İnsan hayatını en iyi anlatan kelimelerden biri de uyanıştır.Tabiat,insan,çocuk,mevsim hepsi birer uyanış aracıdır.İnsanın uyanışı makbuldur.Çünkü hayra vesile olan uyanış,insanın uyanışıdır.Pakistanlı düşünür İkbal,”bizi ilkbahar yetiştirdi”derken,tabiatın bir mevsiminin kendini nasıl dönüştürdüğünü anlatmak ister.Doğrudur da.Uyanışların değişik nedenleri olduğu gibi,insanın uyanışının da farklı biçimleri vardır.Bizim uyanışımız ve özel de benim uyanışlarım,değişik anlarda şu üç temele dayanır:Dert,aşk,amel.Sizin uyanışlarınızın da farklı sebep ve amilleri olabilir.Mesele yok.Önemli olan uyanışa neden olan araçlarınızın olması.
Uyanışımızın birinci vesilesi olan dert,insanın en kadim hüzün kaynağıdır.Sufiliğin çıkış kaynağı bile derttir.Derdi olamayanın devası olmaz der,atalarımız.Gerçekten de dert insanı geliştiriyor.Aşkın bir yapısı olan dert,insan yaşamının sorun çözücü ve dirençli tarafını anlatır.”Derdi dünya olanın dünya kadar derdi vardır” diyen Yunus usta,dünya sevgisinin dert kaynağı olamayacağını anlatmak ister.Peki derdimiz ne olacak?Derdimiz insani ve İslami olacak,mesele budur.Hali hazırda,Suriyeli muhacirleri dert edinmek insani bir erdemdir.Çünkü ülkemizin şu anki derdi budur.Şehitlerimiz de dertlerimizden biridir.Siz bu dertleri atlıyorsanız,sizin vicdanınız kiralık hale gelmiştir.Size derde deva bir çözüm gerektir.O da irfanımızdır.İrfan, ahlak ve inançtan mürekkep bir yapıdır.Sadece bilgiyle irfan ve vicdan sahibi olamazsınız,uyanışınız için derdinizin de olması gerekir.İnsanlık meselelerine dair derdiniz varsa,siz beşer olmaktan,adem olmaya geçmiş olursunuz.Derdinizi sevin ki,devanız olsun.
İnsan uyanışının bir diğer önemli ayağı da,aşktır.Bugün aşksız bir yapıyla karşı karşıyayız.Hayatın temel direği ve mayası aşktır.Allah,cihanı aşk için yaratmıştır.Cemalini ve zatını anlamamız için,aşka ihtiyacımız var.İnsanı sev ki,Rabbini sevesin diyen ozan,aşkın yoluna işaret eder.Aşksız yaşam neye yarar.Aşksız yaşam,susuz hayat gibidir.”Aşk anadan doğmamış,kimseye kul olmamış” diyen Yunus usta,aşkın aşkınlığını ne güzel tarif eder!Evet,aşk anadan doğanlarla başlamamıştır.Aşk,Allah’la başlamış ve yine ona doğru devam etmektedir.Allah’ı bilmeyen adem,aşka doğru yolculuk yapamaz.Uyanışımızın başlangıcı her daim aşktır. “Sevmeyenler, yaşamayanlardır. Onlar ölü ruhlardır. Her an toprağından taze hayat fışkıran tarlanın üstüne atılmış kuru kütüklerdir. Dünyamızın tadını onlar alamazlar, hayatın kudretini onlar bilemezler.”diyen Nurettin Topçu,aşksızlığı ne güzel anlatmıştır.Sevemeyenler aynı zaman da uyanışa vesile olamayanlardır.Onun için sevelim,sevilelim ki,yanışımıza vesile olalım.
Eskilerin tabiriyle amel ya da fiil ,uyanışımızın ana akslarından biri olacaktır.Amelsiz insanların hiçbir yaşamsal faaliyeti hakkıyla icra etmeleri mümkün değildir.Çünkü amel, mutluluk kaynağıdır.Ameli sabit olmayanın,imanı eksik olur.İyilik, amelle ve istekli yapılan bir şeydir.”Cenab-ı Hakka rızaya ermiş olarak mülaki olmak arzusunda bulunanlar bana çokca salat göndersinler”diyen Peygamberimiz,sevabında Allah ve Peygamber sevgisiyle mümkün olduğunu belirtirken,amele ve duaya vurgu yapmaktadır.Amel,sadece eylem değildir.İçinde; inanç,itikat,sadakat barındıran bir kodun adıdır.İyiliğin,güzelliğin,imanın,ahlakın tümünün içinde amel olmalıdır.Amelin değerlerle uyuşmadığı yerde uyanış da olamaz.Değerli olmak ve uyanışa vesile olmak için,ilmimizle amel eden bir yapıda olmalıyız.Uyanışın ferdi boyutu böyle olmakla birlikte,uyanışın toplumsal tarafı da vardır.
“Ve Çocuğun Uyanışı Böyle Başlamış/Gül kokuları çocukların kaburga kırıklarından geliyor/Acıyı ve insanlığı çocuklar/Böyle dayanılmaz kıldılar ve yeni suları/Onların bilgileri getirdi/Elleri önlerinde bağlı duruşları/Omuzlarından göğüslerine doğru kıvrık ve yumulu/Yaşarlar ebedi …”Cahit Zarifoğlu çocuklar üstünden anlattığı bağlanmayı ve uyanışı ne anlamlı dizelerle anlatır.Aslında bağlanma ve uyanış da bu kadar içiçedir.Çocuk masumiyeti kadar ince ve saftır uyanış.Ustanın çocuk dünyasından gördüğü uyanış, içindeki masumiyetle anlamlıdır.Kaburga kemiğinden gelişen İsa peygamberin ilahiyatı kadar gerçektir uyanış.Her manevi uyanış,içinde böyle İsevî bir hakikat de taşımalıdır.Sonuç da bu da İslam’dır.Onun için her uyanış bir parça Müslümanlığa tekabül etmelidir.Yoksa hangi çocuk elleri bağlı durarak Rabbine ulaşmayı deneyebilir?Uyanış böyle kutsî bir direncin içinden gelir.Çocukla başlar,büyümüş fikirlerimizle devam eder.Şairin gözüyle böyle görülen uyanışımız aslında halâ devam etmektedir.Siz burada nerede durmaktasınız,mesele budur!
Uyanışımıza vesile olan davranış ve değerlerimizi korumak, geliştirmek için Mehmet Akif’e kulak verelim.Toplumun uyanışı adına seslendirdiği şarkıyı adım adım takip edelim. Akif, bir şiirinde şöyle seslenir:”Bir zamanlar biz de millet, hem de nasıl mı İletmişiz: /Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz1. /Kapkaranlıkken bütün afakı insaniyyetin, /Nur olup fışkırmışız ta sinesinden zulmetin;/Yarmışız edvar-ı fetretten kalan yeldaları;”Uyanış, bazen geçmişteki güzel unutmamaktır.Tekrar o güzel günleri kurmak dileğiyle.