Bizim kültürümüzde yüzleşme pek sevilmez . İçinde ‘hesap’ duygusu olan insanlar , yüzleşmeye korkmamalı . Her yüzleşme , biraz da özeleştiridir . İtirafçı olmayan tövbe kültüründen geliyoruz . Başımıza bela geldiğinde yakaran , onu defettiğimiz de yakarışlarını unutan bir toplumsal yapımız var . Gündelik yaşamda bahanelere çok sığınanların yüzleşmesi zordur . Kaliteli ve ahlaklı bir yaşam ; biraz özeleştiri ve yüzleşme ister . Kendimizi kandırmadan yüzleşmek ve tövbe istiyorsak , önce , bizi yanlışlara götüren klasik bahanelerden kurtulmamız gerekir . Bizi yüzleşmekten ve tövbe etmekten alıkoyan bahanelerin bir çoğu , seküler yaşamın içinde ürettiğimiz tuzak yapı ve anlayışlardır .
Bahanelerden kurtulup yüzleşmek için , ruhi hastalıklarımıza ve işareti olan sorunlu cümlelere birer birer bakalım . Beni en çok rahatsız eden mazeret cümlelerimizden birisi : ‘Elhamdülillah biz de müslümanız ‘ klişesidir . İlk elde yanlış gibi durmayan bu cümle , tamamen ertelemeci bir anlayışa dayanır . Kardeşim şu güzel ibadeti ya da ahlakî tutumu niçin yapmıyorsun dediğimizde , “şimdi işim var ya da yarın da yaparız ” ihmalciliğinin adıdır . Oysa davranışlar pratik ister . Hiçbir kimse masuniyet sahibi değildir . Sorumluluklarımız vardır . ” İnandık diyenler …, hesaba çekilmeyeceklerini mi zannediyor ” der , Allah . Ankebut ayetindeki hesapkar cümleler , bize kendimizi savunma ve kaçamak düşüncelere meyletme imkanı vermez . Müslümanlık kimlikten ve etiketten ziyade , bir yaşama ve anlayış dinidir .
” Kalbim çok temiz ” ve ” Allah beni bilir ” cümleleri de , sorunlu mazeret yapılarındandır . Kendini temize çıkarmanın adı olan bu cümleler , değersiz ve suçlu bir kişiliği de anlatır . Aslında suçlu olan tövbe eder ama , oruç tutmayan ve namazı erteleyen biri , ulu orta bu cümleleri kurarak , yapmadığı ibadetlerin de içini boşaltır . İtibarsılaştırdığı ibadetleri de önemsizleştirmiş olur . Bunu da düşünemez ! Çünkü diğer insanlara ve çevresine örnek olamaz hale gelmiştir . Ali İmran 119 da Allah ; ” kalbimizden geçenleri hakkıyla bilenim… ” diyerek , bizim kalbimizi bildiğini ifade etmektedir . Dolayısıyla , kalp temizliğine giden yol , biraz da fiillerimizden geçiyor . Bizim yapıp ettiğimiz güzel ibadet ve davranışlar , aynı zamanda temiz kalbimizin içerikleri olacaktır .Kalp ve ruh temizliği , lafla ya da sözle olacak tekli bir yapı da değildir .
Kavram itibarıyla içinde olduğumuz yapıyı da ifade eden hastalıklı bir davranış da , ” hacıdan hocadan korkacaksın ” kolaycılığıdır . Gerçekte de hoca olmak zordur . Doğrudur . Farsça hace kelimesinden gelen hoca , çetin ve meşakkatli bir öğretme sürecinin de adıdır . Hacıdan hocadan korkacaksın kolaycılığı , seküler protestan bir yapıyı anlatır . Cenazede , namazda hocaya sığın ; sorumluluklar gelince , hocadan kaçacaksın ikircikliği ! Suçların şahsiliği , bireysel ve basit bir hukuk kuralıdır . Sen yanlış yapınca iyi , insan bir hoca yapınca yanlış ! Yok öyle bir şey . Dini dar bir hocanın ya da müslümanın yanlışları , genele şamil olamaz. Özelde din , hocanın ya da bir gurup din adamının tekelinde değildir . Şahsi yanlışları genele yayıp , kendimizi temize çıkaramayız . Dünyevî yanlışları , her insan ya da dindar birisi de yapabilir .
Akademik camiada da çok duyduğum pop cümlelerden birisi de ; “aklım ve mantığım fazlasıyla yeter ” saçmalığıdır . Yıllarca okuyan , yazan , ders veren koca koca insanlar bile bu kolaycılığa düşüyorsa , vay başımıza gelenler ! Kutsaldaki bir gerçekle yüzleşince , benim aklıma yatmıyor . Haşa ! Allah söylemiş olamaz kurnazlığı , tam bir şaşkınlık ve yanlış okuma halidir . İman görülmeyene inanma zorluğunu da içinde barındıran bir değerdir . Güçlüğü burada olan iman , biraz da güvene dayanır . Allah diyorsa sorun yok . İman ettik gitti . Alak altı- yedi’de Allah : ” …İnsan kendini yeterli gördüğünden azar ” demiyor mu ? Sorun yok . Azdığımız zaman , özeleştiri yapamayız ve de hatalarımızla yüzleşemeyiz . Sadece akıl yetseydi , ruha ve ‘öteye’ ne gerek vardı ? Aklın nesnel bir araç olduğunu unutmadan , kendimizi imanın iklimine atmalıyız .
Genelde materyalist çevrelerde görülen hastalıklı bir cümle de , ” dinlerin özü iyiliktir ” masalıdır . Tuzak bir yapı ve yaşantının adı olan bu cümle , dinin sadece ahlaka ve erdeme indirgenmiş halidir . Allah herkesten iyilik istemez mi ? Bu , tüm dinlerde var zaten şeklinde anlatabileceğimiz bu yapı ; iyiliğin , Allahın kurallarıyla ortaya çıkan bir düşünce olduğu gerçeğini örtemez . Etik , pagan dinlerde de vardır . Ahlak , kutsalın vaz ettiklerinin toplamıdır . Dinle iyiliği eşitlemek , iyiliğin doğasına aykırıdır . İyi ve yasal olan , her zaman değere ve kutsala denk gelmez . Pagan doğu dinleri ve onların batlı türevleri , dinimizi değersizleştirmek ve ‘tarikatler’ kümesine indirgemek için , böyle tehlikeli yolları deniyorlar . Allahın emirlerini , toplumsal çevre koşullarıyla başat görürseniz , onun sosyolojik bir araç olmasına göz yummuş olursunuz . Oysa din , bunları hepsini kapsayan bir manzumeler toplamıdır .
Kendimizle hesaplaşmamız gereken yüzlerce yanlışımız ve hatalarımız olabilir , yeter ki , tövbe etmeyi ve düzeltmeyi bilelim . Kendimizi kolay kandırmamak için , yüzleşmemizi yapmaktan kaçınmayalım . Yüzleşmemize vesile olabilecek Niyazi Mısrî dizeleriyle bitirelim : “Nâdanı terk etmedin yârânı arzularsın, / Hayvânı sen geçmedin insânı arzularsın.” Cahilliği bırakmadan , insan olamazsın . Vesselam .
Günün sözü :” Kendi kendisiyle derin ve kıyasıya varoluş kavgasına cesaret edemeyenler, sürekli düşman icat ederler.
İsa Çolaker