Gün gelip de Türk tarihinin şiirle ihyası uyarınca bize Allah’ın takdirinden bir Türk Denizi nasip olunca o denizi Türkeli dört bir yanından kuşatacak. Olacak mı bunlar? Olacaksa, şimdiden bunları söylemenin ne âlemi var? Kapitalizm iptilasından dünya mest-i bitâb haldeyken ve kimler kimlere yaranmak uğruna ne taklalar, ne parendeler atarken neler yazmaktayım ben? Hâlâ nedir usanma bıkma bilmeyip ısrarla yazıya geçirmekten umduğum? Bunlar mı olacaktı hayatta saklı duran anlamı benimseyiş uğruna göze alınan ömrün sonunda yazacaklarım? Bir ayağım çukurdayken okurlarımı kılı kırka yarma didinişi içine düşmemin mahsulü ile mi yüz yüze bırakıyorum? Yoksa bütün bunlar bir yerde yarı meczup savrukluk icabı pinekleyişimin tezahürleri mi? Ne biri, ne öteki… “Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına” Otuz yıldan fazla zaman geçti şiirin ve siyasetin bana verilen tekinlik olduğunu söylememin üzerinden. Başıma gelenlerin hepsi on yedi yaşımda meşguliyet alanımın sanat olması gerektiğine karar vermem yüzündendir. Siyasetle ilgim ise sadece ruh sağlığı endişemin uzantısı mevkiinde kaldı. Sanatla aramı açar açmaz kendi mevcudiyetime bir anlam verme gücünden mahrum kalacağımı, siyasetten kopacak olursam tedaviye muhtaç bir deli derekesine ineceğimi bilerek ihtiyarlık çağıma ulaştım. Hâsılı, bana her ne kadar bir tekinlik verildiyse de paçamı kurtarma derdinden başka dert bilmeme fırsat verilmedi.
Diyelim ki, bana şiir ve siyasetin tekinlik olarak verildiğini kabul ettik. Tekinliğe lâyık görülmüş ben kimim? Nereye mensubum? Mensup olduğum yere ait miyim? Heyecan içinde dala kaldığım bu suallere cevap bulma sükûneti içinde öleceğim. Ben yerde bulduğu üzeri Kur’an harfleriyle yazılı kâğıdı özenle katlayıp duvarın gediğine sıkıştıranların teşkil ettiği millete, Türk milletine mensubum. Türk milletine ait miyim peki? Aidiyetim sadece bu millet içinde kıldığı namazdan gâfil olmayanlar kısmınadır. Öğrendim ki, insanın kıldığı namazdan gâfil olmaması ikindiyi vakt-i kerahete bırakmama titizliğiyle doğrudan ilgilidir.
Güneşin doğmasına beş dakika kala sabah namazını kılarsanız üzerinize düşen farzı yerine getirmiş olursunuz. Buna mukabil ikindi namazını güneşin batmasına kırk beş dakika veya daha az zaman kala kılarsanız kıldığınız namazdan gâfil olup olmadığınıza aldırmayanlardan birisinizdir. Aldırmazlığınızın başınızı yakma ihtimali pek yüksektir. İhlâsa giden yolun teminatı titizliği elden bırakmama titizliğinde gizlidir. Her zaman fark edilmesi elzem hudutlar vardır. Ruhu sıkanın sıkıya girmek olmadığını, her zorlukla birlikte bir kolaylığın da doğduğunu tatmışızdır.
Bu bapta öyle bir devran içinde bulundum ki, paçamı modernliğin zilletinden sıyırmak için ne bilgiçlik taslamam, ne de akıl hocalığı rolüne bürünmem gerekti. Önüme yapılmağa değer bir iş çıktıysa yan çizmedim; ama fark ettiğim şey hiç kimsenin ömrümün hiçbir safhasında benden bir şey beklemediği idi. Bir misyon yüklenmedim. Bir çağrıya uymadım. Benim maharetimden bir şey bekleyenler topluluğu içinde bulunmam da söz konusu değildi. Bilakis, toplu durum gereği hareket eden arrivistler benim gibilerini ham yapılarının dolgu malzemesi saymaktan çekinmedi. Dolayısıyla ilk gençlik günlerimden bu yana her yaptığım başkalarının işine burnumu sokmaktan başka bir anlam taşımadı. Allah bana ne burun vermiş ki, başkaları kendilerine mahsus işlerin içindeki onun yerini fark edebildi. Sizin anlayacağınız hayatın bizi kendimizden geçmiş halde bırakıp akarak şekillenişi işin tabiatına münasip imiş meğer. Bu meyanda Türk olmak, Türk milletine mensup olmak, o mensubiyeti aidiyete çevirmek baştan sona nasip işi.
Nasipsizler kendilerine Turanî kökler aramaktan geri durmayacaklardır. İlk sancılarından nur topu mevcudiyetine kadar bütün doğumunu Allah kelâmına borçlu olan Türklüğün ebeliğini şiir yapmıştır.
Bu yüzden dikkatimizi başka tarihlere değil, şiir tarihine çeviriyoruz. Hangi kültürün elemanı olursa olsun herkes şiir tarihi kavramını göz önüne alma hareketini Homeros’la başlatmak mecburiyeti altındadır. İnsanları kulak verme zevkine alıştıran, bu zevkle dünyalar çatıp dünyalar yıkma merakını kışkırtan Homeros’tur. Kulak asmak tekevvün hazzını kamçılar. Kulak asmakla en esaslı insanlık değeri yerini bulmuş olur. Azıp sapmak da, istikamet tutturmak da kulak asmakla vuku bulur. İstikamet tutturma hususunda her bir insanın kendine bir sorumluluk düştüğü bahsini açan Karl Marx ’tır. Şiir modernlik içinde varolma yolunda gıdasını XIX. Hıristiyan yüzyılının yarısından itibaren Karl Marx’ın kurulu düzeni yerinden etme davetine kulak asma işinde bulmuştur.