BİR VAPUR
Dün ona, Galata rıhtımında rastladım. Çelik ve demir vücuduyla hassas bir sporcuya benziyordu. Çıplak ayaklı bir küçük serserinin yanı başındaydı. Halatlarının bağlandığı demirlerden birine ayağımı dayadım ve elimi çeneme koyarak onu seyrettim. Beni alıp götüren, beni alıp getiren mahluku doya doya sevdim. Bu vapur, “Tadla” yeni Türk vapurlarından “T.” vapurudur.
Fransa’ya tahsile gitmiş talebeden “Tadla” yı tanımayan kim vardır? Kim bu vapurun üçüncü mevki güvertesini yıldızlı temmuz geceleri adımlamamıştır?
Parnas dağının güneşle altınlı ve karlı edebi zirvesini, Stromboli’nin eteklerindeki beyaz kasabaları, Vezüv’ün kızıllığı altında gülen beyaz şehri, mavi Misina’yı, vahşi Korsika’yı ve nihayet kahpe Marsilya’yı bati seyri ve ağır vücuduyla, bize gösteren “Tadla” olmadı mı?
Şaşı gözlü kaptan tavırlı metrdotelin limanlara yaklaşırken gösterdiği tevazuu, sevimliliği unuttunuz mu?
Ben bu gemide Korsikalı muslar tanımıştım ki, güverteyi silerlerken kafalarının güzelliğine ve lisanlarının çevikliğine hayran kalmıştım.
Gemiciler tanıdım ki, gece yarısından sonra kopmuş fırtınaların ve uzak, esrarengiz Çin şehirlerinin ıslıklarını güvertelere yaydılar.
Birinci mevkiden üçüncü mevkideki sevgililerini görmeye gelen anormal prensesler, on altı yaşında rüya kadar güzel çocuklarının gözü önünde flört yapan Rum kadınları gördüm. Ben bu vapurda cömert Yahudilere, dost Ermenilere, laubali şen İngilizlere, ciddi Fransızlara rastladım.
Marsilya limanından kalkıp Pire’ye gelinceye kadar geçen beş gün zarfında tam bir arkadaşlıkla bağlandığım küüçük bir çocuğu, beş gün sonra elem ve hüzünle terk ettim. Beş günde, iptidai tahsilini beraber yapmışız gibi bin bir çocukça hatıra ile ayrıldım: Tesadüf bir gün bizi karşı karşıya getirirse; onu çocukluk arkadaşlarımdan hiç ayırmadan:
-Sizinle, diyeceğim, hangi mektepte beraber okumuştuk?
Yine bu vapurda bir kız tanıdım. Bir delikanlı seviyordu, bana:
-Ne eşek şey o, diyordu. Ben onu o kadar sevdiğim halde bir sabah gelip de “bonjur” demiyor, yanıma tesadüfen gelse bir kelime konuşmuyor.
Ben o kıza:
-Ben varım ya! diyordum.
-Ah, diyordu, sen çirkinsin.
Yıldızlı ve karanlık güvertede baş başa oturuyorduk. Elini tutuyordum. Gözlerini kapayıp delikanlıyı tahayyül ederek elimi sıkıyordu.
Yavaşça kulağının dibine:
-Hepsi bir değil mi? diyordum. Karanlık gecede hepsi, hepimiz bir değil miyiz? Yalnız kadın ve erkek olsun. Gözlerini kapa, tahayyül et.
O, karanlıklar içinde güzel çocuğu tahayyül ederek ince duman vücuduyla vücuduma yaslanıyordu.
Yine vapurda tanıdığım bir papaz; bir dostu bir limanda bıraktığım ve perişan bir halde düşündüğüm zaman yanıma yaklaşıp bana:
-Zevk, demişti, en uçucu şeydir. En hurdebini delikten kaçan bir gazdır. Onun için değil midir ki, zevki mütemadiyen değiştirmek lazımdır. Fakat her değiştirişin sonundaki bu melale, hüzne, ıstıraba tahammül edilir mi? Evladım, yegane saadet Allah’tır.
Sonra karanlıktan ve kimsesizlikten beklediğim teselliyi bir papazdan aldığım için kızardım.
Fakat geceydi. Kocaman gökler ve yıldızlar vardı. Seren mütemadiyen parlak bir yıldızı gösreriyordu. Samanyolu berrak ve şeffaftı. Gözlerimi göğe kaldırdım. Boşluğun içine saklanmış, düşüne düşüne yarattığım Allah’a güvenerek gözlerimi kapamış ve o gece, Tadla’nın güvertesinde müsterih bir çocuk uykusuyla uyumuştum.
SAİT FAİK ABASIYANIK
“BİR VAPUR” HİKÂYESİNİN TAHLİLİ
1.Eserin Kimliği
“Bir Vapur”, Sait Faik’in Semaver adlı kitabında yer almaktadır. Hikâye ilk defa 15 Eylül 1936 tarihinde Varlık dergisinin 29. sayısında yayımlanmıştır. Tahlil ettiğimiz metin, Yapı Kredi Yayaınları arasında 2006 yılında çıkan 16. baskıdan alınmıştır.
2.Eserin Muhtevası
2.1.Konusu ve Özeti
Bir Vapur, Galata rıhtımında Tadla vapurunu gören kahramanın (anlatıcının), Fransa’dan dönüş yolculuğunun üzerinde bıraktığı etkiyle uyanan anılarını konu edinmektedir.
Bu hikâyede, alışageldiğimiz tarzda özetlenebilecek bir olaylar bütünü, olay zinciri (vak’a) yoktur. Yazar, olay anlatmaktan çok, bir ruh hâlini, hikâye kahramanının geçmişi hatırladığında hissettiklerini anlatıyor. Yine de, geriye dönerek anlattıklarını sıralamak mümkündür:
a)Şaşı gözlü, mağrur metrdotel, limanlara yaklaşırken tevazu gösteriyor, sevimlileşiyor.
b)Gemide temizlik işlerine bakan Korsikalı muslar (peri gibi kadınlar)ın kafaları güzel, lisanları çeviktir.
c)Kahraman bu yolculuk sayesinde, nice fırtınalar atlatmış, sayısı maceralar yaşamış gemiciler görmüştür.
d)Üçüncü mevkideki sevgililerini görmeye gelen prensesler, çocuklarının gözü önünde sevişen Rum kadınları, cömert Yahudiler, dost Ermeniler, laubali İngilizler, ciddi Fransızlar görmüştür. (Yazar burada, bazı milletlerin genel karakterlerinin tersine örnek olabilecek davranışlarla karşılaştığını nükteli bir şekilde, fakat ustalıkla anlatmıştır.)
e)Kahraman, Marsilya’dan Pire’ye yolculuğu sırasında küçük bir kız çocuğuna bağlanmış; yolculuk sonunda hüzünle ayrılmıştır.
f)Bir delikanlıya âşık, karşılık görememiş bir kız tanımıştır. Kız, kahramanımıza sevgili niyetine yaklaşmış; fakat kahramanın “hepimiz aynı değil miyiz?” telkinlerine rağmen bağlılığını sürdürmüştür.
g)Vapurda rastladığı bir papaz, onun kederli olduğunu görüp “Zevk en uçucu bir şeydir… Yegâne saadet Allah’tır.” sözleriyle onu teselli etmiştir. Kahraman, bir papazdan teselli almış olmaktan rahatsızlık duymuştur.
h)Kahraman, “düşüne düşüne yarattığı Allah’a güvenerek” rahatlamış; güvertede bir çocuk uykusuna dalmıştır.
2.2.Tez (Mesaj)
Hikâyede açık bir mesaj yoktur. Ancak, son paragraf dikkatle okunursa, yazarın, baştan beri anlattığı küçücük olaylardan çıkarılması gereken sonucu sezdirdiğini söylemek mümkündür: “Fakat geceydi.Kocaman gökler ve yıldızlar vardı. Seren mütemadiyen parlak bir yıldızı gösteriyordu. Samanyolu berrak ve şeffaftı. Gözlerimi göğe kaldırdım. Boşluğun içine saklanmış, düşüne düşüne yarattığım Allah’a güvenerek gözlerimi kapamış ve o gece, Tadla’nın güvertesinde müsterih bir çocuk uykusuyla uyumuştum.”
Kahraman, belli sıkıntılardan sonra bir sığınak bulmuş ve rahatlamıştır. Son paragraf,Işığı buluncaya kadar ara; için aydınlandığında huzuru bulursun, der gibidir.
3.Eserin Yapısı
3.1.Dış Yapı
3.1.1.Hikâye “yazar-anlatıcı” tarafından “tekil bakış açısı” ile anlatılmaktadır. 1930’da Fransa’ya giden ve orada yaklaşık üç yıl kalan Sait Faik, dönüş yolunda Tadla vapurundaki izlenimlerini, hatıra tadında anlatmaktadır.
3.1.2.Sait Faik, “durum hikâyesi” veya “Çehov tarzı” da denilen “modern hikâye” tarzını uygulamıştır. Olayların ayrıntısını vermek yerine uzaktan hatırlatılan olayların doğurduğu izlenimlerin öne çıkarılması bu yüzdendir.
3.1.3.Hikâye Çehov tarzına uygun olarak, kısadır; bu yüzden esaslı bir “seçme”ye gidilmiştir.
3.2.İç Yapı
3.2.1.Olay Örgüsü
Bu hikâyede “örgü” meydana getirecek bir olay yoktur. Farklı birkaç olay daha çok davranış biçimi şeklinde- uzaktan uzağa anlatılmıştır. Yazar, kahramanın (kendisinin) yolculuk boyunca şahidi olduğu haller karşısındaki tavır düşüncelerini sezdirmekle yetinmiştir.
3.2.2.Şahıs Kadrosu
Bu hikâyede ana kahraman “ben”dir. “Ben”in şahitlik ettiği bazı olay ve durumların kahramanları olarak, bir delikanlıya âşık olan genç kız, “sınıf arkadaşım” dediği küçük kız, onu teselli eden papaz, Korsikalı kadınlar, metrdotel, gemiciler ve yolcular sayılabilir. Bunların hiçbiri öne çıkarılmamıştır. Hepsi de kahramanın geriye dönüşlerle hatırladıklarını somutlaştırmak amacıyla hikâyeye konulmuş gibidirler.
3.2.3.Mekân
“Bir Vapur” hikâyesi, Tadla vapurunda geçmektedir. Marsilya-Pire arasında gerçekleşen deniz yolculuğu söz konusu olduğuna göre, hikâyedeki geniş mekân da Akdeniz’dir; fakat geniş mekâna dair herhangi bir değerlendirme yoktur. Kahramanın kendi içine dönüşünü ifade ederken değinilen geniş ve bol yıldızlı gökyüzü ise hikâyenin mekânıyla doğrudan ilişkilendirilmemiştir.
3.2.4.Zaman
3.2.4.1.Gerçek Zaman
Hikâyenin gerçek zamanı (nesnel zaman, kozmik zaman, tarihsel zaman da denilmektedir) 1930’lu yıllara, yani Cumhuriyet’in ilk yıllarına denk gelmektedir. Bunu, yazarın Fransa’ya gidip geldiği zamanı tesbit edebildiğimiz için belirleyebiliyoruz. Eserde herhangi bir ip ucu mevcut değildir.
3.2.4.2.Vak’a Zamanı
Yazar, “Dün ona, Galata rıhtımında rastladım.” cümlesiyle, vak’a zamanına ait ilk ip ucunu vermiştir. Ayrıca, “Marsilya limanından kalkıp Pire’ye gelinceye kadar geçen beş gün zarfında…” cümlesi de vak’a zamanının sınırlarını net olarak çizmektedir.
Yazar, Tadla vapurunu görmesinin ardından “dün”ü bir tarafa bırakarak geçmiş yıllara gitmekte ve hatırladıklarını –sırasıyla- hikâye etmektedir.
3.2.4.3.Anlatma Zamanı
Yazar, rıhtımda Tadla vapurunu gördüğünün ertesi günü hikâyeyi anlatmaya başlamıştır. Anlatma zamanının sınırlarına dair herhangi bir belirti yoktur.
Hikâye 1934 yılında yayımlandığına göre, gerçek zaman ile vak’a zamanı ve anlatma zamanı birbirine hayli yakındır.
4.Dil ve Anlatım Tarzları
4.1.Kelime Hazinesi
Hikâyenin dili sadedir. Köken bakımından yabancı olan kelimeler çok fazla değildir, okuyucunun bilemeyebileceği kelimeazdır. Bu da yazarın yaklaşık 70 yıl önceki duruma göre hayli sade bir sanat dili tercihinde bulunduğunu gösteriyor.
4.2.Cümle Yapısı
Yazarın 2 kelimeden 35 kelimeye kadar değişen uzunluklarda cümle kullandığı görülmektedir. Cümle başına ortalama 10 kelime düşmektedir. Buradan hareketle yazarın genelde kısa cümle kullandığını söyleyebiliriz.
4.3.Anlatım Tekniği
Yazar bu hikâyede “geriye dönüş tekniği”ni kullanmıştır. Olaylar ana hatlarıyla hatırlanmakta ve en ilgi çekici olanları seçilerek sunulmaktadır:
Anlatıcı, önce Galata rıhtımında gördüğü rıhtımında gördüğü vapurun Fransa’da eğitim görmüş Türk gençleri için ne ifade ettiğini belirttikten sonra, asıl söylemek istediklerini söylemek üzere yolculuk zamanına gidiyor. Olayın esas kahramanı olarak, olup bitenleri (hal ve hareketleri) kendi bakış açısından anlatıyor.
5.Üslûbu
Sait Faik’in hikâye uslûbunun ana karakteri hareketli ve sade oluşudur. Birçok hikâyesindeki şâirâne söyleyişe rağmen bu sadeliğin bütün hikâyeler için geçerli olduğunu söylemek yanlış olmaz. Gittikçe tahkiyeden uzaklaşıp deneme deneme üslûbuna yönelen yazar, Bir Vapur hikâyesinde, bu yönelişin henüz başlarındadır.
Yazar, “Hepsi bir değil mi? Diyordum. Karanlık gecede hepsi, hepimiz bir değil miyiz? Yalnız kadın ve erkek olsun. Gözlerini kapa, tahayyül et.” örneğinde görüldüğü gibi, son derece ritmik bir anlatım tutturmuştur. Sıkça kullanılan soru cümleleri bir yandan merak unsurunu arttırmış, bir yandan da monotonluğu önlemiştir.
“Çelik ve demir vücuduyla hassa bir sporcu” (vapur), “Parnas dağının güneşle altınlı ve karlı ebedî zirvesi”, “Kahpe Marsilya”, “rüya kadar güzel çocuklar”, “ince duman vücut” (vapurda tanıştığı genç kızın vücudu), “zevk en uçucu şeydir”, “müsterih bir çocuk uykusu” ve benzeri ifadeler, yazarın, şiire has yan anlamlar kullanmayı ilk hikâyelerinden itibaren sevdiğini ortaya koymaktadır.
Kolay yazılmış izlenimi vermesine rağmen, yazarın üslûbunda dağınıklık, kekrelik ve basitlik yoktur.