Son Haberler
Anasayfa / misafir kalemler / PEYAMİ SAFA – NAZIM HİKMET KAVGASI -I-

PEYAMİ SAFA – NAZIM HİKMET KAVGASI -I-

Pocket
Bookmark this on Google Bookmarks

Geçmiş dönemlerde edebiyatçılar arasında meydana gelen kavga ve düellolardan çıkarılacak birçok dersler vardır. Bizim yapmamız gereken, geçmişe gidip bu kavgaya karışmak değil, kavganın nedenlerini, sonuçlarını ve günümüze yansımalarını anlayıp değerlendirmektir. Bu kavgalardan biri de iki ünlü yazar olan Peyami Safa ile Nazım Hikmet arasında cereyan eden kavgadır,
Peyami Safa: (1899 -1961) yazar ve gazeteci… Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Matmazel Noralıya’nın Koltuğu ve Yalnızız gibi psikolojik türdeki eserleriyle Cumhuriyet dönemi Edebiyatı’nda ön plana çıkan bir edebiyatçı… Yaşamı ve fikrî hayatındaki değişimlerini, eserlerine de yansıtan bir sanatkâr… Server Bedii takma adıyla birçok roman kaleme aldı… Bazı romanları senaryo haline getirilerek filme alındı… Döneminin güçlü kalemlerinden biridir ve bu alanda kalem oynatanların başında gelmektedir…
Nazım Hikmet: Nâzım Hikmet Ran ya da Türkiye’den ayrıldıktan sonraki soyadı ile Nâzım Hikmet Borzecki (1902- 1963), şair ve yazar, Moskova’ya gidip Üniversite eğitimini tamamladıktan sonra, komünizm ideolojisini benimseyerek ve bu ideolojiye inanarak ülkeye döndü (1924) …
Komünist siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklandı ve yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirdi. Yasaklı olduğu yıllarda Orhan Selim, Ahmet Oğuz, Mümtaz Osman ve Ercüment Er gibi adları kullanmıştır. İt Ürür Kervan Yürür kitabı Orhan Selim imzasıyla çıkmıştır. Türkiye’de serbest nazımın ilk uygulayıcılarındandır.
Şiirleri yasaklanan ve yaşamı boyunca yazdıkları yüzünden 11 ayrı davadan yargılanan Nazım Hikmet, İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yatar.1951 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılır. Ölümünden 46 yıl sonra, 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile bu işlem iptal edilir. Mezarı Moskova’dadır.
Başta dost, ardından düşman olan bu iki önemli yazar ve şair arasında çok ilginç yazışmalar ve olaylar cereyan eder. Nazım, 1920’li yılların ortalarında Ankara’da tutukludur. Cumhuriyet gazetesinin edebiyat sayfasını yöneten Peyami Safa, gazetede Nazım’ın “Yanardağ” adlı şiirini yayımlar ve şimşekleri üzerine çeker…
“Kesildi yanardağın şahdamarı!
Kara toprak altındaki ağlamaları,
Fışkırıyor haykıran kan
Rüzgârı şeklinde!
İsyanı dinleyiniz yanardağın ağzından!”
Peyami Safa, gazetenin yöneticilerinden çok büyük tepki alır, hatta öyle ki ertesi gün gazetede şunlar çıkar: “Mahkûm bir adamın kaleminden çıkmış olan ‘Yanardağ’ adlı manzume, gazetemizin dünkü nüshasında, yazı işleri müdürüne gösterilmeden yayımlanmıştır. Mesleği mesleğimize katiyen uymayan bir muharrire ait olan manzumenin gazetemizde yayımlanmış olmasından dolayı, okurlarımızdan özür dileriz.”
Bu olaydan sonra ise, Peyami Safa’nın çalıştığı gazete ile arası açılır ve ardından da işten atlır… Nazım Hikmet serbest kaldığında, kendisinin şiirinin yayınlaması nedeniyle işinden ayrılan Peyami Safa’yı arar. Bu olayın ardından ise ikilinin arasında bir yakınlık ve dostluk başlar.
Daha sonra Nazım, Türkiye ile Moskova arasında adeta mekik dokumaya başlar… 1928 yılında Moskova’dan döndükten sonra, Sabiha-Zekeriya Sertel çiftinin çıkardığı Resimli Ay’da çalışmaya başlar. Resimli Ay’ın ilginç bir öyküsü vardır.
Dergi yazarlarından Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı), 1925 yılında “Asker Kaçakları Nasıl Asılır” başlıklı yazısından ötürü üç yıl Bodrum’a, dergi yöneticisi Zekeriya Sertel de Sinop’a sürgün edilir. Bu dönemlerde kapatılan dergi, 1927 yılında tekrar çıkmaya başlar. Harf İnkılabı’nın gerçekleştiği dönemlerde yayın hayatına tekrar geri dönen Resimli Ay, bu inkılaba büyük destek verir, daha sonra da yeni harflerle çıkmaya başlar.
Nazım’ın gelişiyle birlikte Resimli Ay, Sabiha Sertel’in deyimiyle “artık sol yazarların toplandığı bir dergi” haline gelir. “Nazım yeni bir edebiyatın temelini atmakla kalmaz, aynı zamanda sosyalizm davasına yeni adamlar kazanmaya çalışır. Peyami Safa’yı da kazanmak sevdasına tutulur.”
Peyami Safa, o zamana kadar orta düzeyde hikâyeler ve romanlar yazan biridir. Nazım’la temasa geçtikten bir müddet sonra Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanını yazar. Nazım, Resimli Ay’da bu kitabın tenkidini yaparken, Peyami’yi över ve kendi sanat görüşünü belirtmeye çalışır.
Nazım’ın hamlesi gecikmez. Tarihin unutulmayanlarından “Putları Yıkıyoruz!” kampanyası, ateşe dökülen benzin gibidir. Kampanyayı destekleyen Peyami Safa’nın yanıtı da gecikmez. Nazım Hikmet, kendisine yöneltilen ağır eleştirilere kararlı bir şekilde cevap verir: “Biz varız!” diyen nesiliz, bizde kuvvetimizin bilinci var. Yığınlar ayaklanıyor ve “Yaşa!” diye haykırıyorlar. Çünkü büyük bir edebiyat doğuyor. Galeyan var! Kaçınınız, yol veriniz!”
Böylece Nazım Hikmet, Resimli Ay sayfalarında yeni bir rüzgâr estirmeye başlar. Hem yeni edebiyatın temelini atar ve hem de sosyalizm davasına yeni bir soluk getirmeye çalışır. Ancak Nazım’ın bu tutumu edebiyat otoritelerinin tepkisini çekmekte gecikmez. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Milliyet gazetesinde zehir zemberek bir yazı kaleme alır: “Bu zavallı nesil, bize bin beladan artakalmıştır… Eğer daha ilk adımda dizleri titriyor ve gözleri uyuşuyor, kulakları uğulduyor, kafaları sersemleşiyorsa bunun kabahati kendilerinde değil, yetiştikleri devrin sayısız fecaatindedir.”
O dönemleri tasvir eden ve olduğu gibi realistçe yazıya döken Necip Fazıl ise, olan bitenleri dile getirmekten kendini alamaz sahip olduğu akıcı ve nefis üslubuyla… “Bu hengâme, Nazım Hikmet’in Babıâli’de Karagözün beyaz perdeden tepeden yere şamatalarla inmesi gibi peydahlandığı zaman… Ortada Nazım Hikmet ve kumpanyası “Resimli Ay”cıların (Zekeriya ve Sabiha Sertel’ler) kopardıkları bir nara: “Putları deviriyoruz!” … Yakup Kadri ve Ahmet Haşim’e kadar, Namık Kemal’i, Abdülhak Hamid’i, Tevfik Fikret’i ve Halit Ziya’sıyla (Uşakligil) eskilere hücum, eskilerin kerpiç şatolarını yıkma davranışı… Bir de “taktak”lı “tuktuk”lu, davul sesi şiir.
Peyami Safa, Nazım Hikmet’le birlikte Resimli Ay dergisinde çalışmaktadırlar. Nazım Hikmet, “Jokond ile Sİ-YA-U” şiirini kaleme alır. Peki bu şiir niçin ve neden kaleme alındı. “Siyau, Nâzım Hikmet’in Sovyetler Birliği’nde üniversiteden arkadaşı. Daha önce bir süre Paris’te kalmış. Nâzım’a her zaman diyormuş ki: “Hayatımın aşkı Mona Lisa… Sürekli ona bakmaya Louvre’a giderdim.” Sonra, Siyau memleketi olan Çin’e döner… Bir süre geçtikten sonra haber gelmiştir ki, bazı güçler tarafından öldürülmüş Siyau… Nâzım, büyük acı duymuş bundan ve oturup bu şiiri yazmış.”
Peyami Safa, bu şiir hakkında Resimli Ay dergisinde 1929’da Nazım Hikmet hayranlarını öfkelendirecek derecede uzun bir yazı yazar. Hatta öyle ki Peyami Safa ile Nazım Hikmet’in hayranları arasında kavga çıkar. Nazım Hikmet ise bu yazının üstünde pek durmaz.
1930 yılında, Peyami Safa’nın Nazım Hikmet’e “kara sevda ile” diye ithaf ettiği romanı yayımlanır. Tabii bu ithaf, basımdan ve Resimli Ay’daki yazıdan önce gerçekleşir.
Kokainman Olmayı Becermeyen Peyami Safa
Nazım Hikmet’in daha sonra kanlı bıçaklı olacağı Peyami Safa’ya bu desteğine Sabiha Sertel, “Roman Gibi” adlı anılarında pek anlam veremez görünse de Aziz Nesin, sonraki yıllarda olayın perde arkasını şöyle anlatır: “Peyami Safa’nın kokain içmeyi deneyip de doğru dürüst kokainman olmayı bile beceremediği yıllarda bir gece, Degüstasyon’da içilir. Sonra Nazım Hikmet’le Peyami, bir arkadaşlarının evlerine giderler. Orada Peyami kolunun nasıl sakat kaldığını anlatır. Peyami Safa’yı o güne kadar yazdığı kötü yazılardan silkelenmesi için uyarır. Bu olaydan büyük üzüntü duyan Nazım, Peyami’ye:
-Nedir yazdığın saçma sapan şeyler… Niçin bu anlattıklarını bir roman yapmıyorsun? Cingöz Recai’leri bırak da bunu yaz der! O günden sonra da bu romanı yazması için Peyami’yi destekler, hatta zorlar. Böylece “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” ortaya çıkar. Nazım Hikmet, Resimli Ay dergisinde, 1930’da “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” romanından övgü ile bahseden bir tanıtım yazısı kaleme alır. Tabii arada şu paragrafa da yer verir: “Peyami’nin romanı realisttir, fakat eski manada fotoğraf realizmi değil, şeniyetlerin (gerçekliklerin) abidesini yapan ve bunu yapmak için bir sıra tahlil ve terkiplerden mürekkep bir kompozisyon vücuda getiren diyalektik bir realizm.”
Peyami Safa, o dönemdeki “komünist dostu”na adadığı bu kitabı “Canım Nazım’a kara sevda ile” diye yazarak imzalar. Aziz Nesin’in Alay Köşkü’ndeki toplantılara ilişkin anlattıkları da doğrudur. Dönemin Güzel Sanatlar Birliği Genel Sekreteri olan Peyami Safa, sık sık Necip Fazıl’ın da boy gösterdiği bu toplantıların birinde Nazım’ı “Büyük şair” olarak tanıtır ve onun şiirlerine övgüler düzer.
Peyami de Nazım Hikmet’e duyduğu minneti, romanı ona ithaf ederek ödemeye çalışır. Nazım Hikmet, Moskova’dan döndükten sonra, Alay Köşkü’nde onu kürsüye çıkarıp:
-Gelmiş geçmiş Türk şairlerinin en büyüğü diye halka tanıtan Peyami Safa’dan başkası değildir.
Araları Açılıyor
Resimli Ay’ın kapanmasından sonra Nazım, çektiği para sıkıntısı nedeniyle Orhan Selim müstear (takma) adıyla yazılar yazmaya başlar. Ancak pek çok yazarın da hedefi haline gelir.
İki genç sanatçı arasındaki ilk ciddi tartışma ise, Nazım Hikmet’in 1934’ün sonunda “Unutulan Adam” adlı kitabını yazmasından sonra yaşanacaktır. Nazım Hikmet ve Peyami Safa’nın arasının açılması yazıdan dolayı değildir, kısacık bir diyalogdur bu…
Nazım Hikmet’in para sıkıntısı çektiği herkesçe biliniyorken, bir gün Peyami Safa çok normal bir biçimde Nazım’a: “Gelen paraları kimler alıyor” diye sorar. Kastettiği, “Moskova’dan gelen paralar”dır. Bu soru karşısında büyük şaşkınlık yaşayan Nazım böyle bir şeyin olmadığını ve asla da olamayacağını söyler. Ancak arkadaşının hınzırca bakarak inanmaz bir havada konuyu değiştirmesini asla unutmayacaktır.
Konu fazla uzamadan birden kapanıverir. Bu konuşmadan sonra aralarındaki arkadaşlık bitmese de yakınlık kalmaz artık… Nazım Hikmet ise, o arada getirmek istediği yenilikleri kabul ettirmeye çalışır, hatta okul kitaplarında yayınlanır.
Bu durum da tabii sağ kesimin hiç hoşuna gitmez. Nazım Hikmet’e yüklenirler. O esnada Nazım Hikmet, “Orhan Selim” imzasıyla gazetelerde yazılar kaleme almaktadır. Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç gibi isimler Orhan Selim’i köşeye sıkıştıracak yazılar yayımlamaktadırlar. Nazım Hikmet’in önünü kesmek için ellerinden geleni yapan sağ kesim. 5 Ocak 1935 tarihinde Nazım Hikmet “Orhan Selim” imzasıyla “İt Ürür Kervan Yürür” başlıklı bir yazı yayımlar.
Büyük bir etki yaratan bu yazının dört gün sonrasında, “İt Ürür Kervan Yürür No 2” yazısını yayımlar. Bu yazılarla sağ kesimi iyice çileden çıkarır. Peyami Safa ise o ara bu yazıları üstüne alınmış gibi gözükmez.
Tabii o ara Peyami Safa, Nurullah Ataç ile atışmakla meşgul. Peyami Safa bir gün arkadaş ortamında “Artık Nazım okunmuyor, yazıları bakkal ağzı, sütçü narası gibi sözlerle dolu” deyince Elif Naci ile aralarında hayli sert bir tartışma yaşanır. Bunun üstüne Nazım Hikmet bu konu için “Ben Münekkitten Yanayım” diye bir yazı yazar. Peyami Safa da artık bu örtülü saldırılara daha fazla sessiz kalamaz. (Sürecek)

Hakkında admin

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*