Arkadaşım Nedim Çeker’i,Ekim 2008’de kaybettik.Nur içinde yatsın.Amasya’nın yetiştirdiği önemli bir değer olan Çeker,yaşamıyla örnek bir insandı.Öğrenim hayatına Amasya İmam Hatip Lisesinde başlayan Çeker,eğitimci bir öğretmen babanın evladıydı.Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu olan Çeker,Edebiyatta da ‘Erzurum Ekolü’diye bilinen gurubun temsilcilerindendir.Sınıf arkadaşları:Mehmet Aslan,İlhan Genç,Kadir Atlansoy,Ömer Celep,Rıdvan Canım,Ali Haydar Haksal’dır.Sırasıyla, Amasya Atatürk Lisesi,Kadıköy Maarif Koleji,İBB’de çalışan arkadaşımız, sıkı bir İslamcı dava adamıydı.Yazları Amasya’ya gelirdi.Bir arkadaş ortamında tanıştığımız Çeker’in çok sıkı bir dost olduğunu o zaman anlamıştım.
Nedim Çeker arkadaşımızı bir vefa panelinde anmak çok güzel oldu.Mehmet Aslan,İlhan Genç,Rıdvan Canım,İskender Pala gibi sınıf arkadaşlarıyla birlikte Saraydüzü Kışlasında onu anmak çok özel oldu.Necip Fazıl’a olan ilgisini bildiğimiz Çeker’i, üstatla ilişkilendirerek anlamak ve anmak da güzel oldu.Üniversite öğrencileri,halk,bürokrasi çevrelerinin ilgi gösterdiği gece;tam bir anma ve vefa gecesi oldu.Amasya Belediyesi Kültür Müdürlüğü öncülüğünde,çok mutena bir organizasyon gerçekleşti.Günler öncesinden yapılan duyurularla, seyircinin haklı ilgisine mazhar olan program, katılımcıların kaliteli katkılarıyla tam bir seminer söyleşi havasında geçti.
Panel yöneticisi abimiz Mehmet Aslan Hoca,Çeker’in Amasya İHL’den arkadaşıydı.Veciz hatıralarıyla süslediği konuşmasını,ara ara yaptığı sunumlarla sürdürdü.Borabay pikniğinde aldığı konuşalım fikrini, tam saha pres uygulamaya geçirdi.Ağzına ve gönlüne sağlık Hocam.Şahsım ilk konuşmayı yaptı.Nedim Çeker’in İstiklal Mahkemeleri ve Zabıtları adlı basılı tek eserini tanıttım.Büyük Doğuyla kuruduğu manevi ilişkisini anlatarak;üstadın evlerini ziyaretini ve anılarını yad ettim.Nedim Çeker’in Mavera’daki iki yazısından biri olan,’Selam Sana Rahmet Sana’ adlı önemli yazısını yorumladım.Rahmetli arkadaşım Çeker,Mavera ekolünün içinden gelen bir kişilikti.Erdem Bayezit,Rasim ve Alaeddin Özdenören,Başbakan Ahmet Davutoğlu,Hicabi Kırlangıç,Ali Haydar Haksal onun yakın yazı dostları ve arkadaşı olmuştur.
Panelin devamında, sırasıyla İlhan Genç Hoca söz aldı.İlhan Bey,Nedim Çeker’in üstada olan ilgisinden hareketle,harika bir Necip Fazıl sunumu yaptı.Çeker’le olan anekdotları paylaştı.Esprili ve nezih bir konuşma yaptı.Sınıf arkadaşı Rıdvan Canım Hoca da,TYB sayfasındaki ‘Nedim’e Dair’ adlı veciz yazısını paylaştı.Nedim Çeker arkadaşımızın ilgi ve hasletlerinden bahseden Hoca, onun hatıralarını epey bir duygulu anlatmayı başardı.Son olarak söz alan İskender Pala Bey de;Kültür ve Medeniyet ilişkisini anlattığı uzun bir konuşma yaptı.İBB’den iş arkadaşı olan Çeker’le yaşadıklarını kısaca anlattı.Sn. Pala’nın konuşmasıyla sonlanan panel, tam bir ahde vefa programı oldu.
Ahmet Nedim Çeker’i anmak vesilesiyle bir araya gelen İmam Hatip Liseli ve üniversiteli arkadaşlarını konuk etmesi vesilesiyle; Belediye Başkanımız Cafer Özdemir’e,kardeşimiz Akif Çeker ve oğlu Necip Fazıl’a hasseten teşekkür ederiz.Panelin yürütücüsü ve organizatörü Mehmet Aslan Hoca’ya ayrı bir teşekkür olsun.Şahsımı hatıralarına ortak eden değerli arkadaşlara da ayrı bir teşekkür olsun.Bir başka Ahmet Nedim Çeker anmasında buluşmak isterim.Yazımı, Rahmetli dostum Ahmet Nedim Çeker’in ‘Selam Sana,Rahmet Sana’ adlı anı yazısından ilginç ve oldukça taze bir hatıra parçasıyla bitireyim.Buyurun Necip Fazıl’lı bir hatıra anına:” Üstad, Amasya’da idi, üstelik evimizde, yemekteydi.Akşama tıklım tıklım dolu, kocaman bir salonda konferans veriyordu Osmanlının Amasya’sına. Rabbim, o ne güzel hitab, o ne muhteşem topluluktu. Zaman gecenin yarısını çoktan aştığı halde insan O’na konuştuklarına doyamıyordu. Kimse bu gecenin bitmesini istemiyordu, O bile üzgün:
-Gece tükendi, kelam bitmedi… dedi. Kanatlanıp uçacaktı sanki, uçup gidiverecekti elimizden sandım. O korkuyla, o coşkuyla, o heyecanla bağırıverdim birden:
Devam et Üstad’ım ne olur devam et: sabah’a sabahlara kadar…
Rabbim, ne muhteşem sessizlikti o an. Sanki bütün dünya kaybolmuş sanki bir O, bir ben kalmıştık ortada. Kalktı yerinden üstadım, yürüdü, ellerini uzattı bana doğru, titrek bir sesle – sabaha kadar, dedi. Evet sabaha kadar.. diye sürdürdü konuşmasını. Yeşilırmak taşacaktır. Anadolu yeşeriyor, bereketleniyor, meyveye duruyor; su vermek lazım… Yeşilırmak taşacaktır. Yıl 1968’di ve ben, bir çocuk önce büyük doğulardan ve peşinden en anlamlı, en şerefli hediyesi bu, bana- 1001 Çerçeveler’den okuyordum, yeşeriyor, filizleniyor, mutlanıyordum bir kez daha:
”… Bir çocuk haykırdı, oradan: Devam Üstad’ım, devam.. Sabaha kadar, evet sabaha kadar…
Sabaha kadar, evet sabaha kadar uyuyamadık Üstad’ım, o gece.
Seni toprağa verdiğimiz o ilk gecede, sana selam, sana salat, sana dua yolladık, acizane. Sen gerçek mekanında ağırlanırken, cenazeni uğurlamaya koşan bizler ilk o gece duyduk, sensizliğin acısını, yanlışlığını hücrelerimizde…Ağladık, ağlayabildik sadece. Sen uzaklarda, çok uzaklarda, erişilemeyecek denli yücelerdeydin.”(Mavera Dergisi,1986/112.sayı.)Nur içinde yat arkadaşım,vefa semt adı değilmiş!Fatihalar olsun.