Kendinden kaçan insan ve toplumlar vardır. Bizim kendimizden kaçma serüvenimiz oldukça eskidir. Niçin kendinden kaçar toplumlar? Genellikle, yenilgilerden sonra olur. Toplumsal bir yenilgi aldığınız zaman, sizi kültürel şoka itenlerin düdüğünü çalmaya başlarsınız. Buna mağlubiyet ideolojisi der Mehmet Doğan. Yenilgi şokundan sonra; giyim kuşamda, evde barkta,yazı çizide, mimaride, eğitimde kaçışlar başlar. Araftaki toplumda bu kaçışlara maruz kalır. Yani tepeden aşağı gelen bir kültürel şok vardır. Bunalım toplumlarındaki bu şoklar, sonrasında da sürerse mesele büyür. Bugün yaşadıklarımız tam budur. Tam bir kendinden uzaklaşma halindeyiz.
Eğitimde kendinden kaçış sürüyor.Düzgün bir milli eğitim felsefesi oluşturamadık. Batılılaşmanın dayattığı pozitif ve seküler eğitim felsefesiyle yabancılaşma sürecimiz devam ediyor.Çocuğun adını melisa koyan bir öğretmen, nasıl bir kimlikle eğitim verecek.Okulunda mescidi yeni görmüş bir müdür, irfan eğitimine ancak başlamış olur!Kendinden kaçan velinin, otistik çocuğa olan tahammülsüzlüğü faşizan bir ayrımcılıktır.İrfan ordusu diye kutsadığımız öğretmenlik mesleğimizin, merhamet eğitiminden geçmediğine şahit oluyoruz.Vicdan, sabır, merhamet ocağında yetişen bir talebe nesli istiyoruz.Birbirine acımasızca saldıran, arkadaşını yerlerde sürükleyen bir nesil, nasıl yükselen bir ahlaka sahip olacaktır?
Kendinden kaçmanın epey yükseldiği bir alan da, yedinci sanat dediğimiz sinemadır. Dün çapsız coni dizilerine kızarken, bugün kendi kırma dizilerimize maruz kalıyoruz.Amerikan, Kore, İspanyol, Japon senaryolarıyla, ancak melez bir sinema oluşturursunuz.Cinayet makinesi tipler, herkese sarkan arsızlar, topluma rol model olamaz.Tam bir cinnet halindeyiz.Eğitim yoluyla kendinden kaçan toplum bireyleri, sinemanın ağır bombardımanı altında, insanımızı aileden uzaklaştırır hale geldi.Yalnız yaşamak ve evden uzaklaşmak, milli kültürün neresinde vardır?Salgında bile geniş aile olduğumuz için sağlamdayız.Yaşlılar kendine haline kalsaydı, durumumuz nice olurdu? Yabancı ellerde, huzurevleri cenaze ötenazi evlerine dönmedi mi? Yaşlılar ölüm sırasına konulmadı mı? Diziler hala insanın tek yaşamasına gönderme yapıyor. Bu kültürel bir saldırıdır.
Tanzimat, kendinden kaçma halimizin miladıdır.Gotik, protest, opera vb. derken, türküdeki ince ruh halini unuttuk. Derdi olmayanın, davası olmaz der, eskiler. Toplumun derdi, iyilik, merhamet, ahlak ve diğerkamlık olmalıydı. Müesseselerle başlayan batılılaşma süreci, bizi bugünlere kadar getirdi!Yunus, Mevlana, Baki kaderine terkedilirken; Gog, Einstein,Vagner baştacı edildi.Çeviriyle sağlanan batılılaşma, bizim için zindana dönüştü.Osmancık Kuruluş, Diriliş gibi diziler bir tarafta; diğer tarafta; Fatmagül’ün Suçu Ne, Yasak Elma tarzı yapımlar!Bu ikiricikli yapı, halkı da etkiledi.Kültürel şokumuz hızlandı. Bir yanda varolma meselesi, bir yanda batının paramiliter gönüllü kimliksiz adamları. Bakalım hangisi tarihe kalacak.Salgın sürecindeki batı, zihinsel olarak çökmesine rağmen, içimizdeki batı’k enteller güzellemeye devam ediyor. Kazanan yerli ve milli düşünce olsun derim. Çünkü kaderimiz olan coğrafya, biri batıdan da ayırmıyor!Ne yapalım, gerçek bu.
Toplumsal kültürümüze içerden de saldırı var. Kendinden kaçan milletimiz, sadece dışarıdan bir saldırıya maruz kalmıyor.Alman,Amerikan yapımı sivil kuruluşlar ve onların içerdeki payandaları, toplumun sinir uçlarına vurarak, bizi sürekli savunmada ve ezik bir halde tutuyorlar. Bu da insanımızı geriletiyor.İlericilik adı altında dayatılan gerici tutumlar, yığınları yabancılaşmaya ve kendinden uzaklaşmaya yöneltiyor. Milli unsurlar, sürekli ateş altında tutuluyor. Batının paralı askeri yazar-çizer tayfası, sürekli halka söverek para ve şehvet gücü kazanıyor.Olan da halka oluyor.Kutuplaştırdıkları kesimleri, salya sümük yerli unsurlara karşı cepheye sürüyorlar.Magazin düzeyinde yazılar,sürekli yalan yayan siteler, görsel fetişizm, sosyal medya bombardımanı, yığınları etkiliyor.Dayatılan yaşamlar, yalnız yaşama istekleri, komün tarzı birliktelikler, sıradan bir tutuma dönüştü.Dur diyecek bir yasa da yok.Acilen internet yasası çıkarılmalıdır. Çöpten beslenenlerin, çöpten fikirlerinden kurtulmak lazım. Salgın haline dönüşen vebalı düşüncelere karşı, devleti ve milleti korumalıyız.Salgının adı korona değil, zihinsel koronalardır.
Toplumsal yabancılaşma ve kaçışın bir ayağı da aile oldu.Ataerkil, çekirdek derken, birden tekil yaşamlara geçtik.Oğulun babadan, babanın kızdan haberi yok.Toplumsal yabanccılaşma, en çok da varoşları vurdu!Kendin uzak eğitimden bile nasiplenemeyen kesimler, toplumun başına bela oldu.Kişiliksiz, kimliksiz, taklitçi, kör bir fert tipi revaçta.Kafasından, traşından tanınan bu tipler, millete saldırı halindeler.Üç kelime bilmeyen, telefon kafalı psikopatlar toplumu teslim aldı!Kendine yabancılaşan, kendinden kaçan batı(k) kafalı tiplerin oy depoları bu lümpenlerdir.Çünkü kıblesiz yığınlar, batıya her zaman malzemedir.Değersiz tiplerdir bunlar.Aydın çevreler, iktidar ya da muktedirler, dilerim bunu anlarlar.İktidar sorumluluğu olmayan, sadece yığınla hareket eden bu yapılar, devletleri bile yıkabilirler.Gençler size oy vermiyor diye övünen muhalifler de, dayandıkları yapının karton olduğunu bilsinler!Dayaşkan oldukları tipler, malayani yığınlar.Bunlardan kimseye hayır gelmez.Bade Harül Basra olmadan;kendini arayan, suyu arayan nesiller yetiştirmek dileğiyle.
isa çolaker