Son Haberler
Anasayfa / yazılarım / YOLCU YOLUNDA GEREK

YOLCU YOLUNDA GEREK

Pocket
Bookmark this on Google Bookmarks

 

                Yol fikri edebi bir meseledir. Yoldaş, haldaş olmak bir tutumdur. Edebiyatçılar yol fikrine uzak insanlar olmamışlardır. Yol üzerine onlarca deyim, atasözümüz vardır. Yolsuz olmak, yolu izi kaybetmek, yoldan çıkmak gibi. Yol, düzen ve intizam  gerektiren bir yapının adıdır. Kompozisyon da, biraz yolda olmayı gerektirir. Çünkü içinde düzen ve intizam barındırır. Yol fikri gitmeyi ve bulmayı da hatırlatır. Şair ya da yazarın yol düşüncesi, biraz da arayıştır. Ortalama her şair  ve yazarın bir yol düşüncesi vardır  Sözgelimi Seyyid Kutup’un Yoldaki İşaretler eseri gibi. Mevzumuz bu değil. Konumuz şairlerimizin yola ve yolcuya yükledikleri anlam dünyasıdır.

Yalnızlığı ve yolculuğu eşitleyen Orhan Veli, ne güzel söylemiştir: “Ne var ki yolculukta/ Her sefer ağlatır beni/ Ben ki yalnızım bu dünyada.” Dünyadaki yalnızlığımız, bir yolcunun tekil seyahatine benzer. İkisi de geçici ve esrarengizdir. Seyahatler içindeki tehlikeli bir yalnızlık barındırır. Yanınıza kim oturacak, yol nasıldır, sizi kim karşılayacak soruları, yalnız adamın soruları değil midir? Sizin  yalnızlığınızı ancak bir yoldaş alır. O da yolculukta zor! Artık hiçbir yolcu, diğeriyle konuşmuyor.Güven yok. İnsan teki yalnız.Yola çıkan, sefer eyleyen şair biraz da bunu anlatıyor. İnsan dünyada yalnız ve garip değil mi? Her birimiz sosyal yalnız değil miyiz? Belki de şair buna gönderme yapıyor!

Ahmet Haşim yalnızlığı diyebileceğimiz bir yalnızlık da var.Tamamen akşama sürüklenmiş bir yalnızlık. Soğuk, sessiz, bir o kadar da derin bir yalnızlıktan bahsediyorum.” Yollar/ Ki gider kimsesiz, tehi ebedi/ Yollar/ Hep birer hatt-ı pür sükut oldu/ Akşamın sine-i girdabında.” Diyen şair, sanki yolların yalnızlık icat eden bir yapısı olduğunu anlatmak ister. Bu sembolist metin, yolların ve yılların içiçeliğini en iyi anlatan parçadır. Yol fikri, içinde bir yalnızlık ve sessizlik barındırır. Yolun sonu biraz da, sükut değil midir? Ölüm ebediliğin adı değil midir? Doğduktan sonra, ölümü ve yaşamayı kabullenmiş olmuyor muyuz? Yol ve yolcu biraz da tehlikeli bir mecrayı anlatır. Kader de bir yolculuktur.

Rüya Bu Ya şiirinde Attila İlhan, hayallerimizin yolculuğunu anlatır. Her rüyanın ve hüznün, anlatılamaz ve bir o kadar da  sahici bir yolculuğu vardır.Şiir bunu anlatır:” anlaşılmayacak şey mi ağır yorgunluğunuz/hanidir başkasının hayallerinde yaşıyorsunuz/kolay değil bir hayalden öbürüne yetişmek”sevgilinin bir yaşamdan diğerine seyahatine ağır yolculuk diyen şair, haksız değildir. Zordur ertelenmez birliktelikler, yorar insanı dalda dala götüren sevgiler. Başkasının hayallerinde gezen sevgiliyi anlatmak ne zordur. Hayalller zincirinde halka olmak, seen birisi içinde ağır bir gezinti halidir. Bu günlük yaşam da bile vardır. Ayrıldığınız birini, başka bir insanla görmek, bu  halın adı konulmamış yüküdür. Çok da ağır bir ruh haline yolculuktur. Böyle bir yolculuğun çilekeşi olmak zordur.Örnekleri de çoktur.

Yolculuğumuzun bir şekli de, dünyadan ebedi yurda yağacağımız varoluşsal halimizdir. Yani doğumdan başlayarak kabullendiğimiz ezeli yolculuktur. Merhum Abdurrahim Karakoç, Yolcculuk adlı şiirinde şöyle söyler:” Aylar tepe, yıllar dağ zincirleri/ Zirveler aşarsın haberin olmaz./ Dur-durak bilmeden doğuştan beri/Mezara koşarsın haberin olmaz.” Ayları tepeye, yılları da dağa benzeten şair, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığımızı anlatır. Tepe  ve dağları aşan insan, düzovada zamana yenilmez mi? Koştuğu yerin de  mezar olduğu hakikatini bilerek yaşayan ademoğlu, ne zor bir seyahate talip olmuştur. Adem olmak biraz da bu yolculuğu inanılır kılmaktır. Başlangıcı iyi yapan fertler, bazen hayatın finalini kaçırabilmektedir. Acaba kaçırdığımız yaşamlar nelerdir, neleri ıskaladık, boşverdiklerimiz bizi zora sokar mı, bu sorular hayatımızı manalı kılar?

Halden hale girdiğimiz yaşamda, yol ve yolculuk nasıl olmalıdır sorusu kafamızı kurcalaken, bir başka şair bakış açımıza  rek katar. Necip Fazıl Kısakürek, en fazla yolcu e yol metaforu kullanan şairlerimizdendir. Çok da soyut ve derin bir yol fikri olan usta, bakalım neler söyler:” Yolculuk, her zaman düşündüm onu;/İçimde bu azgın davet ne demek?/Oraya, nemdeyse güneşin sonu,/Uçmak, kayıp gitmek, kaçıp dönmemek.” Yolculuk adlı şiirinde şair, yolculuğu dönülmez akşamın ufkunda görür. Belki de böylesi yolculuk, daha kıdemli e o kadar da derindir. Ne bilelim? Gidenin gelmediği bir alemdeyiz. Güneşin sonu olan alem neresidir? Azgın davetle yola çıkan kimdir? Yolculuk fikrini e seyahati seçen birisi olarak, her mesafenin sonlu olduğunu bilirim. Biraz da kaderciyimdir. Kendimi yola ve beraber yola çıktığımız yoldaşlara teslim ederim. Acaba insanımız, yol ve dava fikrini mi unuttu. Günlük yaşamak yolculuk mudur? Çoğalttımız sorular biz bağlamaktadır.

Biz yol ve yolculuğu  tekrar hatırlarsak, yolun sadece asfalt olmadığı fikrini bilirsek, yoldaşlığın ne olduğunu da iyi anlarız diye düşünüyorum. Değişimi ve yolunda sabitkadem olmayı anlatan bir Cahit Koytak şiiriyle sonlandıralım:” her çağda başkayım, her yerde başka,/her birinizde başka başkayım; /ama hiç değişmedim,/kep kendimdeyim, hep kendi evimde.” Evet; ben de, ben de.

isa çolaker

 

 

Hakkında admin

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*