Son Haberler
Anasayfa / yazılarım / DİRİLİŞİN AMENTÜSÜ

DİRİLİŞİN AMENTÜSÜ

Pocket
Bookmark this on Google Bookmarks

 

                Sezai Karakoç ,ülkemizin  şiir poetikası olan şairlerinden biridir. Karakoç , şiirle ilgili görüşlerini yazmaya başladığı dönemlerden itibaren şiir anlayışını da yazmıştır. Bu konudaki düşüncelerini “Edebiyat Yazıları” adını verdiği üç kitapta toplayan Karakoç’un şiirimizde son derece özgün bir yeri vardır. Onun şiiri metafizik bir şiirdir. Türk şiiri de geleneksel yapısı itibariyle aslında metafizik bir şiirdir. Divan şiirinden beri bu durum böyledir. Ancak bu özellik Tanzimat’tan sonra değişir. Sadece A.Hamit’te metafizik bir ürperti söz konusu olur. Onunla tekrar başlayan bu anlayış Cumhuriyet’in ilk yıllarında Necip Fazıl Kısakürek’te ve Ahmet Kutsi Tecer’de kendini gösterir. Bunlardan başka Yahya Kemal ve Asaf Halet Çelebi’de de metafizik anlayış görülür.

Türk şiirini metafizik bir esasa oturtan şair Sezai Karakoç’tur. Sezai Karakoç, bunu modern şiirin diliyle yapmıştır. O , Batı edebiyatını da iyi incelemiş bir şairdir. Modern sanattaki soyutlamanın İslam anlayışına uygun olduğu düşüncesindedir ve şiirlerini bu yönde geliştirmiştir .Yenicilerin şiir birikimlerinden etkilenen şair; birinci ve ikinci yeninin hem içinde hem de dışında bulunmuştur. İkinci yeninin içinde bulunmasına rağmen , birinci yeninin ilkelerini dışlamamıştır. Dönemleri şiirinde toparlayan adam olarak da bilinir usta .

Karakoç geleneksel şiire de yaklaşır, ancak dili farklıdır. O, modern şiirin diliyle şiirlerini yazmıştır. Eskinin şiir dilini ,soyutlamalar yoluyla günümüz şirine dayanak yapmıştır ozan. Amentü gibi İslami bir kavramı , tam da bu şiir anlayışına uygun olarak güncellemiş ve diriliş gibi yeni bir yorumla birleştirmiştir. Amentü gibi Kurâni bir terminolojiyi , diriliş gibi yeni bir argümanla cem etmiştir. Ona göre şair, şiiri soyutlamada bırakırsa eksik bırakmış olur , tamamlanması için şairin tekrar somutlaştırması yani soyutlaştırdığı şeyi tekrar yeni bir bağlama oturtması gerekir. Bunu da Diriliş kavramına bağlar. Diriliş kelimesi , şiiri somutlamanın adıdır. Diriliş biraz da yenilenmeyi ifade eder .

Onun şirinde görebildiğimiz üç aşama vardır : ”Birincisi , şair kendi olabilmelidir : “Şairin kendi kendisi olabilmesinin biricik yolu , değişmek ve ilerlemektir .Yani yeni durumlara ; yeni bir şiir diliyle lakin , gelenekçi içerikle cevap verilmelidir. İkincisi, şair kendini aşmalıdır  : Eserinin kaynaklarını ve köklerini geliştirerek ; şiir iklimini çevreye doğru genişletmenin ilkesel bir halidir . Yani fildişi kuleyi aşıp , şiirinin kaynaklarını aramak hadisesi . Karakoç , bunu fazlasıyla başarmış biridir . Üçüncüsü ,  şair kendiyle  barışık olmalı :  Şair, kendi eserini sevmeli. Onun eserlerini sevdiğini , hayli sevdiğini düşünüyorum . Çünkü eserlerini çocukları gibi görmeyen birisinde , üretken bir eser kafası olmaz . Üstat hala yazabiliyorsa , onun kendisiyle ilgili olma halinin sürdüğü ortadadır .Bu da yazmanın yeni ve üretken halidir .

Karakoç’un şirinde beni cezbeden şey , onun şiirlerine sindirdiği ve hazmettiği İslamî duruştur. Bu bakımdan bir çok İslamcı şaire yol gösterici olmuştur.Cahit Koytak , İsmet Özel , Sıtkı Caney vb. şairler onun şiirinin havasını terennüm etmişlerdir. Onun şiirlerindeki soyutlama , İslamî dünya görüşüne ve onun yolundan giden entelektüellere ilham olmuştur. Sn. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın onun şiirlerini okuması ve Türkiye toplumuna politik mesaj vermesi böyle bir şeydir .Yani üstadın şiirleri o kadar soyutlamaya rağmen , gündelik hayatı kuşatıcı bir şiiridir. Sürgün Ülkenin Başkentine şiiri böyle politik ve somut bir dile sahiptir.

Bugün onun şiirleri artık gençlere de ilham kaynağıdır. Mona Roza , Lili , Şehrazat gibi şiirler tamamıyla romantik ve duyarlı şiirlerdir. Bu tarz şiirlerinde kullandığı dil ,tam bir soyutlama ve hayal unsuru içermektedir. Ama okuması ve  şiir dili gayet güçlü olan bu şiirler , okuyucunun da çok sevdiği şiirlerdir.

Sezai Karakoç’un şiirinde sosyal politik bir damar da mevcuttur. Balkon şiiri böyle bir havayı bize en iyi anlatan bir metindir. İnsanın kentteki sıkışıklığını , balkon metaforu üzerinden anlatan harika bir metindir. Sonuçta yeni zamanlarda hepimiz parçalı bir hayatı , dar alanlarda paslaşarak yaşıyoruz : “Çocuk düşerse ölür çünkü balkon / Ölümün cesur körfezidir evlerde / Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların / Anneler anneler elleri balkonların demirinde ./ Gelecek zamanlarda / Ölüleri balkonlara gömecekler / İnsan rahat etmeyecek / Öldükten sonra da .” Ölmenin ya da gömülmenin bile mesele olacağı dönemlerin arefesindeyiz . Bunun şiirce anlamı budur .

İstanbul’da mezarlıkların katlı olduğu günlere geldiğimize göre , şair bilinci ve imgesi haklı çıkmıştır.Balkonlara gömülmeye de az kalmıştır ! Modern insana kızan şair,eski ve geleneksel mimariye doğru hızla koştuğunu söyleyerek , post moderne teslim olmamaktadır. Evleri balkonsuz olan dönemlerse , Osmanlı mimarisidir.Eskiye özlemin adı , bu kadar mı güzel konur. İnsanların ahşap evlere doğru evrildiğini ve organik besinlere hücum ettiğini görünce , şair aklının ve hayalinin doğruluğuna bir kez daha inanıyorum. Sağ olasın üstat. Balkonsuz ve cumbalı evlere selam olsun. Misafir odası olmayan bir+bir evlere inat , yaşasın eskinin tatlı nostaljisi diyorum.

Dergi notu : İtibar Dergisi . Edebiyat Dergisi.

İsa Çolaker

Hakkında admin

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*