetsizdir, kaderci ve taklitçidir, örflerle yaşar, uysallıktan hoşlanır, maddeci ve efsanecidir, kuvvetle korkunun esiridir. Buna karşılık kendini bulan ferdî ruh, şahsiyet sahibidir, yaratıcıdır, isyan edicidir ve ahlâk değerleriyle yaşar, hakikatler peşinde idealisttir, merhametle aşkın kahramanıdır.” Yarınki Türkiye’de bunu söyleyen Topçu, ferdin imanla ve idealle donanmasını istemekted

Hakkında admin

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*