YILBAŞI ÇAVUŞU Çocukluğumun geçtiği küçük ilçemizde genel olarak mutlu bir yaşantımız vardı. Öyle ya; ülkemiz bir cihan savaşı geçirmişti, savaşta başarılı olmuş, düşmanları yurdumuzdan dışarı atmış, bağımsızlığımızı korumuştuk. Cihan Savaşından çıkalı hemen hemen 10-15 yıl geçmişti. Savaş bizleri yoksul ama gururlu bırakmıştı. Belki inanılmaz ama babası veya eşi harpte şehit düşmüşler bile bir buruk sevinç içindeydi, ilçemizde epey de gazi ... Devamını Oku »
ÜZÜMCÜ
Büyükada’da, Temmuz ibtidası. Öğle üstü. Güneşin eriyip toprakları, yaprakları kavrayıp kavurduğu, yalayıp parlattığı bir gün. Gökten dökülen sıcak, yanakları yakıyor göğüsleri eziyor nefesleri tıkıyor. Elle tutulabilir bir alev haline geliyor. Ortalık gözleri kamaştıracak derece aydınlık… Karşıdaki çamlar yanık, siyah bir leke gibi duruyor. Bu kadar nura dayanamayan gözler sönüyor ve kapanan göz kapakları altında kımıldanmak istemiyordu. Yer, gök ... Devamını Oku »
NESRİN ÖĞRETMEN
Nesrin Hanım, diğerlerinden farklı bir öğretmendi. Sanki ders işlemez öğrencilerine oyun oynatır, bulmaca çözdürür, zevkli yarışmalar yaptırırdı. En çok da doğru cevabı bulma, yanlışları ayıklama yarışmaları yaptırırdı. Her öğrencisinde söz alma isteği uyandırır, her öğrencisini mutlaka dersin merkezine doğru çekerdi. Kız erkek, köylü kentli, iyi giyimli, kötü giyimli ayrımı yapmadan herkese yakın durmaya çalışırdı. Hatta köyden geldiği güneşte yanmış yüzünden, ... Devamını Oku »
HİKAYE GÜLDESTESİ
Halit Ziya Uşaklıgil (Fatma’nın Evi), Ahmet Hikmet Müftüoğlu (Alınız Menekşelerimi Veriniz Gülümü, Halide Edip Adıvar (Kabak Çekirdeği), Memduh Şevket Esendal (Ev Ona Yakıştı), Ömer Seyfettin (Forsa), Halikarnas Balıkçısı/Cevat Şakir K. (Neyzen), Refik Halit Karay (Gözyaşı), Reşat Nuri Güntekin (Kirazlar), Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Zeynep Kadın), Peyami Safa (Anadolu’da Bir Gece), Ahmet Hamdi Tanpınar (Bir Yol), Necip Fazıl Kısakürek (Öğretmen Bey), Sâmiha ... Devamını Oku »
DUATEPE
DUATEPE….. Recep Hafız Şerife ile evlenmiş olmasından dolayı memnundu. Mutluydu. Düğünden üç dört ay sonra Şerife’ye önce akraba kadınların yaşlıları, sonra da köyün bütün meraklı kadınları aynı soruları sormaya başladılar. “Şerife yüklü müsün?” “Şerife bebek var mı?” Önceleri hiç aldırmadılar. Şerife yüklü değildi. Bebek yoktu. Allah ne zaman takdir ederse o zaman olacaktı. Evlat sahibi olmak için daha önlerinde uzun ... Devamını Oku »
PİÇ
Ah Mısır! Bazı Türkler oraya eğlenmeye, hava değişimine giderler! Bilmem o hayata, o manzaraya nasıl tahammül ederler? Ciğerlerine milyonlarca verem mikrobu saldırmış üzgün ve halsiz yatan bir hastanın başucunda hiç eğlenilir, hiçbir yaralının akmış ve daha kurumamış kan selleri üzerinde badeler içilir, keyifler çatılır, naralar atılır mı? Ben, mümkün değil bir hafta oturamam. Geniş ve otomobil dolu caddeler, heykelli meydanlar, ... Devamını Oku »
AH ŞU İNSANLAR
– Paydos, bir daha içki içmeyeceğim!.. Asla! Aklımı başıma toplama zamanı çoktan geldi. Çalışmalı, insanlara hizmet etmeliyim. Aylık almasını seviyorsan namusunla, bütün gücünle, vicdanının sesini dinleyerek çalış; dinlenmeyi, uykuyu bir yana bırakarak çalış, arkadaş! Beleşten aylık almaya iyice alıştın, işte tüm kötülüklerin başı da bu… Kendi kendine bu tür birkaç öğüt daha veren baş kondüktör Podtiagin, en sonunda içten ... Devamını Oku »
DELİ
Deli Yüksek bir mahkemenin başkanıyken ölmüştü. Pürüzsüz yaşamı bütün Fransa adliyesince sevgiyle anılan çok iyi bir başkandı. Avukatlar, genç üyeler, yargıçlar onun iki parlak ve derin gözle aydınlanan iri, beyaz ve zayıf yüzünü yerlere kadar eğilerek büyük bir saygıyla selamlarlardı. Ömrünü, haksızlığı kovalamak ve zayıfları korumakla geçirmişti. Hırsızlarla katillerin ondan amansız düşmanı yoktu. Çünkü ta ruhlarının içinde onların en gizli ... Devamını Oku »
ARABALAR BEŞ KURUŞA
Akşam, caddelerin kalabalık zamanında, köşe başına bir kadınla bir çocuk gelirdi. Siyah bir çarşafa bürünen kadın elleriyle çarşafını yüzüne kapatır, yalnız iki siyah göz, sokağın yarı aydınlığında, parıltısız, önüne bakardı. Çocuk yanında ayakta dururken o çömelir, küçük bir çuvaldan birtakım oyuncaklar çıkarırdı: Bunlar bir değneğin ucuna takılmış bir çift tahta tekerlekti. Tekerleklerin üzerinde, iki yuvarlak tahtanın arasına çivilenmiş dört çubuktan ... Devamını Oku »
AYRAN
Köyden istasyona giden yol, eriyen karlarla diz boyu çamurdu. İki mızrak boyu yükselen güneş, tarlaları hala örten karların üzerinde pırıltılarla ve göz kamaştırarak yanıyor, fakat yoldaki pis su birikintilerine vurunca donuk sarı bir renk alıp boğuluyordu. Kocaman ve altı çivili kunduralarını çıplak ayaklarına geçirmiş olan küçük Hasan, sağ koluna aldığı güğümü, ara sıra dinlenerek sürüklemeye çalışmaktaydı. Bazan sol elindeki çinko ... Devamını Oku »