Merzifonlu İbrahim Cudi Efendi, son devrin tanınmış şair ve muallimlerindendir. Kasım 1850’de Merzifon’da doğdu. Trabzonlu Cûdî Efendiyle karıştırılmamak için “Merzifonlu” olarak da anılır. Asıl adı İbrâhim Cûdî’dir. Son Asır Türk Şairleri’nde şiirlerinden parçalar mevcuttur. Merzifon’da başladığı tahsilini idame etmek üzere, gittiği İstanbul’da II.Meşrutiyet’ten sonra açılan Meclis-i Meb‘ûsan’a Amasya mebusu seçilince İstanbul’a döndü. Rûmî 1328’de (1912-13) Gelenbevî İdâdîsi’ne edebiyat, Mercan İdâdîsi’ne Türkçe hocası oldu. Bu mekteplerdeki görevlerinin yanı sıra Gelenbevî Sultânîsi’nde edebiyat ve felsefe dersleri okuttu. 1915’te Bezmiâlem Vâlide Sultânîsi edebiyat muallimliğine tayin edildi. 1917’de Isparta mebusu olunca iki görevi birlikte sürdürdü. Eylül 1921’de emekli oldu. 17 Eylül 1931’de öldü. Mezarı Kadıköy’deki aile kabristanındadır. Hemşerisi Sümbül Efendi’nin yanına gömülmek istemişse de, bu isteği gerçekleşmemiştir.
Uzun yıllar Türkçe, edebiyat, Arapça ve felsefe hocalığı yaptığı için “muallim” unvanı ile anılan İbrâhim Cûdî, ilk modern Türk hikâyecilerinden Nâbizâde Nâzım başta olmak üzere birçok öğrenci yetiştirmiştir. Muallim Nâci ile Selânikli Tevfik’in çıkardıkları Teâvün-i Aklâm mecmuasında kırka yakın, Peyâm-ı Sabah’ın edebî ilâvesi Peyâm-ı Edebî’de de on kadar şiiri yayımlanmıştır. Muallim Nâci ve Yenişehirli Avni’nin tesiri altında kalan Muallim Cûdî’nin bir divan teşkil edecek sayıda yayımlanmamış şiirlerinin bulunduğu defterin dostu Merzifonlu Sıdkı Hoca’da (hakkında yazımız da bulunan Merzifonlu âşık) olduğu söylenmekteyse de bu zatın vefatından sonra kitapları satıldığından defter hakkında bilgi edinilememiştir. İbnül Emin Mahmut Kemal İnal’ın kadim dostu olan şair, onunla ölümüne kadar samimi dost kalmıştır.
Merzifonlu Cudi Efendi’nin fasih bir Arapça ve Farsça’sı mevcuttu. Ebussuud Efendinin Arapça bir mersiyesini de edebiyat alemine kazandırmıştır. Şiirleri hikemî ve hüzünlüdür. Kendi şiirini yine bir beyitle anlatan Merzifonlu usta: “Şiirden başka safa peymanesi nuş etmedim” diyerek, şiirden başka bir işle uğraşmadığını da anlatmak istemiştir. “Kılmadım der-yüze-i mir ü vezir ü padişah” diyerek de, şiirinin politiğini anlatmıştır. Padişaha ya da vezire şiirimi teslim etmededim diyen şair, şiirde durduğu yeri anlatmıştır. Serazad bir kişilik olan Merzifonlu Cudi Efendi, aslında şiirin toplumsal bir bireysellik gerektirdiğini de anlatmak istemiştir. Yani patronaja yatkın bir şuuru da olmamıştır ustanın. Ne düşündüyse onu yazan bir alim şahsiyettir, o.
Şiirlerinde mutasavvıfane bir eda görülen usta, Yunus tarzında şiiler de denemiştir:” Doğru yoldan şaşar isen/ Sen Allahtan şaşar isen/ Küf eline taşar isen/ Ben Allahsız yaşayamam” diyen Merzifonlu Cudi Efendi, Yunusvari ilahi denemesi de yapmıştır. Didaktik mahiyetteki bu şiirleri pek başarılı olmayan şair, böyle hikemî şiirlerle divanını tesis etmiştir. Fakat divanı elden ele kaybolmuştur. Merzifonlu Cudi Efendi’nin rubaileri de başarılıdır. Son devir başarılı divan şairi ustalarımızdan olan şairimiz, rubai tarzı şiirlerinde daha başarılıdır: “Ahkam-ı ezel ruh-i tekevün bulmuş/ Her ruh bir uslub-i taayyün bulmuş Mizan-ı meşiyyette sekamet yoktur/ Her tarttığı şey hüsn-i tevazün bulmuş” Yaradan herkesi ezelden iyi güzel yaratmış diyen şairmiz, insanın sonradan bozulduğu fikrine gönderme yapmıştır. Allah hiçbir kulunu kötü bir ruhla yaratmamıştır gerçeğine inandığını belirtmiştir.
Dönem şairi bir çok usta gibi, şiirlerinde hüzünlü bir hava da olan şairimiz, yandaki dizelerinde mahalli unsurları da kullanmaktadır:”Aguş-ı zamane düşen ağlar ne caep/ Ağlar düşen aguş-i zamandan agrep/ Hep girye midir dehre selam ile veda/ Bunda gelen ağlar giden ağlar.” Evet. Dünyaya gelen ağlar , giden ağlar deyişini anlamlı kılan dizeler. Dünyaya ağlayarak veda veda eden insan, dünyaya da ağlayarak gelmez mi sorusu, şairi ayrı bir hüzne itmektedir. Düünyaya ağlayarak gelen insan, aslında ağlayarak veda etmeyi de kabullenir sanırım! Şair gönlü buna bir serzenişte bulunmuş.
Merzifonlu Cudi Efendi tabiatta yaşadıkları karşısında oldukça metin ve biraz da kadercidir. Tüm şiirlerinde aynı sakin duruşu görürüz: “ Yok hakkımız şikayete ağyar u yardan/ Her ne zuhur ederse kaderden zuhur eder.” Gerçekten Tanrı istemeden kuş uçmaz diyen bir mümin duruşu. Biraz da sitemkarane bir deyişle, başka bir dizesinde de olan bitene isyan eder, yakınır: “ Amac-ı iltifatı olan mübtelalara/ Gökten yağar bela oku yerde zuhur eder” Gayesi sadece sevgi ve güzellik olanlara da bu dünyada bazen rahat yok demeye getirir. Bu tarz dizeler, Ziya Paşa, Mehmet Akif, Namık Kemal ustalarda da vardır. Gökten baran yerine altın yağsa, başımıza bir tane düşmez diyen Ziya Paşa değil miydi? Vefalı dostu İbnül Emin Mahmut Kemal İnal’ın güzel dizesiyle sonlandıralım: “Vefalı adem isteyen, vefalı adem olmalı” Bu dileklerle Amasyalı bir portreyi tanımış olduk. Rahat uyu, sevgili Merzifonlu Cudi usta.