Seyahatle gezinin aynı olduğunu düşünen birçok insan vardır. Seyahat başka, gezi başka bir şeydir. Kaliteli bir yaşamı olan bu nüansı bilir. İyi seyahat eden de bilmelidir. Seyahat, içinde gurbet ve ayrılık barındıran bir süreçtir. Gezi, ayarı düşük bir seyahattir. Seyahatin ne kadar dolu bir şey olduğunu uzun ayrılık yaşayanlar bilir. Gezi, daha kısa ve palyatif bir ayrılıktır. Mesela, Almancılar seyahat etmektedir. Otostop yapan da gezi yapmaktadır. Gezi anlık bir tattır. Gezi mi seyahat mı derseniz, seyahat derim. Seyyah oldum bu alemde gezerim diyen ozan, çok felsefi bir yer değişikliğinden kapı açmaktadır. Burada bir devamlılık ve dünyevi bir hal mevcuttur.
Mesela, Hac politik bir semahattır. Ayrı bir bilinç gerektirir. İçinde bir anlam ve mekân özelliği taşımaktadır. Bir arka planı ve politiği olan Hac, hiçbir zaman bir gezi olamayacaktır. Haccın politik koşulları da gezinin ne kadar basit olduğunu ortaya koyar. Seyahat içinde bir parça gezi de taşır. Her seyahat da ne idüğü belirsiz bir gezi değildir. Gençlerin üniversal Erasmus ve Mevlâna değişim programları da bir seyahattir. Yani seyahat amaçlı bir değişimdir. Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi’nin ehli tarik yolculuğu, sahabenin hadis toplama olayları birer seyahattir. Bu yolculukların hasbi bir yanı da vardır. Seyahatin görsel bir şöleni olmadığı gibi ayrıntılı bir tafsilatı da yoktur. Oysa gezi, tam bir iletişim şöleni ve ayrıntılı bir gözlem amacına matuftur. Bu da benim tespitlerim. Tüm bu ayrıntıları da bir okuma sonucu ve dil bilim mantığı dışında yapıyorum. Siz başka türlü de yorumlayabilirsiniz.
Gezi, görsel planı yüksek bir turdur. Gezi de başını alıp gidebileceğin gibi, rota da yapabilirsin. Video, film, foto vb. ayrıntılar gezinin ana malzemeleridir. Seyahatte öne çıkan bakış açısı ve yaşama iradesidir. Grup turları gezi olduğu gibi, bilimsel çalışma arayışları seyahattir. Uzay yolcuğu bir seyahattir. Grup gezilerinde tanışma da pek yoktur. Seyahatte; seyyah, tanımlar için uğraş verir. Gezideki rehber düşüncesi sizi sınırlar. Seyyahsa kendini tabiata ve yola, yolculuğa bırakır. Seyyah özgür, gezici sınırlıdır. Gezi, gözlemle sınırlıdır. Gezinin politik amacı da sınırlıdır. İnsan ve yer tanımak maksatlıdır. Sürgün bir edebiyatçı hicrete çıkmıştır, dolayısıyla bir parça seyahat etmektedir. Refik Halid Karay ya da Nazım Hikmet gibi. Dolayısıyla seyahat halindedirler. Eser üretir ve yazarlar. Oysa gezen adam, sınırsız bir özgürlük kullanımı halinde ve dar alan hareketiyle sınırlıdır. Dağcılar bir gezgindir. Çünkü kendini bir çevreyle sınırlamışlardır.
Gönül yolculuğu ya da aşk bir seyahattir. Ne diyor yazar: “Üç şeyden vazgeçmeyin: Bir yıldızlara bakmaktan, İki çalışmaktan, Üç bulduysanız Aşk’tan. Gezi ana daha yakındır. Seyahatse bir süreçtir. Bunu unutmayalım. Seyahat uzun süreli bir yolculuktur. “Gurbet benim içimde ben gurbette değilim” diyen şair; seyahate mi çıkmıştır yoksa gezi mi yapmaktadır. Bu deli sorular, ruhun yolculuna işaret etmektedir. Aşk politik bir yolculuktur dolayısıyla şair, seyahate çıkmıştır. Geziyle bu iş olmaz! Seyahatle geziyi daha fazla ayrıştıramıyorum. Modern insan gezi modundadır. Flört de bir gezidir. İbni Batuta, Evliya Çelebi tarzı seyyahlar artık yoktur.
Dünyamız bir seyahat için de küçülmüştür. İnternet, Sosyal Medya, Yapay Zekâ birer gezi aracıdır. İnsanın seyahat edecek moral gücü de azalmıştır. Gezemiyoruz diyenler aslında seyahat edemiyoruz demek isterler! Marko Polo, Kristof Kolomb sevmesem de seyyahtılar. Bu emperyal adamlar bile kapitalizm için geziyorlardı. Şimdi bunlar masa başı küreselcilerle yapılıyor. Bu adamlar yeni keşif ve kaynak sömürüsü için yola revan olmuşlardı. Şimdi buna da gerek yok! Bunlar gezgin değil köle kafalı adamlardı. Yeni dünya düzenin eski versiyonları olan bu seyyahlar, emperyalizmin öncü bireyleriydi. Seyahat ve gezinin en belirgin politik bir farkı da burada gizlidir. Mesele eski ama değişen bir şey de yok. TLC türevi belgesellerdeki fason gezginler de böyledir. Hazır metinleri okuyarak dünyayı ele geçirmeye ve kültürel üstünlerini tesis etmeye çalışıyorlar. Sosyal medya hastası kafalar da böylece satın alınıyor. Yabancılaşmada tam burada başlıyor.
Dünyayı tanıtmayı değil de ele geçirmeyi kafaya koymuş kültürel hegemonyacı batılı kafa, bize, geziyi dayatmaktadır. Gezi, pek de düşünmeyi gerektirmez. Sömürgeci kaşifler dün eserlerimizi ülkelerine kaçırırken, bugün kafalarını kiraladıkları kitleleri, kendine mecbur etmektedir. Bu işi en iyi batı bilirin Türkçesi budur. Bizi araftaki bireyler olarak, kendi dünyamızda bazen seyyah bazen de gezgin olamaya devam etmeliyiz. İşin sosyolojisi budur. Tatlı bir sılayı rahim gezi olacağı gibi, aynı zaman da seyahate dönebilir. Ören yerlerimizi, tarihi yapılarımız, köprülerimizi, teleferiğimizi gezelim, görelim derim. Gücü olan seyahat olmayan da ince bir geziye çıksın. Seyahat ve gezi yobazlığımızı da alır diye düşünüyorum. Yeni insan yeni mekân yeni yüzler çoğulculuğumuzu artıracaktır. Dünya ve ahiret de bir yolculuk değil mi? Tüm bunlar, yola ve yolculuğa yüklediğimiz manaya bakar. Sehven Seyahat Ya Resulullah diyen Evliya Çelebinin mirasçısı yolcular olarak, yapacağımız her gezi güzeldir. Seyahatiniz aşkla sürsün, insandan insana seyahate da aşk demiyor muyuz? Bir aşk ve yolculuk şiiriyle bitirelim:” İyi ki bilmiyor kalabalıklar/Yağmura bakmayı cam arkasından, /İnsandan insana şükür ki fark var;/- Birine cennetse, birine zindan -/İyi ki bilmiyor kalabalıklar.” İnsanın insana yolculuğunu böyle tarif eder Sezai Karakoç.