Hayalî ‘ nin mısraı , geçmişin güzelliğini ve nostaljiyi çok güzel anlatır . Bu dizeye nazire yazan Taşlıcalı Yahya ‘ da , aynı güzellikte söylemiştir : “ne alemden haberdarım , ne kendimden hayalim var” . Hâli yaşayan insanoğlu , hafıza bakımından da malûl . Şöyle bir geçmiş turu yaptığınız zaman nelerle karşılaşıyorsunuz? Kitaplar arasında gezinirken kendimi birden mazinin akışı içinde buldum. Bakalım neler olmuş geçmişte ? İnsanın yaşadığı hal , mazinin unutulmasına engel değildir ve de olmamalıdır. Mazi atinin kurucusudur . Dünü unutmadan , bugünü ve geleceği kurabiliriz. Eskiler hatırlayacaklardır .Çok değil , otuz kırk sene önceleri farklı bir yaşam akışı vardı. Anımsayabildiğim kadarıyla şu başlıkları söyleyebilirim:
*Yazıldığınız telefonun sırası beş on yılda gelirdi. Bugünse , günlük telefon değiştirenlere ve aynı anda beş hat alanlara rastlıyoruz.
*Gazocağı ,finnuri ,lüks’le aydınlatılan evlerde otururduk .Bugün kamp çadırlarında kullanılan araçlar durumuna geldiler. Artık ledli , şarjlı ya da elektrikli alet kullanımı revaçta.
*Tuvaletlerde takunya ve maşraba kullanırdık . Artık selleme ve fotoselli armatürler kullanıma girdi. Tuvalet kağıdı kullanımı çağdaş yaşama ölçütü haline geldi.
Bazı mazi unsurlarının da tekrarı mümkün oldu . Eskiden nato ve marşal yardımıyla süt tozu , süt ve poaça tüketimini okulda yapardık . Günümüzde hükümetimiz aynı içecekleri ve fındığı yerli malı olarak öğrencilere dağıtıyor. Nerden nereye değil mi? Nostalji yapmaya ve maziden âtiye serüvene devam edelim . Hatırlayabildiğim kadarıyla yazıyorum. Okurlarım beni bağışlasın. Yaşım elli ve hatıralarım belli ! Hatıralar zincirini sıralamaya devam edelim:
*Sinema filmleri arabalarla ve megafonla tanıtılırdı. Ferdi Tayfur’un “Çeşme” filminin sokak tanıtımı hala kulaklarımda çınlar. Şimdi devir film indirme ve korsan filmi evde izleme devridir..
*Sokaklarımızda ; kalaycı, dişçi, yoğurtçu , balıkçı , kestaneci gezerdi. Her seyyar satıcı arkadaşın ayrı bir nara atışı vardı. O tematik naralardan kimin geldiğini anlardık. Şimdilerde internetten çikolatalı yoğurt alır olduk. Yoğurtçunun sesini duyamıyoruz artık…
*Radyoda “arkası yarın tiyatrosunu “dinlerdik . Yayınlandığı Salı geceleri hayat dururdu. Orhan Boran , Halit Kıvanç , Yuki spiker favorilerimizdi. TRT’den başka televizyon yayını yoktu.Bine yakın uydu kanal yayını ve binlerce internet radyosuyla yaşamımız informal hale geldi . Artık her şey iletişim olayı.
*Şiir seslerimizde meşhurdu. Haluk Kurdoğlu , Semih Sergen , Sacit Onan , Müşfik Kenter’in sesleri rehberimizdi. Televizyon sesleri artık ,radyo seslerimizin yerini aldı. Görsellik , sesin yerine göz dikti.
*İlkokulda okuma ve yazma bayramımız yoktu ama , herkes okur ve yazardı. Kimse de bayram etmezdi. Acaba bayram kelimesinin içi mi boşaldı ne? Bugün okuma ve yazma bayramımız da var,okur ve yazar sayısı sorunlu ve utandırıcı . Demek ki sadece bayramla olmuyor?
*Tek aşı iğnesiyle yüzlerce arkadaşımız aşı olurdu.. Kimseye de mikrop bulaşmazdı. Artık iğneler paralı ve tek kullanımlık fakat , hastane mikrobu kapıyorsunuz….Ne hâl..
*Defter ve kitaplarımızı kaplamak modaydı. Kırmızı ve mavi renkte kaplamak herşeye bedeldi. Niye mavi ve kırmızı kaplardık o da meçhul. Şimdilerde defter ve kitaplar kendinden ciltli hale geldi. Fosforlu kaplıklar moda oldu.
*Gazete kağıdı kutsaldı .Yere atılmazdı. Gazete kağıdından kesekağıt yapılırdı. Undan tutkallarla yapıştırırdık. “Uhu” tutkalın genel adıydı. Tıpkı “Sana’nın” margarinin genel adı olması gibi. Şimdilerdeyse , plastik hepsini mat etti. “Omo” deterjanın genel adı olmaktan çıktı. Vernel , Ariel vb. deterjan markalarının olduğunu keşfettik.
*Yamalı elbise giyerdik. Yamasız elbise, bayramdan bayramaydı…Yamalı ve bol paça elbise moda oldu. Blue Jeans yurt dışından gelirdi. Muzaffer Kot , ilk taklit blue jeans’ımızı yapmıştı . Sonuçta ilk bluejeans’ımızın adı “Kot”oldu. O dur budur, kot giyer olduk. Halbuki Kot ismi , Muzaffer Bey’in soyadıydı . Olsun yerli jeansımız oldu ya…
*Okulda şapka giyerdik. Şapkası düşeni hocalar döverdi.. Şimdilerde okullarda kılık kıyafet serbestisi var ve kimse şapka giymiyor. Hatırlayabildiğim mazi unsurlarından bazıları bunlar. Belki siz yüzlercesini hatırlarsınız. Maziden atiye yaptığımız nostalji yolculuğu bana bunları anımsattı . Atiden maziye yolculukta ne zormuş ? Gelecekçi bir kafa yapım var aslında. Fütürist olmayı da tercih ederim. Ama tarihin derinliklerinde gezmeyi de seviyorum.
Ne diyordu üstat Yahya Kemal :” Ben kökü mâzide olan bir âtiyim.” Gerçekten de , fazla geçmişe takılmadan ama , maziyi de unutmadan yaşamaya ve düşünmeye devam edelim. Çünkü orada çok muhteşem hayat değerleri ve filozofik anlayışlar var. Tüm hatıraların ve hatırlı yaşamların önünde saygıyla eğilirken ; size , tarihin güzelliklerini-geçmişe özlem- anlatan bir Yahya Kemal şiiriyle veda ediyorum:” Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış; / Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle. / Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış / Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.”
İnternet notu: www.ihya.org
İsa Çolaker