Yaşama dair sözü olmak bir meseledir. Yaşamak da kolay değildir. Doğum yaşamın arifesi olsa da, yaşamak ölüm kadar sahicidir. Yaşamak herkesin harcı da değildir. Yaşamak bazen, değerlerin takibidir. Yaşamak, yaşamayı denemenin de adıdır. Cahit Zarifoğlu, Yaşamak adlı şirinde yaşamayı tanımlayamaz:” Neden diye sormayın hemen. / Onu ben kendi kendime de açıklayabilmiş değilim henüz. Derken aslında yaşamanın felsefesini yapmıştır. Gerçekten yaşamak nedir, nedir yaşamayı zor ve gizemli kılan? Biz, gerçekten yaşıyor muyuz? Yoksa yaşamak, kaybetmenin adı mıdır? Ya da yaşamak, akledilen hayatın görünür bir yüzü müdür?
Yaşamanın envaı çeşit türü olduğuna inananlardanım. Kemal Sayar’ın dediği gibi, yaşamak yorulmaktır. Yorulursan yaşadığını anlarsın. Yorulmayan, emek sarf etmeyen insan yaşadığını anlamayan insandır. Duygusuz insan da yaşamayı anlamayan insandır. Emek sarfeden insan, yaşamın ağır bunalımını hissedecektir. Çünkü, yaşamak biraz da bunalıma dayanır. Dünya hayatının esası bunalımın kendisidir. Bunaldıkça yaşayacak, yaşadıkça da bunalacaksınız. Bu bir döngüdür. İmtihanımız da bu döngüde gizlidir. Yaşamı kavramak da dünyanın faniliğini anlamakla eşittir. Geçici yaşamı anlayan birey, dünyanın faniliğine aldanmayacaktır. Yorulduğunuz hayat veya yoran yaşamlar, sizin yaşama dair hesaplarınızı alt üst edecektir. Çünkü dünya hayatı bir değirmen gibidir. Döndükçe sizi yoracaktır.
Dünya sizi örseleyen yerin de adıdır. Geçmiş insanlar, dünyayı bir hapishaneye nispet etmiştir. Allahı dünya için sevmediğini söyleyen Terzi Baba da, aslında dünyanın hiçliğine vurgu yapmıştır. Cemil Meriç; “güller dikenli bilirim, ama yaşamak yaralanmaktan korkmamaktır” derken, aslında dünyanın insanı yaşamaya maruz bıraktığını anlatmak istemiştir. Dünya yaşamı iteklendiğimiz yerin adıdır. Maruz kaldığınız bir yaşam, sizin değil, ısmarlanmış bir hediyedir. Yaralı yaralı yaşamak nedir? Yaralandığınız alan sizin hükmettiğiniz bir irade değil ki! “Yaşamak şakaya gelmez,/büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın.” Diyen Nazım, boyundan büyük bir yaşama arzusuna gönderme yapar. Yaşamak gerçekten ciddi bir iştir. Bu ciddiyet ki, yaşamı zorlaştırmakta ve belki de imkânsız kılmaktadır.
Her şeye rağmen yaşamak güzel ve erdemli bir hadisedir. Yaşamanın ilkelerini ve erdemini bildikten sonra, yaşamak bir oyundur. ”Yaşamak direnmektir” diyen Cahit Zarifoğlu, yaşamanın kolay olmadığına vurgu yapmaktadır. ”Yaşamak sevmek gibi gönülden olsun” diyen Cahit Sıtkı, yaşama sevincinin güzelliğini anlatmak istemiştir. Direnerek yaşamak, hayatı ıskalamamanın bir diğer adıdır. Maruz kaldığınız yaşam, aslında imtihanın bir diğer adıdır. Güzel bir yaşam; sorumlu, sınırlı, ufuklu bir değerler silsilesidir. İzahsız bir yaşamak yoktur. Her eylem bir hayat ışığıdır. Güzellik, erdem, ahlak, yol, helal, iyilik, vicdan, merhamet vb. kavramlar yaşamın parametleri olmalıdır. Düzenleyemediğiniz, sınırsız bir yaşam sizin değildir. Ötekinin yaşamı da sizi yormasın. Başka yaşamlar, başka hayatları doğurur. Siz yaşıyorum zannedersiniz, aslında sizin yerinize başka yaşamlar musallat olur.
İnsanlar şefkatli ve güvenli gönüllere göçermiş. Hayatta bir kuş gibidir. Göçer konar yerler arar. Sizin yaşamınız özel ve nevi şahsına mahsus olmalıdır. Kendinize ait bir yaşamınız olmadığını, yaşamınızdan anlarsınız. Başkasını konuşarak, ötekini anlatarak sadece ertelenmiş bir yaşamınız olur. Başkası olma kendin ol diyen şarkı dizesi çok güzel yaşam tarifidir. Modern insan, başka yaşamları önemseyen bir yapıda konumlandırılmıştır. Diziler, filimler, magazin yaşayan insanımız kendini yaşamadan irtihal etmektedir. Yaşamak bu mudur? “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine.” Diyen şair gönlü, aslında eşit bir yaşama işaret etmektedir. Böyle bir dünya mümkün müdür ya da ütopya mıdır, takdir sizin?
Aldığımız her nefes, soluduğumuz yaşamın surudur. Buna da şükür. Şükrettiğimiz ve yaşadığımız her an, hayatta bir yaşanmışlıktır. Yaşamak mütevazı olmayı gerektirir. Dünya tevazuyla ayaktadır. Kibir yaşamın düşmanıdır. ”o rütbe mürtefi’ bünyaddır kasr-ı tevazu kim/ Riyaz-ı cennete nezare kabildir zeminden.” Diyen şair; tevazu sarayları öyle yüksektir ki, zemininden cennet bahçelerini seyretmek mümkündür manasıyla, alçakgönüllünün yüceliğine atıf yapmıştır. Yürüyen ahlak düzeni bunu gerekli kılar. Oysa insan, kibir trenine binmeye ve efelenmeye devam ederek, yaşamın lezzetini kaçırmaktadır. Yaşama dair zor ve önemli şeyler söylenmesi imkân dahilindedir. Söylediklerimiz, yaşadıklarımız ve tecrübi duyumlarımızdır. Yaşamak adlı yüzlerce deneme okumanız da mümkündür. Şiir de cabası ama, hayatın kendisi ayrı bir tecrübedir. Tüm bu söylediklerimin dışında, özel ve ilginç yaşama tecrübeleriniz de olabilir. Bunlar sizi zengin kılar. Yaşamak bir zarurettir, ondan sakınmayalım. Onu iyi, keyifli, bir o kadar da israf etmeden yaşayalım. Yaşamak israfa gelmez.
Yaşamayı denediğimiz yazımızı, bir usta mısraıyla sürdürelim derim: ”Geçti gün ferdayı ko sa’at bu sa’at dem bu dem”. Şeyh Galip büyüğümüzün sözleri tam bir anı yaşama prensipleri gibidir. Dem bu dem yaşamaya ve yaşatmaya devam. İşin bir de yaşatma zemini var. Onu da bir başka yazımız da tahlil edelim. Yaşamı ıskalamadan ve harcamadan üretmeye, yazmaya, okumaya dem edelim.
isa çolaker