Son Haberler
Anasayfa / yazılarım / AŞIK FEDAİ BABA

AŞIK FEDAİ BABA

Pocket
Bookmark this on Google Bookmarks

 

                1855 yılında Amasya’nın merkeze bağlı Yassıçal köyünde doğdu. Asıl adı Hüseyin’dir. Babası Konaş oğlu İsmail, anası Zehra Bacı’dır. Ailenin tek oğludur. Bu yüzden babası İsmail     Efendi onun okumasını ve medrese hocası olmasını istiyordu. Küçük Hüseyin’i zorda olsa babası medreseye göndermeye ikna etti ve Amasya’da Kunç Köprü başındaki Kapıağa medresesine devam etmeye başladı.Ömrünü ilme vakfetmiş olan aşık Fedai baba akabinde, kendini tasavvuf ilmine vererek , kendini bu yolda yetiştirdi. Bütün ömrü okumak, yazmak ve seyahatle geçti. Babasının ölümünden sonra yazın çiftçilikle uğraşıp, kış aylarında yine köy-kasaba dolaştı. 1940 Yılında 85 yaşındayken vefat etti.

Deyişlerini coşkulu, akıcı bir dille söylemiş, tarikatın tüm özelliklerini insan boyutları içinde sergilemiştir. Şiirleri, Abdullah Çelebi tarafından “Amasya’lı Fedai Baba Divanı” adlı kitapta toplanmıştır (1991). Şiirlerinde ehli beyt sevgisi ve onlara olan sevgisini anlatan aşı Fedai baba üzerine konuşulması gereken yerel bir aşığımızdır : “Ey Fedayi can gıdası zikrullah / İrşad için inzal oldu yedullah /Tahkik bildim mümin kalbi beytullah / Halk eden rahmanı özümde buldum. “ diyerek, şiirinin merkezine, Allah ve insan sevgisini koymuş bir şahsiyettir. Canın, gönlün gıdasını zikrullah gören ozan, ne kadar da Allaha yakındır. İnsanın kendini arayışını anlatan mısralar, onun dini duyarlılığını da anlatır.

Alevi-Bektaşi muhitinde yetişen usta, hemen her şiirinde bu duruşuna atıf yaparak, şiirde nerde duruduğunu iyi belirtir. El aldığı ve beslendiği şahsiyetleri her daim açık eden ozan, onlardan beslendiğini de gizlemez. Hacı Bektaşı Veli, Yunus, Mevlana gibi önemli değelerimizi şiirine katık eden aşık Fedai Baba : ”Bektaşi Veli’ye kılarsan niyaz / Hatır yap görüle eyle gör rağbet / Fedayi alemde “el” çok be gayet / Her “el” amma nasib veren “el” olmaz.” mısralarıyla el aldığı ve gönlüne ortak ettiği gönül adamlarına sevgisini belirtir. Her el nasip veren el olamaz diyen aşık Fedai baba bir el tutup, gönlümüzü geliştirmemizi de önerir. Aşıkları, arifleri,  sadıkları ilerleten de bu gizemli müslüman dili değil midir? Önderleri yukarıdaki kanaat adamları olanın sırtı da yere gelmez.

Aşık Fedai baba hemen her şiirinde, gönül dünyamıza ışık tutacak yol ve düsturları göstermeye çalışır. Onun Allah aşkı tabitata nakşedilmiş bir haldedir. Nereye baksa Allahı ve onun güzel yansımalarını gören aşık, bakın nasıl bir dizeyle yola düzülür : “ Ey Fedayi görünen hak sıfatı / Arifler seçerler sıfattan zatı / Vareder yokeder bu kainatı / Celaliyle bin bir dondan göründü.” Gerçekten de,  Rabbimizin  bin suretle bize yansıttığı güzelliklerini görmekte niye zorlanırız ki? Arayan arif olmaz mı? Neyi aradık da, bulamadık ? İrfan ve arif olmak , aramaktan maul değil midir? Aradığı  Allahı tabiatta bulamamak nasıl bir arayıştır? Aşık Fedai baba bunu nasıl da güzel anlatıyor.

Aşık Fedai baba şiirleri, her dem ilmin ve aşkın peşinde koşar. Medrese ve değişik aşık muhitlerinde aldığı değerlerle şiirini kuran usta, benim de dikkatimi çeken bir albeniye sahiptir. Ona göre ilim sahibi bir insanın manevi bir önderi mutlaka olmalıdır : “ İlmi cavidandan haber almayan / Alim olsa ilmin kündün bilemez / Arayıp bir Mürşid üstad bulmayan / “İdrak edip kimse kendin bilemez .” Mürşidini arayan şair, aslında onu bulmuştur. Bulmasa bu şiirler olur mu? Hakkı ve müslümanlığı iyice kavramış bu mısralar, başka türlü hüsule gelmezdi. Bizim düşünce dünyamıza ışık tutan bu dizeler, dilerim size de yansımıştır.

Bu kadar manevi ilme vurgu yapan Aşık Fedai baba yolumuza da ışık tutacaktır. Amasyalı şairimizin, pek de bilindiğini düşünmüyorum. Divanını görmesem, ben de bu değeri keşfedemeyecektim . Tasavvuf ilimine bu kadar ilgi gösteren ustanın , arif bir kişilik olduğuna şahit oluyoruz: “ İlim deryasına dalıp boylasa / Bin Kitap okusa manasın verse / Arabi Farisi lügât söylese / Bu ledün ilminin fendin bilemez.” İlim sadece görünenle ilgilenmemeli diyen şair,manevi ilimler ayağına da dikkat çeker. Onları sufi şair yapan da biraz budur. Bir şekilde ledün ilmine vakıf olanın dünya diye bir derdi olmaz. Aşık Fedai baba böyle dingin bir gönül dostudur.

“FEDAİ cihanda cânân bulmayan / Vücudunun mahiyyetin bilmeyen / Hattı üstüva sırrına ağâh olmayan / İkrarın peymanın andın bilemez.” Vücut fikrini dahi geliştiremeyen cahil kişiliğe eleştiri getiren ozan , haklı değil midir? Benliğini , şahsiyetini gelişiremeyen modern insan , biribirinin aynı suret kişiliklerden oluşmkta değil midir? Aynı kişiliklerden nasıl farklı bir adem şahsiyet olur ? “Vahdet bahçesinin gülleri solmaz” diyen aşık Fedai baba, nasıl da Allaha ulaşmaya çalışan kula atıf yapar. “Arif olan gayri fikre dalmaz” dizesini kaleme alan aşık, müslümanın kendine yabancılaşmasına da karşıdır. İyi müslüman olmak, biraz da mürşit ve irşat sahiplerinin sağlıklı olmasını gerektirmez mi?

İyi bir mümin, kalite bir şair olan aşık Fedai babayı tandığımız yazımızı derinlikli  bir şiiriyle sonlandıralım :”  Mâhi taban misli doğar dolunu / Ayet Hadis bağlar halkın dilini / Kimse kesemez şer’i ahkâm yolunu / Dünyadan ukbaya iz gelir geçer.” Allah bizi ayet ve hadisin dilini bağladığı kimselerden eylesin. Gerçekten de arif ve irfanın yolu buradan geçer.

isa çolaker

 

Hakkında admin

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*