– Sezai Karakoç’un ileriye bakan yönü, düşünce ufukları, düşünce karakteri ve öngörüleri üzerine bir şeyler yazmaya karar verip bütün kitaplarını baştan sona okuyunca ve daha da önemlisi bütün konuşmalarını sırayla dinleyince (Yüce Diriliş Partisinin internet sitesinde yer alan toplam 250 saat civarındaki 198 konuşma) böyle bir düşünceye vardım. Genel olarak da Sezai Karakoç şair kimliğiyle tanınıyordu. Bu, mütefekkir Sezai Karakoç’a bir haksızlıktı. Bunu fark ettikten sonra sebebini anlamak zor olmadı. Çünkü her düşünce bir sorumluluğa davettir. Sezai Karakoç’un düşüncesi sıradan sorumluluklar içermiyor; insan ve Müslüman olmanın sorumluluğuna davet ediyor bizi. Bunun ne kadar ağır bir yük olduğunu tahayyül edemezsiniz. Dinî, felsefî, siyasî, ekonomik ve kültürel anlamda çok ağır bir yüktür bu. Böyle olunca üstadın şair tarafıyla ilgilenmek işimize/kolayımıza geliyor; sorumluluktan kaçıyoruz. Sorumluluklarımızdan kaça kaça dünyayı kendimize dar ediyoruz. Oysa sorumluluk sahibi olmak, sorumluluklarımızı yüklenmek varoluşumuzun gayesini ortaya koymaktır. Allah’a kul olmak, Müslümanlara kardeş olmak ve insanlarla barış içinde olmaktır. Kimliğini bulamayan veya yitirenler ve kişiliksizleşenler temelde sorumluluktan kaçanlardır. Sorumluluk sahibi olmak insanı kimlik ve kişilik sahibi yapar. Sezai Karakoç, düşüncesiyle bizi meselelerimize sahip çıkmaya, doğru yerde durmaya ve Müslümanların birliği için gece gündüz çalışmaya davet ediyor. Bu davete icabet etmek bir görevdir.
– Günümüz şiirini takip edebiliyor musunuz? Bunu şunun için soruyorum: Sezai Karakoç’un şiiriyle günümüzde yazılan şiir arasındaki makas ne kadar açıldı veya Sezai Karakoç’un şiiri günümüz şairlerince izleniyor mu?
– Günümüz şiirini kısmen takip edebiliyorum. Daha doğrusu hepsini değil, önemsediğim bazı şairler üzerinden takip etmeye çalışıyorum diyeyim. Dolayısıyla onunla ilgili belli bir kanaatim var ancak bütünü hakkında konuşamam. Öte yandan bir metin şiir katına çıkmışsa o artık eskimez. İlgiler değişebilir çünkü onlar görecedir fakat şiir değerini hiçbir zaman kaybetmez. Sezai Karakoç’un çoğu şiiri zaman duvarını aşmayı başarmıştır. Güzelim Türkçe, konuşulup yazıldıkça bunlar okunmaya devam edecektir. Evet, Sezai Karakoç’un şiiriyle günümüzde yazılan şiir arasındaki makas açılmıştır ve gün geçtikçe daha da açılacaktır. Bu doğaldır ve taraflar için bir nakısa değildir. Zaman değişiyor, insan değişiyor, şartlar değişiyor, sorunlar değişiyor, bakış açıları değişiyor, bunlara ve daha birçok şeye bağlı olarak elbette şiir de değişecek. Önemli olan şiir değişirken değerini koruyabiliyor mu? Bütün mesele budur. Sezai Karakoç’un şiirinin arkasında insan ve medeniyet var. Medeniyet unsuru şiirin damarlarında kan olup dolaşırsa o şiir uzun ömürlü olur. Salt insan unsuru, zaman ve bireysel tecrübe bu bağlamda şiiri çağlar ötesine taşımaya yetmeyebilir. Bunun çok az istisnası vardır. Doğudan Ömer Hayyam ve Batıdan William Shakespeare gibi şairler bu istisnaya örnek gösterilebilir. Bunlar, bireysel tecrübeyi medeniyet unsuruna tam yaklaştırdığı ya da medeniyet değerlerini kişiselleştirmeyi ustalıkla başardığı için böyle bir özelliğe sahipler. Biçim, biçem ve izlek açısından toptan/genel bakıldığında Sezai Karakoç’un şiiri günümüze göre kısmen mevzi kaybetmiştir denilebilir. Ancak günümüz şairi bir edebiyat mühendisi tavrıyla değil de salt bir şiir olarak onun şiirine yaklaştığında inanılmaz derecede öğretici, besleyici ve etkileyici bulacaktır onu. Zira Sezai Karakoç’un şiirinde insan tamdır. Geçici ve görece olan hususlar aşılmış, zaman kuşatılmış, sorumluluklar yüklenmiş, şuur kuşanılmış, değerler manzumesi yerli yerine oturtulmuş, söz açık ve yalın, coşku kıvamında vs. Daha ne olsun? Biçim değişse de, tarz farklılaşsa da, konular çeşitlense de insanın hayat karşısındaki konumu hep aynıdır. Günümüz şiiri, güncel değere sahip olduğu için önemlidir ama şiir her zaman hatta çoğu zaman güncele hitap etmez. Onu da alır, başka şeyleri de alır, kendi zamanına katar ve insanlığa sunar. Öyleyse şiiri değişen yönleri üzerinden değil de hiçbir zaman değişmeyecek olan yönleri üzerinden konuşmalıyız. Böyle yaparsak günümüz şiirine katkımız olur, böyle yaparsak eskimeyen şiirimizle aramıza mesafe koymamış oluruz.
– Son olarak Anadolu’da çıkan kültür ve edebiyat dergilerini takip edebiliyor musunuz? Bunlarla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
– Maalesef eskisi kadar takip edemiyorum. İtiraf etmeliyim ki sebep ne olursa olsun suç bendedir. Üstelik zamanında ben de böyle bir dergi çıkarıp yönetmiş ve bu tür bazı dergilere öncülük etmiş birisi olarak bugün Anadolu’da çıkan kültür ve edebiyat dergilerini takip edemez hâle gelmişsem bu, gerçekten üzüntü verici bir durumdur. Bunu anlamaya çalışmak için kafa patlatmak gerekmez, mazeret üretip işin içinden çıkmaya çalışmak da tam manasıyla batmaktır. Hele nostalji yaparak konunun üzerinden geçmek son derece yanlıştır ve umutsuzluğa yol açar. Durum ortadadır ve yapılması gereken bellidir. Nerede kalmıştık, demeliyiz.
Bu bağlamda bir zamanlar, özellikle Kahramanmaraş, Bursa, Konya, Adana, Kayseri, Erzurum, Trabzon ve Rize’de çıkan dergileri özenle takip ederdim. Sonra onların bir kısmı kapandı, çıkan yenilerini ise takip edemedim. Ancak Anadolu’dan bir dergi haberi aldım mı hemen heyecanlanıyorum. Orada geleceğe dair güzelliklerin yeşereceğini düşünüyorum. Aklıma Cemal Süreya’nın otuz küsur sene önce bizim çıkardığımız dergiyle ilgili ve onun üzerinden söyledikleri geliyor: “Ayane dergisinin 4. sayısı geldi. Yönetim yeri Rize’de, yazışma adresi Ankara’da olan bu küçük yayın organını seviyorum. Özellikle şiirde savsız bir kıpırtı içinde. Yazılmakta olan şiiri temel almıyor, ondan kaçmıyor da. Nuri Pakdil’in Edebiyat’ını anımsatıyor biraz. Taşra dergisi değil ama yerel yetenekleri değerlendirmeye çalışıyor. Bu tür küçük dergilerin çoğalması edebiyatımızın altından nicedir kaymakta olan alt yapıyı yerine getirir umudundayım.” (Cemal Süreya, 999. Gün: Üstü Kalsın, Broy Yayınları, 1991.) Alt yapı meselesinin ciddiyetini ta o yıllarda gören büyük usta, meselenin çözümü için de Anadolu’da çıkan dergileri işaret etmiş olması çok anlamlıdır. Bugün biz, sorunların çözümü gençlerde diyorsak, gençler olarak Anadolu’nun küçük kasaba ve şehirlerinde küçük gruplar hâlinde bir araya gelip meselelerimizi yeniden konuşmalıyız diyorsak aslında aynı şeyleri söylüyoruz. Aklın yolu birdir. Bu milletin hangi konuda olursa olsun darda kaldığında gideceği yer Anadolu’dur. Ne varsa Anadolu’da vardır. Bunun için sizin çıkardığınız dergi gibi dergilerin çoğalmasını, uzun ömürlü olmasını ve gençlere mektep olmasını diliyorum. Anadolu’dan ayağa kalkmak ve Anadolu’dan çoğalmak gerekiyor.
NOT: Üstat Sezai Karakoç, 16 Kasım 2021’de İstanbul’da yalnız yaşadığı evinde 88 yaşında vefat etti. Cenazesi, Şehzadebaşı Camii haziresine defnedildi. Allah rahmet eylesin. Şaban Abak, 26 Kasım 2021’de Twitter’dan “Üstat Sezai Karakoç’un vefatından hemen sonra odasına girip yanında diz çökerek Yasin-i Şerif okumak nasip oldu. Masasında gözlüğü, ilâçları ve okuduğu son kitaplardan Mehmet Erdoğan’ın Sezai Karakoç’un Düşünce Ufukları kitabı vardı.” bilgisini paylaştı. Onu bir daha göremeyeceğim için son derece mahzun oldum.
MEHMET KAHRAMAN
Söyleşi: Mehmet Oğuzhan Çağlar
Şahsiyet Mecmua, S. 9, 14 Ocak 2022