Yaşamanın sanat olduğuna inananlardanım.Yaşam sanatı ayrı bir başlıktır.Dünyaya her gelen de yaşamamaktadır.Yaşamın sanat olduğunu anlamak için,eski sufilerin ve evliyaların hayatına bakmak da yeterlidir.Hayatı ıskalayanlar,yaşamanın sanat olduğunu bilmeyenlerdir.Dolu bir yaşamın ilkeleri ve doğruları vardır.Hiç bir yaşam ilkesiz ya da üslupsuz olmuyor.Yaşamanın sanat olduğunu keşfedenler,mizan ve ölçü üzerine yaşayanlardır.Serseri yaşamlardan sanat ve insanca bir duruş çıkmaz.Yaşamanın sanat olduğunu anlamak için,kendi yolumuza fener olacak ilkelerimiz ve o ilkeleri yaşama geçirecek duruşlarımız olacaktır.
Yaşamı sanatsal kılacak değerlerimizin başında,insanın düzgün bir varlık olması gelir.Düzgün insan,hayatı prensiplerle yaşayan insandır.Dün dündür,bugün bugündür ilkesinden ancak kapitalist bir eyyamcılık çıkar.Düzgün insan,yaşamında ilke ve değerleri önceleyen insandır.Gerektiğinde hayır diyebilme cesaretini gösteren,herkese periyodik evet demeyen insandır.Herkese ve herşeye evet diyen insan,duruşu olamayan zayıf insandır.Ahlakı yaşamın merkezine aldığınız zaman,yaşama sanatının ince ve kurallı yoluna girmiş olursunuz.Kutsalı olmayanın düzgün yaşama sanatı zora girer.Kutsalımız olan, tecrübi ve denenmiş olandır.İttifakla anlaşılmayan değerler,sizi yalnız bırakır.Yolda bırakır.Kutsal da toplumsal ittifak ve sözleşme vardır.İnce bir yaşam çizgisi için,etik ve ahlaki olana özen göstermeliyiz.
Yaşama sanatının önemli bir ayağı da,yaşamı ıskalamamaktır.Size emanet edilen vücutla çok güzel ve anlaşılır işler yapmanız mümkündür.Sevmek,ibadet,spor,yazma,konuşma,yemek bunlara dahil işlerdir.Siz yaşamı ciddiye almak ve gelişmek isterseniz,bunların epey bir kısmını atlamayınız.Aşağıdaki şiiri anlamayan zata ne demeli:” Rast geldim yâre bir nahl-ı revân olmuş gelir / Serde gül destinde gül ceybinde gül dâmende gül”Yolda rast geldiği sevgili başında, elinde, cebinde, eteğinde güller ile, yürüyen bir gülfidanı olmuş, şaire doğru gelmektedir.Fasih Dede’nin güzel dizelerini anlamayan adam,yaşamın sevgi tarafını atlamış olmaz mı?Güller içinde yatasın Fasih Dede.Modern insan,hobisi ve ilgileri olan insandır.Sadece yeme-içme eksenindeki bir yaşam eksiktir.
İnsan,yaşamın iki ana aksı olduğunu idrak etmeli:Dünya ve ahiret.Bir birinin zıttı olmayan iki dünya,bizim meşveret alanımızdır.Ahiret için dünyadan,dünya için ahiretten vazgeçemeyiz.Ahiretin tarlası olan dünya,sürgit bir yer değildir.Sonlu ve seçemediğimiz bir alandır.Seçemediğimiz dünya gerçeğini abartmaya da gerek yok.Dünyada yaşayacağız,ahirete azık hazırlayacağız.Olay budur.Trecihini dünyadan yana kullanırsan,ahireti ve hesap gününü atlarsın.Bu da seni mutlu etmez.Ben Allahı dünya için sevmedim diyen Terzi Baba haklıdır.Allah varlık nedenimizdir.Varlığı inkar etmek,kendini ve öteki alemi yok saymaktır. Şu mısraları ise varlığın sırrına, ancak türlü meşakkatten sonra evreni bir bütün halinde kavrayarak varan biri söyleyebilir:”Berk ü bârından biz el çektik bu fânî gülşenin/Meyve-i maksûd ister olsun ister olmasın.”Diyor ki Fasih Dede, biz bu fani dünyanın yüklerinden elimizi eteğimizi çektik. Bundan sonra gayemiz ister gerçekleşsin ister gerçekleşmesin, ne fark eder ki?Ahireti olmayanın,dünyası zaten zordur.
Hayatı dingin ve zarif kavrayanlar,hayatın kurmaca olduğunu iyi anlayanlardır.Hayat keyfiliğe ve nadanlığa müsaade etmez.Çünkü seçemediğiniz bir hayatın öznesi olmak varken,niye nesnesi olalım ki?Madde ve şürekası için hayatı zindan etmeye gerek yok.Yaşamın merkezine para ve maddi unsurları aldığınız zaman, zaten mesele başlamıştır.Çal çırp yaşa!Bu iyi bir felsefe değildir.Günlük yaşayan insan,dünyada huzur beklemesin.Öte fikri ve adalet duygusuyla hareket eden insan,kendi kulvarında başaralı ve dingin insandır.Her şey para da değildir.Paranın sıradan bir araç olduğunu unutmamak lazım.Para etkendir,belirleyici olan insan ve insanlıktır.Dünyayı yaşanamaz kılan da bu ikircikli maddi kafamızdır.Aşk mı paramı diye soran birey,mücadeleyi baştan kaybetmiştir.Tabii ki aşk ama,nerde?
Hayatı iyi kavramının ileri bir şartı da,çalışmak ve düzgün işler yapmaktır.Çalışmadığınız,tembellik yaptığınız her an,millete ve ferde çıkarılan bir faturadır.Üstad Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ı, sosyal bir mesele olan çalışmak üzerine inşa edilmiş desek yeridir.Çalışmanın dünya yaşamındaki yerini anlamak için,çevremizdeki Avrupa ülkelerine bakmak yeterlidir.Çalışmayı ibadet sayan bir İslam’ın mensupları olarak,onun hayatımıza katacağı maddi ve manevi sonuçları geçmeyelim.Ne diyor Akif:”Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun,/Onun hesâbına bir çok hurâfe uydurdun!/Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya,/Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!/…/Sarılmadan en ufak bir işinde esbâba,/Muvaffakiyete imkân bulur musun acaba?/Hamâkatin aşıyor hadd-i i’tidâli, yeter!/Ekilmeden biçilen tarla nerde var? Göster!/“Kader” senin dediğin yolda, şer’a bühtândır,/Tevekkülün, hele hüsrân içinde hüsrândır.”Akif’e göre mesele; ahirete yönelip, dünyayı hiçe sayma, ikincisi kader inancının yanlış yorumu, üçüncüsü ise tevekkülü amacından saptırmadır.Ona göre bu üç hususta dinin yanlış anlaşılmasının bir ürünüdür.Akif sanki bugünkü üretmeyen müslümanlığımızı ve tembelliğimizi anlatmış!Ne kadar güncel bir şiir.Çalışmayı,üretmeyi önceleyen bir yaşamınız olsun.Yaşama sanatını becerenlere selam olsun.
isa çolaker