Türkü seven adamdan kötülük gelmez diye bir halk deyişimiz vardır . Ne zaman bir türkü duysam ; orada kendime döner , içimi dinlemeye koyulurum . Türkülerimiz kadar , bizi anlatan metinler yumağı yoktur . Onlar kadar sahici , onlar kadar içten başka bir edebî şekil düşünemiyorum . Belki de vardır da , ben kendime türküleri yakıştırırım . Millî bir duruşu ve tabiliği olan türkülerimiz , aynı zaman da kimliğimizdir de . Onun için Anadolu , türkü yurdudur aynı zamanda . Sevdiğim türküleri ve onlardan seçtiğim dizeleri aktardığım zaman , ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız .
İlk türkü dizelerimiz , sahici ozan ve Emrah’larımızdan biri olan , Erzurumlu Emrah ‘ a ait bir dörtlük : “El çek tabib, el çek yaram üstünden/ Sen benim derdime deva bilmezsin./ Sen nasıl tabibsin yoktur ilacın / Yaram yürektedir, sarabilmezsin.” Türkü repertuvarımızın en çok çalıp söylenenlerinden olan türkümüz ; çok güzel bir aşk yarasına parmak basmakta ve sevenin haleti ruhiyesini çok iyi anlatmaktadır . Onulmaz bir aşk yarası ve ruhi meseleye çözüm bulamayacağı düşünülen bir tabip ilişkisi . Aşkın meselelerin basit ve güzel bir anlatımı ancak bu kadar olur . Dadaş ocağı Erzurum yiğidi Emrah , bu sade ve dokunaklı aşk türküsüyle yıllardır gönlümüze ve irfanımıza katkı sunmaya devam etmektedir .
Türkü dünyamızın bir başka yiğidi de Karacaoğlan’dır . Her yazdığı koşmaya ve türküye tanık olmaya çalıştığı Karacaoğlan , yandaki dizelerinde yine aşkını ve sevgisini konuşturur. Aç gönüllere su serpen dizeleri şöyledir : “Ala gözlüm, ben bu ilden gidersem,/ Zülfü perişanım kal, melil melil./ Kerem et, aklından çıkarma beni; / Ağla göz yaşın sil, melil melil.” Melil melil kullanımıyla hafızalara nakşolan dizeler , bugün en çok sevdiğim Karacaoğlan türkü dizeleri olarak , fikir dünyamda yerini almıştır . Bu dizeler , benim dizelerimdir . Aşık , sevgilisine bu kadar mı titiz davranır ? Şehri terkeden şair , sevgilinin de bakakalmasını ve saçlarının dağınık bırakmasını istiyor . Ağla emriyle de , biraz emri vaki yaparak , onun acı çekmesini de istiyor . Kerem et kelimesinin bu kullanımı da , metne ayrı bir güzellik katar . Melil melil kullanımını da ayrı bir tat ! Her daim kullanmaya ve Karacaoğlan’ı anmaya devam edeceğim .
“Şu yalan dünyaya geldim geleli” başlığı altında tanıdığımız Dadaloğlu türküsünü de çok severim . Çok güzel aşk türküsü olan bir metin , dinleyenlere , bunu bir dağ ozanı mı yazmış dedirtir ! Daha çok muhalif ve dik duruşuyla bilinen Dadaloğlu , yürekli bir ozan ve türkü çığırıcısı olmuştur . Ne diyor şiirinde : “Şu yalan dünyaya geldim geleli / Severim kır atı bir de güzeli / Değip on beşime kendim bileli / “Severim kır atı bir de güzeli.” İti , atı , köpeği ehlileştiren bir milli gelenekten geliyoruz. Türkün atı sevmesinden doğal ne olabilir ? Ozan da , kısrağını ve kadınını sevdiğini anlatıyor . Kadın ve at güzelliğini birlikte düşünen şair hafızası , doğru hareket etmiştir. Kahraman atlar ve kahraman tadında güzel kadınlarımız . Şairin sevgilisine yaptığı teşbih , bugün bile geçerlidir . Güzele karşı ilgisiz kalamayan şair gönlü , tabiattaki en diri unsurlardan olan ata karşı da öyledir . Bugün ata karşı ilgisizliğimiz de ayrı bir yazı konusu olur !
Dönem çatışmalarında tarafgir olarak yanlış anlaşıldığını düşündüğüm bir türkü adamı ve türkü dostu da , Âşık Mahsuni Şerif ‘tir . Radyo- televizyonlarımızda “işte gidiyorum çeşmi siyahım” adıyla söylenen türkü , Mahsuni Şerif ‘ e aittir . İçinde yol ve yolculuk bulunan dizeleri hep severim . Ne de olsa aşk , biraz da ayrılıktır . Ayrılmadan , kavuşma ve vuslat olmaz ki . Aşkın tabiatında bir özlem ve yola çıkma hali vardır . İşte bunu anlatan dizeler : “İşte gidiyorum çeşm-i siyahım /Önümüze dağlar sıralansa da / Sermayem derdimdir servetim ahım / Karardıkça bahtım karalansa da.” Sevgilisinden ayrı düşeceğini bile bile ; sevgisini sermayesi , servetini de âhı gören şair , tam bir tutuklu aşkı dile getirir . Ah bu türküler , gönlümün tuzu biberi dizeler .
Sevdiğim türkü dizeleriyle yaptığımız türkü katarı ve seyahatini , Âşık Veysel ustayla sürdürelim .” Sen bir ceylan olsan ben bir avcı ” başlığıyla bilinen türkü ; aşık- sevgili ilişkisini , avcı-av metaforu üstünden anlatır . Çok eski bir benzetme olan kullanım , türkümüze de pek yakışmıştır . Onun için başlık atmada da bir beis görmedim :” Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı / Avlasam çöllerde saz ile seni /Bulunmaz dermanı yoktur ilacı / Vursam yaralasam söz ile seni.” Silahı sazı olan bir âşık ,sırtı yere gelme bir gönül adamıdır . Yanlış mı ? Klasik şiirimizde de olan avcı (seyyad)mecazı , türküye ayrı bir hava katmıştır . Ozan dili , incelikle bilinen ceylanı ya da sevgiliyi pek kibar bir şekilde avlamayı düşünmektedir . Aşk biraz da arayış değil mi ? Aranan sevgili de çöldeyse sorun yok ! Çölde sevgilisini sazla arayan halk ozanı ; sevgilisini de sözle yaralayacaktır ! Ne ince bir sevgili tasavvuru ve ne güzel bir avlanma seramonisi ! Her sevgilinin başına böyle titiz avlanmalar gelse .
Yakında kaybettiğimiz Neşet Usta’nın ; “Neredesin Sen ” türkü dizeleriyle sonlandıralım . Sevgi ve aşk arayışımız hep sürsün temennasıyla : ” Tatlı dillim güler yüzlüm ve ceylan gözlüm,/ Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen.”
İsa Çolaker