Son Haberler
Anasayfa / yazılarım / HEYKEL HİKAYESİNDEN MÜLHEM

HEYKEL HİKAYESİNDEN MÜLHEM

Pocket
Bookmark this on Google Bookmarks

                                                                 

               Haldun Taner’in Kızıl Saçlı Amazon adlı hikâye kitabında, Heykel adlı bir öyküsü vardır. Öykü; bir şahsın evine bir heykel yaptırma serüvenini anlatır. İBB’ ye başvuran kahramanımızın heykel izni alamama mücadelesi ironik olarak anlatılır. Yazara göre de mesele modernleşememedir. Haldun Taner de heykeli kısmi olarak parçalamayı göze alır. Çünkü dönemin İBB’sine güvenmemektedir. Sonunda heykele de izin çıkmaz. İktidar izin vermemiştir yani. Öykü de niçin müphemiyetiyle biter? Bizim modernlerin heykel mücadelesi biraz böyle akimdir.

Batılılaşmayı heykelcilik gören toptancı bir kesim var. Büst, kafa, kaide, anıt vb. heykelcikleri tekrar tekrar yaparak ilerleme sağlayacağını düşünen bir heykelist topluluk var. Bunu da toplumun kafasına vura vura yapmaya çalışıyorlar. Sonrasında da israf edebiyatı yapmazlar mı? Heykel bir plastik sanattır. Önemli ve bir o kadar da kadim bir sanattır. Bir ucu peygamber dönemine kadar da uzanır. Toplumu heykelle sınamak da neyin kafası? Kim heykelle yol almış ki? Sanatlardan bir sanat, eserlerden bir eserle kayıtlıyız. Başka sanat bilmez misiniz? “Sanat Allahı aramaktır, gerisi çelik çomak oynamaktır “ diyen Sultan’ üş Şuara Necip Fazıl Kısakürek haksız mıdır, siz başka sanatlara da odaklanmaz mısınız? Yoksa bura bir ihale ve besleme kapısı mı?

Şehirlerin kahir ekseriyeti sosyal belediyecilik yapan  kesimde değil mi? Bunu anlıyorum. Siz sadece heykel mi yaparsınız? Fen işleri, alt ve üst yapı işleri zor mu geliyor? Görünmeyen işlerle ilgilenmez misiniz? Sulama, tarım, okul, köprü, sosyal sorumluluk işleri çok mu zor? Heykelcik işleri para araklama vesilesi mi? Heykellerin birçoğu da poliüretan ya da sert plastik malzemeden yapılmadır. Ucuz ve bir o kadar da kötü malzemelerden yapılmaktadırlar. Bronz malzeme oldukça azdır. Birçok heykelcik de sanat fukarası bir yapıdadır. Heykelin ideolojik bir arka planı var mıdır? Halkın kafasına heykelle vurmak da nedir? İşeyen adam, nü heykelcikleri de ayrı bir tasavvur boşluğudur.

Heykelle terbiye edilmeye çalışılan ya da heykelle sınan halkımız, böylelikle ilerici mi olacaktır? Bu, neyin kafasıdır? Plastik sanatlar da edebiyat gibi görsel sanattır. İman da gerektirmez! Seversiniz olur biter. Sevmezseniz bir boşluk da olmaz. Kentin ihya veya inşasında heykelin nasıl bir ruhu vardır? Sadece heykelle şehir ruhu inşa edemezsiniz. Heykelin de modern şehirde bir yeri vardır, lakin belirleyici değildir. Petersburg’da, Londra’da, Paris’te heykelin epey bir anlamı da vardır. Oralarda Roma’dan beri heykelci bir yapı vardır. Türk yurdunun heykelle imtihanı yeni, bir o kadar da tazedir. Haldun Taner ustanın Heykel hikayesinde anlattığı gibi, abartılı Macar heykelleri bir şehri ve toplumu modern kılmaz. Bu iş zorlamayla da olmaz. Önce kültürü yaratılır, daha sonra da sanatla inşası gelir. Bugün yaşadığımız budur. Heykelin vasıfsız ve sıradan yapımı da sanata olan saygıyı öldürmektedir. Ortalık eksik ve sıradan heykelciklerle doludur. Özellikle muhafazakâr belediye heykelleri tam bir faciadır. Yaptığınız ya da yapacağınız heykellerin bir derinliği ve kompozisyonu olsun. Amasya Yavuz Selim Meydanındaki veya Samsun Cumhuriyet Meydanındaki Mustafa Kemal heykelleri bir sanat ifadesidir. Kompozisyonu güzel olan heykeller kalıcı ve bir o kadar da ihtişamlıdır.

Heykel sanatına edebiyatçı gözüyle bakmakta yarar var. O bir nesnedir. Onu ideolojik bir özne haline getiremezsiniz. Buna gerek de yoktur. Sıradanlaşan sanat bir ezikliktir. Şimdi yaşadığımız budur. Türk şehir sanatında meydan, çeşme, köprü, ev olduğu gibi, bir de heykel olsun derseniz, batılılaşma kemale ermiş olmaz. İğreti bir kent inşa etmiş olursunuz. Necip Fazıl Kısakürek Heykel adlı şiirinde der ki: “Yıllar bir gözyaşı olup da kaymış/Bu eski heykelin yanaklarında” Usta, heykeli bir sevgili gibi düşünmüş, yıllanmış heykelin gözyaşı döktüğüne tanıklık etmek istemiştir. Heykel kalıcı bir tarihselliğin adıdır. İyi ve anlamlı yapılmak zorundadır. Heykel gibi adam derken de bunu düşünürüz. Heykel yanağından düşen bir gözyaşı bile sizi hüzünlü bir ortama itecektir. Biz sanatı böyle görürken, heykelin soğuk ve bronzdan yapısını bile atlarız. Cemal Süreya,  Üvercinka’da kadın güzelliğinden bahisle : “Hadi bir de bunlarla çağır gelsin aslan heykelleri/ Oldurmanın yıkmanın yeniden yapmanın aslan heykelleri/ Olduran yıkan yeniden yapan gözlerini seviyorum kaç kişi/  Bir senin gözlerin var zaten daha yok..” derken; kadın güzelliğini heykel çekiciliğiyle ve biraz da can yakıcı bir içtenlikle, şehvetle anlatır. Sanatın heykele sıcak bakışı budur.

Ben heykele sanat sıcaklığı ve helva gibi yemediğimiz samimiyetle bakıyorum. Heykel Aslanı anlatır ama aslan tasavvuruyla ilerler. Don Kişot heykeli de böyledir veya Hoca Nasrettin heykeli de. Biz heykelin esiri değil, onun düşündürdüklerinin talibiyiz. Hiçbir sanat, zorla veya icbar edilerek ilerleyemez. Bu edebiyat için de böyledir. Şevkle, zevkle, istekle, keyifle ilerleyen sanat bizimdir. Obje olan heykel de böyledir. Resmî ideolojinin heykel sevdasını bir de bu gözle anlamayı deneyelim. Haldun Taner ustanın Heykel öyküsünden buralara geldik. Mülhemi hikâye olanın sanatı böyle olur. Heykel duruşlu günleriniz olsun.

Hakkında admin

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*