İnsanın varlık arayışı doğumla beraber başlar. Kutsal , bu arayışın sınırlı ve sorumlu alanıdır. Bütün kadim din ve anlayışlarda Allah , bir arayışın adıdır.Bizim ona ihtiyacımız var ama , onun bize ihtiyacı yok. Allah , edebi dünyada da ontolojik arayışın adıdır. İnsan ve sanat ikilisi sürekli Allah ‘a nispetle anılır. Yani sanat üretmek isteyenler , Allah ve insan ilişkisine kulak kesilmelidir. Allahsız bir sanat olamayacağı gibi , sanat da Allah’ın ve kutsalın yerine ikame edilemez.Edebiyatımızın eskisi ve yenisi , sürekli Allah ve kutsal ilişkisine göre yapılanmaya ve gelişmeye özen göstermiştir.Bunu tüm edebi metinlerimizde görebiliriz.
“Sanat ,sanatçı için bir derttir.” der Camus ,aslında sanatçı için dert olan dünyayı ve doğayı anlama ve yorumlama çabasıdır. Eski yeni tüm edebiyat metinleri bu anlamayı ve kavramayı kolaylaştırmak için üretilmiştir. Sanatçı varlık yurdundaki gezintisini tabiat kurallarını dikkate alarak ve özenli yapar.Derdinden kurtulmaya çalışan sanatçı , çabaladıkça kendini varlık yurdunda gezerken bulur. Bu alan da çok bakirdir. Bakın yüz yıl öncesinden Atayî nasıl sesleniyor : “ Yıkamaz kimse Huda yaptığını / Yapamaz kimse Huda yıktığını.” Hiç kimse Allahın yaptığını yıkamadığı gibi , onun yıktığını da yapamaz. Gerçekte de öyle değil mi? İnsanın doğadaki kararlığı sınırlı ve sorumlu olmak durumundadır.Haddini bilmediğin zaman , zaman trenine toslar insan. Yıkmak da , yapmak da gerçekten Huda ‘nın alanında. O kadar.
İman yenilenebilir bir şeydir. Varlığı anlamaya çabalayan insan , git geller de yaşayabilir. Allah hepimize yardım etsin. Sanat da bu yardımı ifa etmelidir. Tüm edebî metinler sonuçta soyuttur.Kurmacadır. Soyut olan sanat , varlığı anlama çabasına yine soyut bir katkı yapar.Kendini varlık içinde Allah ‘ a yakın gören sufî şairler , Allah’ ın nazm-ı celîli karşısında teslim olmuşlar ve doğadaki her şeyi onun varlık alanında görmüşlerdir.Tüm fiillerimizde Allah ‘ a ait bir işaret görmüş ve onu şiire taşımışlardır : “Alan sensin veren sensin kılan sen / Ne verdinse odur gayri nemiz var.” Üsküdar ‘da medfun Aziz Mahmut Hüdayi aynen böyle söyler ve haklıdır. Alanı , vereni,yapanı Allah olan tabiî bir yapının, sanatın icrasında çok güzel bir obje olduğunun farkındayız. Bizim nemiz var ki , Allah’ın bahşettiği sistematik bir ortamda mevcudu tespit ve yorumlamaya devam.
Kutsal karşısındaki kayıtsızlığımız ve dünyayı kavramadaki güncel eksikliğimizi en iyi anlatan metinlerden biri de , her daim derslerde kullandığım Hayalî dizeleridir : “Cihan ara cihan içre arayı bilmezler / O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler .” Dünyayı dönüştüren ve süsleyen Yaratıcı –aslında – cihanın içindedir ama, aramasını bilmezler. O balıklar ki deniz içindedir denizin – kıymetini – bilmezler. Modern ve sıkışık insanı ne güzel betimleyen dizeler. Denizin içinde olan ama , balıkları göremeyen bir körlük hali. Nefsinin esiri olan ve çıkara dayalı bir seküler düzen kuran insanın , Yaratıcının kurallarını inkar ederek yalnızlaşma halinin anlatımıdır. Bakarlar ama göremezlerin tasviri bir yorumlama. Gönül gözü zayıflamış ya da yorulmuş insanın dünyayı sadece meta olarak görmesinin eleştirisi dizeler.Kalp gözümüz açabilirsek deryayı ummanı daha iyi kavrarız diye düşünüyorum.
Kutsal karşısındaki ilgisizliğimizi ve onunla pek de sıkı olmayan dini tutumlarımızı en iyi anlatan yakın dönem şairlerimizden biri de Mehmet Akif Ersoy’ dur.Akif dindarlara ve kutsala mesafeli pozitivist kesimlere en sıkı eleştirel dizeleri kuran adamdır.Onun için Akif ,kutsalı anlamayı ve dini yaşamayı varlık nedenimiz olarak algışar.Kutsalı bırakan toplum kes,imlerini de lümpenliklşe suçlar.Önce bir övgü dizesi : “Şahamet dini , gayret dini ancak Müslümanlıktır / Hakiki Müslümanlık en büyük kahramanlıktır.” Gerçek ve orjinal Müslümanlığı kahramanlık gören bir usta. Yaşanan ve gerçek bir dine vurgu vardır.
Dini millî kahramanlığın ilk ayağı gören Akif , diğer bir beytinde de özeleştiriye devam eder : “ Demek İslam’ın namı kalmış Müslümanlarda / Bu yüzdenmiş hüsran –ı millî son zamanlarda.” Demek Müslümanlarda , İslam ‘ın –yalnızca- adı kalmış. Son zamanlardaki millî mahrumiyet bundanmış. İstiklalin ve istikbalin şairi sanki bugünleri anlatıyor. Yozlaştırılan ve sadece nâmı kalan bir Müslümanlık. Kapitalizmin ve sekülerizmin cenderesindeki yeni Müslüman tayfa! Son dönemlerdeki millî hüsran bundanmış diyerek usta , aslında yabancılaşmaya ve kutsaldan uzaklaşmaya gönderme yapıyor. Bugün de öyle değil mi? İçi boş bir tepkisi dindarlık var ? Okumayan ve sadece kapital peşinde koşan bireysel Müslüman tipi! Dilerim yanılırım! Dini alanın boşaltılan kitaplığını ; mutluluk hapları olan pop kişisel yayınlar aldı.Kimse kutsalı ve klasikleri okumuyor.
Arasını kutsalla iyi tutmanın güzelliğini ve nereye dayanmamız gerektiğini anlatan bir Sultan Veled dizesiyle bitirelim : “Hakkı isteyen nâmurat olmuş değil / Halka gönül bağlayan sonra peşiman olur.” Halk dalkavukluğuna ve şişeden çıkarma hesaplarına da gerek yok. Allah’ı isteyen isteğine ulaşmamış değildir. İnsanlara gönül bağlayan sonra pişman olur diyor, Sultan Veled. Aşırı insana yatırım yapmanın zararını şahsen ben yaşadım! Kula kulluğa gerek yok .
Günün şiiri :” Sen sen ol her gördüğün nâdana(bilgisize ) dil verme sakın.” İzzet Ali Paşa.
İsa Çolaker