Yıllardır okuttuğumuz imla kılavuzunun hikayesi,dilimizin yaşadığı karmaşanın hikayesi olsa gerek.Sık sık salık verdiğim kılavuzun hikayesini gördüğümüz zaman, dilin ne kadar kendine has şartları olduğunu bir kere daha anlıyoruz.TDK İmla Kılavuzunun dilimize katkısını inkar edemeyiz ama,kılavuzun ilk çalışmalarını okuduğumuz zaman,yozlaşmanın vardığı yeri de görmüş oluruz.İmla kılavuzunun yol göstericiliğinde yaşamamız gereken kültürel hazzı,bize çok görenlerin ne yapmak istediğini anlamak için,uzağa gitmeye gerek yok.Aşağıya alıntılayacağım bazı kelimelere verdikleri Türkçe!kelimelere bakmak yeterli.İçi boş,ezik bir anlayışla önerilen kelimelere bakalım.
Otuzlu yılların eski kılavuzundan iki karşılığı buraya alalım: Semavi: Göksel, Vahiy: Esin. Oldu mu?Buradan devam edelim: Mümin’e İnanan, Münafık’a Bozutçu karşılığı uygun görülmüş.Al burdan bak! Buna karşılık, ‘Kâfir’ kelimesine hiç yer verilmemiş. Allah kelimesine verilen muhteva da,tam bir facia.Mübarek de yok. Bu tavır ilgimi çekti. Açık bir biçimde görülüyor ki, dini kelimelerin / kavramların içini boşaltmaya çalışmışlar. Mesela ‘Safsata’ kelimesine birinci anlam olarak ‘Saçma’, ikinci olarak da ‘Sofizm’ verilmiş. Kültürel devrimin yazıya ve dile saldırısı böyle bir şeydir.Bu absürd halin şifa olmadığını anlamamız için,yılların geçmesi gerekirmiş.Dilin,dinin,musikinin devrimi olamayacağına iyi örnekler.
Nebi, Peygamber ve Resul kelimelerine de hep aynı karşılık ‘uydurulmuş’: Yalvaç. Haliyle, Risalet de Yalvaçlık olmuş.‘Eski’ kelimelere verilen yeni karşılıklar, büyük ölçüde başarısızlıkla sonuçlanmış.Bugün hangimiz Yalvaç diyoruz ya da kim, dünyaya acun diyor.Tam bir cinnet haliyle oluşturulan komedi dilciliği! Bazı kelimeler ise her iki karşılıklarıyla hayatlarına devam ediyorlar: Hikâye: Öykü, İhtiras: Hırs, İhtişam: Görkem, Kabiliyet: Yetenek, Maaş: Aylık, Mazeret: Özür, Mektep: Okul, Misafir: Konuk, Muhacir: Göçmen, Mütercim: Çevirmen, Nasihat: Öğüt, Sahil: Kıyı, Samimiyet: İçtenlik, Sene: Yıl, Şahit: Tanık, Vasati: Ortalama, Vaziyet: Durum, Zayi: Kayıp, Zelzele: Deprem, Ziyan: Zarar, Ziraat: Tarım gibi.Bu ikilik bile,dildeki karışıklığı anlatır,neyse!Kafası karışık kitleler ve çift kimlikli insan yetiştirme,yani otun köküne bakan ecdattan sonra,kelimenin köküne bakmayan nesiller!
Kılavuzu okuyup notlar alıyorum. Nelerin yaşandığını anlayabilmemiz için, uzun sayılabilecek bir iktibası yapmaya mecburuz. Üşenmeyip hep beraber okuyalım.İşte, ‘eski’ kelimelere verilen yeni karşılıkların küçük bir kısmı:”Adil: Dendeş, Asalet: Tözünlük, Aşiyan: Konaç, Beyanat: Diyev, Cani: Kıyaç, Cemaat: Omek, Cemiyet: Birleşit, Cenaze: Ölük, Delalet: Sapınç, Desise: Aldaç, Devriye: Geziç, Ecel: Songu, Eczahane: Emget, Edep: Edev, Fani: Ölez, Felah: Onum, Felek: Çığrı, Fena: Tüken, Feragat: Özgeçi, Feraset: Yalgörü, Fıkra: Anlatık, Fitne: Bozut, Havadis: Bilget, Hicri: Göçeyıl, Hidayet: Uzyönüm, Hikmet: Gizep, Himmet: Dürüş, Hutbe: Ayta, Hüda: Uzyön, İbadet: Tapınç, İdam: Yoğatım, İflas: Batka, İfşaat: Gizaçı, İhracat: Çıkat, İlah: Tapacak, İlan: Bilit, İmtiyaz: Ayrıt, İnfaz: Yürütüm, İnsaf: Ekit, İntihar: Ölünç, İrtica: Kaytaklık, İstikamet: Yönet, İtaat: Uyrum, İtfaiye: Söndürge, Kadir: Erkmen, Kaide: Duraç, Kanaat: Kanış, Katil: Ölütçü, Kurban: Sunam, Küfürbaz: Sövgen, Mahşer: Yığılım, Makam: Orun, Makbuz: Alıt, Manevi: Tinel, Medeniyet: Soysallık, Memur: İşyar, Merhem: Sürgüç, Mermi: Atınç, Mesuliyet: Sorav, Meyhane: İçelge, Meziyet: Değim, Mucize: Tansı, Muhakeme: Ökem, Muhatap: Aytanç, Muhbir: Duymaç, Mükemmel: Tükel, Münakaşa: Aytışma, Mürşid: Yönder, Müstesna: Ayral, Mütefekkir: İdemen, Nakil: Götürge, Nasip: Düşerge, Nefsaniyet: Öcük, Niyet: Güdü.”
Buraya aldığımız ve almadığımız birçok karşılık, bize şunu söylüyor: Mesele harf değil, dil hiç değil. Mesele başka.Mesele,insanımızı kültürel dilsiz yapmak.Beceremedikleri dil yolsuzluğunu, tarihi süreçte aştık sanırım.Dayangan, Kalığ, Tutulga, Tüdeş, Yıldırgı; bunlar nedir? Bugün, Türk Dil Kurumu’nun hazırladığı İmlâ Kılavuzu’nda (1996 baskısı) bile bulunmuyorlar.İki binli baskılarda hiç yok!Yukarıdaki karşılıkların tamamına yakını da öyle.Artık daha iyi anlaşılıyor ki: Arap harflerine yahut Osmanlıca’ya değil, Türkçe’ye savaş açılmıştır. Bir milletin mensubu olduğu medeniyete ve bin yıllık emeğe, mücadeleye, tecrübeye.Cihannüma’ya Görülük, Cihanşümul’a Acunsal demek, başka türlü izah edilebilir mi?Dilimizi abartılı öztürkçecilikten kurtarmak için,dili kendi kuralları içinde işletmekten başka çaremiz yok.Bir de,eskimez yazı Osmanlıcadaki mefhumları yeniden hayatımıza ve dilimize sokmak olmalıdır.
Dilin mecrasına akması için,yeniden ve eskimeyen kelimelerimize dönmekte yarar var.Muaşaka,müteşair,mütareke,münasebet,mübarek kelimelerinin tadını yeniden ve acil olarak yaşamalıyız.Osmanlıca dersi tartışmaları beni buraya sürükledi.Eski kafalı mıyım ne?Yine ve yeniden imla kılavuzuna dönelim.Zararın neresinden dönersek,kârdır.Eski hâl, muhal;yaşasın yeni ve doğru imla kılavuzumuz.
İSA ÇOLAKER