Vakıf eserlerinin restorasyonu epey zamandır devam ediyor. Amasya’yı ayakta ve diri tutan , ata yadigarı eserlerimiz bir bir restore ediliyor. Bundan da çok mutluluk duyuyorum. İktidarın tarihi eserlere sahip çıkması da ayrı bir politik tutarlılık. İl bazında yapılan bazı restorasyonların yapımı hala sürmekte..Kocacık Çarşısı ,Taş Han vb. Hatta bu restorasyonların iyi yapıldığını da görüyoruz.Önceden restorasyonu yapılmış bazı yapılar bugün göz doldurmaktadır. Bimarhane, Mehmet Paşa cami gibi.
Yine eskiden restore edilen bazı yapılarsa,bugün bir sefalet örneğidir ! Mesela ,Saraçhane camii örneği .Adı geçen cami yakın zamanda restore edildi ama , cami müştemilatı dökülüyor. Sanki cami hiç restöre edilmemiş gibi ! İçindeki hat levhaları bir bir kazındı ve amatörce bir boyamayla tekrar garip bir yazıyla yazıldı. Caminin mihrabı acaip bir kireç sıvasıyla kapatıldı , şimdi tel tel ortaya çıkmakta ve altındaki taş kısımlar gözükmektedir. Caminin duvarları rutubetten ıslak gibi durarak , göz zevkinizi bozuyor .
İktidarın restorasyon politikasını ve arkasındaki düşünceyi onaylayan biri olarak ,restorasyon işlerinin sıradan yapıcılara değil , mimar restorasyonculara verilmesini salık veriyorum. Diyebilirsiniz ki, bizde cami mimarı yok. Camiyi yeniden yapmıyoruz ki , tamir ve onarım yoluyla yeniliyoruz.Cumhuriyet dönemi cami mimarisinin olmaması da ayrı bir tartışmanın konusudur ! Onun için biraz özen ve ata yadigarlarına saygı diyorum. Burada vatandaşlara da epey görev düşüyor . İlgilileri yapılan eksik restöreler konusunda uyaracaklar .
Konu restorasyondan açılmışken , Gök Medrese de acil bir şekilde restorasyon beklemektedir. Kötü restorasyona bir örnek de burasıdır. Caminin duvarları her şeyi örtme pahasına sıvanmış ve caminin ulvi havası gereksiz bir kireç beyazlığıyla karartılmıştır. Mihrap kısmı da garip bir altın yaldızımsı bir boyayla karatılmıştır. Burası da yakın dönem fotolarına bakılarak “aslına” uygun restore edilmelidir. Mahzun Gök Medrese ilgi bekliyor . Cami müştemilatına bir de çeşme eklenirse iyi olur .
Vakıf medeniyetinin mensubu biri olarak , atalarımıza saygı için diyorum ki ; Amasya’daki vakıf eserlerini bin bir zorlukla yaşatmaya ve korumaya devam edelim . Buralara harcadığımız paranın milletimize değer olarak döneceğini ve gelecek nesillerin alınlarını dik tutan vatan işaretleri olarak bu yapılara sahip çıkacağını biliyorum. Atalar mirası bu yapılar , vatanın Müslümanlığının kayıtlı belgeleridir . Bunları yaşatmak ve canlı tutmak , bizim irfanî görevimizdir . Bu eserler dilimizi de taşıdığı için , kültürümüzün yazılı araçlardırlar da . Dilin vatandan da önce olduğunu da unutmayalım .
Amasya’ya manevi mührünü vuran ecdadımıza layık bir millet olmanın yolu ,onların kanla ve imanla kurduğu medeniyeti ve onun yapı taşları olan vakıf eserlerini yeni bir eser gibi korumak ve bakmakla olacaktır.Vakfetmenin İslami bir zorunluluk olduğu bilinciyle , biz de yeni vakfiyeler ve yeni vakıf çözümleri üretmeliyiz . Vakıflarının müştemilatını kiraya verirken ya da kullanıma açarken , biraz daha özen gösterelim . Yavru vatan Kıbrısta olduğu gibi , cami ya da külliyeleri kumarhane yapma gaflet ve dalaetine düşmeyelim ! Belediyemizin kurduğu Hızırder vb. dernekler yoluyla onları desteklemeyi ya da yapılandırmayı deneyelim .
Yakın dönem devlet adamlarımızın şehirlerimizi müzeye çevirmeyeceğiz diyerek , tarihe olan saygısızlıklarını da unutmadık . Kitabeleri kapatma , camileri kiraya verme ve satma gibi garipliklerin olduğu kötü bir geçmiş sicilimiz var . Bimarhane bile doksanlara kadar , atların bağlandığı bir mekandı! Yazımızı , ecdadımızın manevi güzelliklerini anlatan ozan Erbabi dizeleriyle bitiriyorum: “Dolaştılar dünyayı kışta, çamurda, karda, / Bu güz Edirne’deyse, öbür yaz Zigetvar’da. / Ömürleri geçti hep at üstünde, çadırda, / Saraylar yaptırdılar, sarayda yatmadılar.” Saray yapan ama , saray da yatmayan bir ecdadın torunu olarak , milli varlıklarımıza sahip çıkalım . Tarihin ve imanın verdiği sorumluluk bunu gerektiriyor .
Günün kitabı : Söyleşiler ve Konuşmalar , Deneme , Halil İnalcık , Profil Yay .
İsa ÇOLAKER