Toplumlar da insanlar gibidir, bir kere dibi gördüler mi yukarı doğru çıkarlar. Biz de böyleyiz. Değersizlikte yarışıyoruz. Bizi ayakta tutacak değerleri bir bir ortadan kaldırıyoruz. Değersizliği de pazarlar hale geldik. Toplum nasıl değersiz hale getirilir, nasıl temel değerler yıkılır? Bu soruların ağır bir cevabı var. Yıktıklarımızı görürsek, inşa edeceklerimizi daha iyi anlarız. İnsan kaybettiklerini tez arayan bir varlık. Biz de neleri yıktığımızı tespit edelim ki, nasıl onaracağımızı, çözüm yollarını bilahare konuşuruz. İnsan, yapıcı ve bir o kadar da onarıcı bir varlık. Mesele varsa, çözüm de vardır. Haydi bismillah.
Değersizleştirdiklerimizin başında aile kurumu geliyor. Aileyi fethetmek adıyla programlar yapar hale geldik. Ne oldu bize? Ne ara aile arar olduk? Aileye ne oldu? Batı ve işbirlikçileri aileden vuruyor. Herşeyin ailede bittiğini görenler, bizi aileden vurmaya başladılar. Tek başına yaşarım, sana ne, kişiliğimi kuruyorum sufleleriyle başlayan aile düşmanı tutumlar, artık devleti kuşatmaya başladı. Çocuğunu devlete bile bırakmayan aile fertlerinden, aileyi sokağa bırakan yapılara geldik.Herşey olmuş, yine de arkadayım diyen ferdiyetçi bir kafaya doğru gidiyoruz. Her kötülüğü yapan birisinin arkasında nasıl duracağız? Kötüyü kutsamak da nedir! Hata yaparsın tövbe edersin, iyilik yaparsın sevilirsin. Mesele budur. Talihsiz kuşatma hala sürüyor.
Değersizleştirmenin ikinci ya da en tehlikeli ayağı da cinsiyet eşitliği rezaletidir. Gizli bir kimliksizleştirme operasyonu olan bu düşünce, ala valayla işleniyor. Cinsiyette adalet vardır, eşitlik yoktur. Hiçbir cinsiyet, diğeriyle eşitlenmez. Kadınsa kadın gibi, erkekse er gibi davranılır. Araftakilerde ayrı bir muamele görür. Seçilemeyen insan hallerini meşrulaştırmak doğru değildir. Kimse üçüncü bir cinsiyeti topluma dayatamaz. Lut kavminin sorunu olan bir meseleyi, hortlatmanın alemi de yoktur. Cinsiyetsizlik, devlete düşman yanlış kişilikler inşa etme projesidir. Fuhşu araçsallaştırdığınız zaman, bu tarz meseleleri yaşarsınız. Alkolle beraber gelen bu sapmalar, aynı zaman da toplum düşmanıdırlar da. Yani selim bir devlet, iyi bir insan inşa etmek ister. Kimse yanlış konumlanmasını devlete ya da topluma dayatamaz. Buna da özgürlük veya serbestiyet diyemeyiz.
Başımıza vuran değersizleştime operasyonlarının önemli yanlış araçları da mevcuttur. Alkol, fuhuş, kumar, bitkoin, sanal yanlışlar vb. durumlar insanımıza ayarsızlık vermeye devam ediyor. Kimse evden kaçanların alkol ve uyuşturucu bağımlılığını sorgulamıyor. Hatta alkol ve fuhşa zorlanmayı cezalandırmayan bir hukuk yapımız var. Uyuşturucu ve kumarda rekor kırıyoruz. Satırarasında kaybolan bitkoin intihalarını ve kumar cinayetlerini sorgulayacak adam kalmadı! Belki de modernite aracı diye korkuyoruz. Aileyi savunmak, ayrı bir başlık oldu. Bu, böyle olmamalıydı. Aile devleti kuran, insanı yaşatan bir yapıdır. Ben bunu bilir, bunu söylerim. Devleti yıkacak adamlar da aileye vuruyor. Dünün sanat camiası hastalıkları, bugün alt sınıflara musallat oldu.
Yeni medya da aileyi değersiz kılıyor. Gizli kamera çekimleri, fesbuk, tik tok, vedolar, insagram vb. aileyi kollayan değil, onu devre dışı bırakan bir yapının adıdırlar. Tam da burada değersizleştirme araçları devreye giriyor. Mahremiyet, vicdan, ar haya gibi değerler tümden devreden çıkıyorlar. Fotoğrafla tanışmamış ham kitleler, film çekmeye ve şantaja başlıyorlar. İnsanları internete bağımlı kılan, telefon kölesi bir uyuşmuş kitle yaratılıyor. Sonra da millet şuuru ve aile bakanlığı felan diyoruz. Hoppala…Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Toplum resmen değersizlik yarışına giriyor. Baban, annen, dayın, kirven, teyzen hiçbiri olması gereken yerde değiller. Al başına belayı! Buradan aile değil, ferdiyetçi bir çürümüşlük çıkar. Sonuçta yaşadıklarımız da budur.
Toplum cepten yönetilir hale geldiyse; dinden uzaklaşıp, ahlak fukarası olduysa, bunda değersiz kitlelerin epey payı var. Olay, orta sınıfı aştı ve alt sınıfların kapısına dayandı. Paramız var ama ahlakımız çakıldı. Değersizliğin sonu, kimliksizliktir. Kimliksizliğin sonu da, coniyi meşru görmektir. Açın kapıyı gidelim diyen nevzuhur tipler, türedi çıktılar, bu değersizliğin sonucudur. Milliyet duygusu aşınmış, millet fukarası bir kafa, sadece paraya odaklanmış bir insan yapısı böyle olur. Ahlakın bile ferdiyetçi bir yapıya indirgendiği günlerdeyiz. Dinden azat bir ahlak ya da milli duruştan kopmuş bir değerler sistemi, batının istediği arpalık kafalar yetiştirir. Bir dolarlık kafalar da böyleydi. Sentetik, sipariş, değersiz, irfansız kafalar bu çukur yapıların eseridir. Korkarım yarın daha kötü gelmesin.
Umut dolu bir şiir ve şair sözüyle bitirelim. Üstat Abdurrahim Karakoç der ki:
“Dışarda göz yanar, içerde yürek,
Taahhüt ehline tahammül gerek.
Mazlum yarasına merhem diyerek
Gözyaşı sürersen beni de çağır….”
Biz; sözünün eri, taahhütlerini yapanlardan olalım yeter.
isa çolaker